SlideShow

0

My Valentine's Day Hypocrisy


Toplumun ortak görüp paylaştığı şeylere kayıtsız kalmak her bireyin yapabileceği şey değildir. Bunu eleştiri olarak algılamazsanız sevinirim; çünkü her şey gibi bu da bir seçimdir. Ocak sönüp yerini erekte olmamış Şubat'a bırakınca gündem 'sevgililer günü' (Valentine's Day) oluyor. Bir çok insan için güzel bir olay; hayatlarında ki monoton problemleri bir kaç günlüğüne de olsa unutup tek bir şeye kanalize oluyorlar ve hayatlarında 'ulan ne hediye alacağım', 'nereye gideceğiz' gibi problemler çıban başı gibi ortaya çıkıyor. Tatlı problemler bunlar. Bu yazıyı yazarken çok aşırı klişe olmak istemiyorum; o nedenle zorlandığımı itiraf etmeliyim.
Güdülmeyi sevmeyen insanlar, böyle emrivaki durumlara ayak uyduramıyorlar. Hani sevgilerini göstereleresi varsa bile ana bacı sövüyorlar; etki tepki meselesi. Eskiden sevgililer gününe denk getiremediğim kısa soluklu ilişkilerime söverken sonraları ilişkime denk gelen sevgililer gününe sövmeye başladım. Neyse ki otoriter ve manüpilatif bir insan olduğum için bu günü çükümüze takmamak herhangi bir sorun teşkil etmedi. Romantizm yaşayacaksam neden hep birlikte otlamaya giden koyunlar gibi yapayım ki. Ben sevgililer gününün en çok bekar kısmını seviyorum; hele bir de avrupa maçı varsa tadından yenmez. Bugünün plan programı zaten belli; iş çıkışı ufak bir alışverişle bira stoğu yapıp akşam saat 20:55'te oynanacak Galatasaray-Benfica maçını seyretmek. Benimle aynı şehirde olanınız varsa başımın üstünde yeri var. Ben size iyi sevgililer günü diliyorum ya da Happy Valentine's Day.

Zipleme programı gibiyiz bir ömre bile sığmayan şeyi bir güne sığdırmaya çalışıyoruz; bol şans.

Bu çok uydurma günde size sevdiğim en gerçekçi aşk filminin trailer'ı gelsin.


