SlideShow

5

Immortals

The Fall filminin yönetmeni Tarsem Singh'ten uzun süre sonra yeni bir film geldi. The Fall filmiyle uzaktan yakından alakası olmayan bu film izlenilir filmler arasına girmeyi başarır diye düşünüyorum.

Immortals filminin konusu ise şöyle :
Bütün insanlığa hükmetmek isteyen bir kralın durdurulması gerekiyor. Peki ya Tanrılar ? Zeus ve çocukları insanlığı yalnız mı bırakacak... İnsanlar ve Tanrılar arasında ki bağ savaş meydanlarında daha kuvvetleniyor.

Film , bazı güzel savaş sahneleriyle dikkat çekse de vasatı aşamıyor. Gerek senaryonun klişe oluşundan gerekse senaryonun işlenişinin yavanlığından filme puanım 10 üzerinden 6.2 .
Şimdi 6.2 verdim diye bu filmi izlerken eğlenmeyeceğiniz anlamına gelmez.
Sizde benim gibi fantastik savaş filmlerini seviyorsanız kaçırmayın izleyin derim. Çünkü bu tarz filmler maliyet yüzünden çok fazla çekilmiyor. Çekilse de ya çok iyi yada çok kötü oluyorlar. Bu film en azından çok kötü olmayıp orta kararda kalmayı başarabilmiş.

Ayrıca The Tudors severler için kaçmaz bir film çünkü başrolde The Tudors'un Charles Brandon'u Henry Cavill oynuyor.
-Theseus-
İyi seyirler.
3

One Day

"One Day ", Anne Hathaway ve Jim Sturgess'in başrollerini paylaştığı güzel bir romantik film. Bence yönetmenler için en zor iş senaryoda ki karaktere uygun yüzler bulmak. Ki eğer konu romantik bir film ise Anne Hathaway bunun için biçilmiş bir kaftan.

Kemikli yüz hatları ve değişik mimikleriyle bu filmde de ben romantiğim demeyi başarmış.
Film iki yakın arkadaşın birbirleriyle yakınlaşmalarını ve birbirlerini desteklemelerini anlatıyor .. Tabi iki yakın arkadaş arasında derinlerde saklanan aşk kaçınılmaz olabiliyor.
Aşk ve kariyer kaygısını birbiriyle güzel harmanlamış olan bu film de Anne Hathaway kadar Jim Sturgess'ın performansı da göz dolduruyor.
Genelde dozunda dramatize etmiş olsalarda filmin sonu biraz klişe.
Yine de ben bu filme 10 üzerinden 7.7 veriyorum.
Bilmediğiniz sokaklarda iki sıradan yabancıyla  romantikleşmek istiyorsanız ; haydi ekran başına diyorum.
2

Güzel ve Seksi Kasım

Şimdi işe gitmeyecek olsam oturup kafa şişirirdim. Çünkü yazasım gelmiş gibi hissediyorum. Şu güzel ve seksi Kasım ayını bu kadar az yazıyla geçiştirmiş olmanın pişmanlığına bir sonra ki Kasım'a kadar yaşayacağım ; sanırım bu süre 1 seneye tekabül ediyor.
Sırf tekabül kelimesini kullanmak için öyle bok püsür bilgi verdim ..
Sakallarımı kestiydim ; onlar uzayana kadar ben özledim bile .. Şimdi sıra saçlarımda. Bakalım ; münasip bi berber bulabilsem sokucam kafamı ..
Aslında saçımı azıcık uzatasım var ama üşengeçliğim üstümde. Şuan en kontrolsüz döneminden geçiyor ; e Ankaralı da olmadığım için dalgalı saçlarım rüzgara kapılmıyor.
Napıyorum diye sorarsak ; bu ara erasmus partilerine gidiyorum sürekli. Yani almanya out europe in gibimsi bi durum var ortada. Tipik bir erasmus ortamı gibi gözüksede benim için pek problemli. Ağzına sıçtığımın ispanyol piçlerini bir türlü sevemedim. Henüz 2 kez kavganın eşiğinden dönmüş olsakta bi daha ki sefere eşiğinden dönüş pek kolay olmayacak.
İşin kötüsü ispanyol kızlara giden yollar o erkeklerin arasından geçiyor ; şaka lan şaka.. Yani yol ordan geçiyor da biz ordan geçmeyeceğiz. E dünyada ki herşeyin 2 girişi vardır ; yani iki yolu.
Savaşmadan sevişmenin de manası yok  ...
Şimdilik bu kadar ..
Ayrıntıları sonra paylaşır mıyım bilmiyorum.. Keep in touch babe ..
0