0

Turkish Super League


Aslına bakarsanız gönlüm istemezdi bu postu yazmayı. Siyaset, gündem ve futbol hakkında pek nadiren yazarım; ve o nadir yazılardan birine hoşgeldiniz.
Okuyucularım bilsede yolumuzun ilk defa kesiştiği kişiler için tekrar belirteyim; ben bir Fenerbahçe taraftarıyım; Avrupa'nın göbeğinde Türk futbolundan soğuduğu için fazla fanatikliği kalmayan bir Fenerbahçe taraftarı.
               Ali Koç gibi vizyonlu bir başkanın gelmesiyle, geleceğe umutlu bakmaya başlamış bir taraftar olarak bu umutların üstüne basan ilk kişi Damien Comolli ve diğer ikincisi ise her zaman ki gibi bizim ahlakımız oldu; bir bok olmaz bizden önermesini yine çarptılar suratımıza.
Sezonun ikinci yarısı tamamıyla fiyasko olarak başladı. Başakşehir liderliğini sürdürürken ilk beşte üç büyüklerden bir tek Galatasaray vardı. Fenerbahçe zaten çürük elmalar sepetine çoktan atılmıştı; Ali Koç gibi efendi birini bulmuşlar iki yanak almadan bırakmazlar zaten. Kurtlar sofrasına baldır bacak oturamazsınız.
               25 Ocak 2019'da oynanan Beşiktaş-Erzurum BB maçı sonrası anlaşıldı ki Beşiktaş ilk üçü zorlayacak bir takım kıvamına gelemeyecek. E haliyle Antalya maçında sahneye Ruud Boffin çıktı ve Beşiktaş'ın kesin puan kaybedeceği maçta aleni bir şekilde kasıt aranacak derecede kötü bir performans sergileyip Beşiktaş'ın galibiyetinde başrol aldı. Üzerine bir kelime bile yazılmadı. Ertesi hafta Bursaspor'u ağırladılar kendi sahalarında. Ve o da ne bambaşka bir Bursaspor. Fenerbahçe'ye kök söktüren ve ligin en az gol yiyen ikinci takımı olan Bursaspor'un ayarlarını bozmuşlar; defans oyuncuları akşamdan kalma gibi top oynuyor, hakem Burak Yılmaz'ın ikinci golünde sarı lacivert forması görse ya golden önce faul kararına hükmederdi ya da VAR sistemine giderdi ki bu da yapılmadı. Gazı alan Beşiktaş üçüncülüğe yerleşti. Peki rakiplerine ne oldu ?
              Galatasaray önce saha dışında etik olmayan bir biçimde Kasımpaşa'nın bütün aklını aldı. Önce Mahmoud Hassan Trezegeut ile flörtleşip daha sonrasında Mbaye Diagne'yi üstü kapalı şike denilebilecek bir sözleşmeyle kadrosuna kattı. Evet, üstü kapalı şike. Mbaye Diagne 10 milyon euro ve şampiyonluk durumunda 3 milyon euro ekstra bonservis bedeliyle kadroya katıldı. Neyse ki Kasımpaşa-Galatasaray maçı son hafta yerine 22. haftada oynanacak. İddaa severler bu maçta gözleri kapalı Galatasaray'a basabilirler. Aman handikap basmayın çünkü tek farkla 2-3 gibi bir skorla bitmesi gayet muhtemel. Bu iş hem Galatasaray'a hem Beşiktaş'a hem de yayın gelirlerine yaradı.
             Bu haftanın fiyaskosu zaten cuma gününden başladı; zaten kaportayı çoktan dağıtmış Fenerbahçe, Kayseri deplasmanında Alper Ulusoy adlı hakemtırağın çifte standart yönetimiyle mağlubiyete kucak açtı. Bernard Mensah, ardı ardına 6 faul yaparken, pozisyonlardan birinde kasti olarak elle oynamasına rağmen maçı kartsız bitirdi. Soldado kendi kendine söylenirken direk kırmızı kartla oyun dışında kaldı.İki gün sonra ise Yuto Nagatomo, Galatasaray-Trabzonspor maçında direk olarak hakemin yüzüne iki kere Fuck Off demesine rağmen herhangi bir uyarı yada kart görmedi. 10+3 milyon euroluk Mbaye Diagne net ikinci sarıdan atılmayıp beleşten bir penaltı golüyle de hanesine bir gol daha ekledi. Üstüne Trabzonspor'un net penaltısı VAR(Video Assistant Referee) rağmen verilmeyince Ümit Öztürk canlı yayında bütün sülalesine selam gönderdi. 2 Kasım 2018'de oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra ağlayan ve bütün ülkeyi ayağa kaldıran Galatasaray yönetimi ve teknik ekibinin ahlaksızlık örneği olan teknik direktörü ise şu açıklamayı yaptı : 'Hakemler de insandır, hata yapabilirler.'
Galatasaray, Kasımpaşa ve Trabzonspor'u yarış dışına itip hem kendine hemde Beşiktaş'a kıyak geçmiştir. Şimdilik memleketi de ahlakı da tabulaştırıp bir tarafınıza sıkıştırabilirsiniz.  
0

Bir Netflix güzelligi 'You'


Dizi bloglarının yerinde kesinlikle gözüm yok; yine de 'You' dizisini yazmadan edemeyeceğim. Son dönemde tüketimin had safhaya ulaşması nedeniyle her gün binbir yeni diziyle karşı karşıya kalıyoruz; bazen çok güzel yapımlarla keyfimize keyif katarken bazen de bu kadar kalitesiz yapımın arasında kaliteliyi bulmak için bir sürü zahmete giriyoruz. Ve güzelin yanında orijinal olanı bulmak çok çok zahmetli olabiliyor. Neyse ki ben bu zahmetlerin hiçbirine girmedim; Londra gezisi öncesi yolda sıkılmamak için tabletime bir şeyler indirmem gerekiyordu. 'You' dizisinin amerikan kolej entrikaları kıvamında ki fragmanını izledikten sonra beğenmemiş olsam da diziye bir şans vermeye karar verdim ve böylelikle yolculuk sırasında final bölümü hariç bütün bölümlerini izlemiş olacağım diziye başladım.

'Beck' you could be remarkable!

Beck, tam aşık olunası kadın; benim gibi hafif sosyopat olabilme ihtimaliniz varsa Beck'e kesinlikle aşık olabilirsiniz. O tatlı mimikler, gülümseme ve karaktere müthiş oturan o tavırlar.  Ve Joe'nun iç sesiyle yaptığı analizler; aşk ve nefret arasında gidip gelmeden edemiyor insan.

Konu hakkında söylenecek çok şey yok aslında; bir kitapçıda tanışan ikilinin, insanda 17'sinde ki gibi aşık olma hisleri uyandıran flört sahnesiyle başlıyor herşey. Sonrası ise erkeğin kadına saplantısıyla dallanıp budaklanıyor; her şey detaylarda bitiyor.
Diziyle birlikte bir an aşkla yastığımıza sarılırken bir diğer an televizyona tekme tokat dalabildiğimiz oluyor.  Beck'in doğallığı Joe'nun sempatikliği öyle sarmalıyor ki seyirciyi, arta kalan kelebekler seyircinin midesine doluşuyor.

Diziyi bu kadar orijinal yapan ise ahlaki dilemmalar. Joe Goldberg, iyi ya da kötü diye ayıramayacağınz bir karakter. Bir insanı nasıl iyi ve kötü diye ayırabiliriz ki; bir katil iyi bir insan olabilir mi mesela?
Bu dilemmanın içinden çıkınca Beck'in dilemmasında buluyoruz kendimizi. Tabi bu sefer toplumun biçtiği kadın sıfatı altında ki ahlak sınırları içerisinde; 'bad girl or good girl' kıvamında.
Beck, hayatınızı adamak isteyeceğiniz o romantik kadın mı yoksa bir gecelik hikaye olarak kalsa yeterli olacak biri mi. Vega'nın iz bırakanlar şarkısını armağan ediyorum hepimize.

Beni bu kadar içine çeken diziyi şiddetle tavsiye ediyor ve 8.1/10 verip geçiyorum.

Elizabeth Lail' i Dead of Summer' dizisinden ve Penn Badgley'i Gossip Girl dizisinden tanıyanlar varsa belki izlemelerine ön ayak olur.

İyi seyirler...

Dipnot: We love Paco.
0

Peçete üzeri yazılar 4

Bu dünyada,
Senden daha sıcak
Tek şey olan
Sırtında çayı taşıyan
Bütün medeniyetlerin merkezi olan
Zaman makinası sobanın,
Altında yanardı
En yaş düşüncelerim.
Ve yağmurlu bir
İstanbul pazarı gibi,
Sadece sadık müşterilere
Satılıktı,
Üzerine hırka ördüğüm
Çıplak düşlerim...
0

Peçete üstü yazılar 3

Çöp kokan bir sokakta,
Kapıcı katında oturan
O yaşlı teyze
Kadar derindi
Denize dökülen
Martı gagası kolyesi
Düşlerim.
O karanlık odanın,
Duvarları öpen
Rutubeti kadar
Islaktı;
Sokak sanatçısı efkarı
Aşklarım..
0

Peçete üstü yazılar 2 / Remarkable

It is hard to decide between two things. Funny fact: it is easier to decide between lots of things. When there are lots of things, then we become more superficial; so whatever principle we have, it would not change the fact that quantity ruins the quality. Even if they had equal quality, nobody will remark that.
So you are one of seven billion and it doesn't matter that you are remarkable!
0

Peçete Üstü Yazılar 1

Neden bilmiyorum ama peçetenin üzerine yazmak kadar güzel bir his var mı; bilmiyorum. Öyle spontane, yazın ortasında düşen bir kar tanesi gibi bembeyaz, yumuşacık. Bütün küfürlerime göğüs geren bir sevgi hava yastığı.