Alıştım-sı

Sıla ve şarkılarıyla yeni yeni kaynaşıyorum ..Ben bile yadırgadım kendimi .
Bu aralar melankolik yanım saklanıyor sanki ; bir o kucaktan bir bu kucağa bir hayat tarzına geçiş yaptım .En azından son 3 haftalık hayat tarzım onu gösteriyor.İşin garibi hiçbir şekilde tatmin olamamak. Tatmin derken cinsel açılara falan girmedim ; benim girdiğim tek açı duygusal olanıdır , yersen...
Ben, derler hikayesini hep sevenlerden oldum ; kusura bakmayın oturupta anlatamayacağım hikayeyi..
Onun dışında Almanya'ya ve Göttingen'e gayet alıştım gibi.. Arasıra duygusal sapmalar yaşasamda , alıştım.
Daha kaç senemi daha buralarda harcayacağımı bilmiyorum ama pek fazla hesapta yapmak istediğim söylenemez.
Yaşıyoruz işte ; yaşıyoruz. Aralık ayının 19'una Türkiye'ye uçak biletim var ; eğer askerlik işlemlerinde bir terslik olmazsa 1 haftalık heyecanlı İstanbul tatili beni bekliyor olacak. Sabırsızlanmıyorum , heyecanlanmıyorum ; ne oluyor bana diyesim var. ..
Neyse kaçayım ; yatak beni çağırıyor..
Hem sevişmeden uyumayalım diyesim de var ama neyse...
0

Hangi Hayata Aitiz Biz


Ey azizim ; hangi hayata aitiz biz ... Düşünmeden edemiyor insan.. Şimdi Sıla'nın "Oluruna Bırak" şarkısı kulaklarımdan kalbime giden yola tatcımsı tatlar bırakırken beynim 3 kere düşünüyor bu soruyu...
-Söz bitsin ; biz devam edelim..-
Türkçe kelimelerle aşk yaşamak bile bambaşka birşey...

Bir pazar günü olmalıydı mesela şimdi ; hava güneşli ve 25 dereceyi gösteriyor olmalıydı... Yatağımdan kalkıp odama ve salona kapısı olan balkona çıkmalıydım... Annemle güzel bir pazar kahvaltısı yapmalıydım ve tabi türkçe şarkılar eşliğinde..
Şuan daha idealist ve bağımsız bir hayat yaşıyorum ama yine de eksikleri doldurmaya yettiğini söylemek mümkün değil.

-Söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda-
İnsan, müdavimi olduğu o salaş balıkçıyı özlüyor.. Hani kelimelere sığmıyor ya bazen özlem, yüreklere bile sığmıyor ; ve unutuyor insan ...

Şimdi kalkıp Bakırköy-Taksim dolmuşuna binmeliydim ; "Bir kişi uzatır mısınız ? "  Sağ yanımda Marmara denizi manzarasıyla sol yanımda ki insan sıcaklığı sarmalamalıydı beni.

-Dön demeyi valla unuttum ben -
Seni seviyorum demek kadar zor ; seni seçiyorum hayat...

Aitlik zor iş azizim ; ben bana aitmiyim , bazen bu bile tereddüt içeriyor..

Liseli olmalıydım belki ; kalbim hep pırpır , ayak adımlarım aşka koşmalıydı. Ortaköy manzarası akciğerlerimi sarsmalıydı.

-Bir rüzgara kapıldım ; gidiyorum , sonu hayır mı şer mi bilemiyorum -
Bir rakı sofrası olmalıydı şimdi ; babam ve sülalenin erkekleri ... Enfes mezelerle donatılmış bir sofranın etrafında dönen enfes sohbetler..
Karlı bir tozkoparan manzarası olmalıydı benim için hayat.. Hatırladığım en çocuksu anılarda kapamalıydım hayata gözlerimi ; vesaire vesaire...

-Hiç cesareti yokmuş gibi mecbur susanlardan mısın ? Uçmak zor mu senin için , yürümeye bile korkanlardan mısın ? Aşk yok mu sence,  sevişmek herkesle aynı mı sence ? Kalp yok mu sence ; hayata üşenenlerden misin sende ... Anlaşmadan ölmeyelim ! -
Dönen başımı süsleyen İstiklal Caddesi manzarasını - Söyle buldun mu aradığın aşkı söylee- şarkısıyla seslendirmeliyim.. Ve anlamalı çevrede ki yabancılar söylediğim şarkının sözlerini..

-Uzun zamandır hasret kaldım yüzüne ; muhtacım inan senin birtek sözüne ..
Yalvarsam ağlasam kapansam dizine ; döner miyiz yine eski günlere..
SÖYLEEEEE BULDUN MUUU ; ARADIĞIIN AŞKKII SÖYLEE .. YOKSA YALNIZ MISIN SEN YİNE , BENİM GİBİ BOYNU BÜKÜK GÖZÜ YAŞLI TEK BAŞINAAA... SÖYLEE ..... -

Duygu patlamaları yaşıyor insan bazen ; hemde öylece sebepsiz...Dün gecenin sonunu hatırlamasamda hatırladığım kısımları gayet güzeldi oysa ; yani hüzünlenmem için hiçbir sebep yok.

Şimdi boğaz manzaralı bir bankta sevdiklerimi düşünüyor olmalıydım sigaramın yanan ucunda..

Hangi hayata aitiz biz ? 
0

Real Steel

Şu sıralar vizyona giren yönetmenliğini Shawn Levy yapmış "Real Steel" filminden kısa ve öz bahsedeceğim.
Robotlar üzerine kurgulanmış sayısız film bulunmasına rağmen bu filmde ki senaryo daha abartısız olmuş. Robotların direk hayatımıza bodozlama girişi değil de biraz büyümüş oyuncaklar gibi girişi kurgulanmış. Ve tabi biz insanlar herşeyi yaptığımız gibi bu robotlarıda kendi aralarında kıyaslayarak birbirleriyle dövüştürmeye başlamışız.
İşte konu tam olarak bu ; birbirleriyle dövüşen robotlar ve Robot Boks ligi...
Bütün bunları birbirinden ayrı bulunan baba ve oğulun birbirleriyle kaynaşma ekseninde ele alan " Real Steel" filmi son zamanların en eğlenceli filmlerinden biri.. Ve bu eğlencenin yanında tadında bir dram sunuyor.
Hugh Jackman ve Evangeline Lilly gibi iki iyi oyuncunun bu filmde oynaması büyük bir artı olsada asıl büyük artı genç yetenek Dakota Goyo'nun filmde ki müthiş performansı.
Filme puanım : 7.5

 Evangeline Lilly
Hugh Jackman
Dakota Goyo


İyi seyirler
2

Bugün benimm... 2

Bugün benim yazısının ilk bölümü için Tık 
Aslında ilk yazıda pek çok şeyi anlattım. O yüzden bişeyler yazmakta zorlanıyorum. Belki havanın güneşli olmasının da bu zorlanmada etkisi vardır.
Dünyaya yüz kere daha gelsem sanırım yine Kasım ayında gelirdim. Sarı rengi bir başka hayat dolu oluyor bu ayda. Yeni isim bile taktım kasım ayına  : L'ovember 
Her aşk kendinden başlar ya , belki de o yüzden bendeki kasım aşkı .
İnsan her adımda doğduğu yere dahada yaklaşırmıymış ; yaklaşıyormuş. Şu an doğduğum hastanenin önünde ki evde kalıyorum. Bundan 24 sene önce 50 metre ötemde duran beyaz binanın yüzlerce odasından birinde minik gözlerimi sararmış yaprakların ve kasım ayının süslediği dünyaya açmışım .
Hayatımda merak ettiğim şeylerden biri şu : İlk nefesimde ki düşüncem neydi acaba ?
Bebekler konuşamaz yemek yiyemez yürüyemez ama kesinlikle düşünebilirler.  Düşünme yeteneği sonradan kazanılan birşey değil sonuçta. Annemin kırmızı yanaklarını hatırlıyorum  ; nerden hatırladığımı da bilmiyorum üstelik. Sanırım babamı 1 ay sonra gördüm ; tam emin değilim . Ne güzel şey doğmak yada ne güzel şey ölmek mi demeli .. Her doğum öleceğine dair bir kontrat imzalamak değil mi ..
Düşündükçe büyüyor insan ..

Her bebek cennetten doğar dünyaya....