SlideShow

0

Belki/Galiba

Türkçe dersimize hoşgeldiniz. Yok lan ben kim köpek ola ki size türkçe öğretmeye kalkayım.
Dilimin güzelliklerinden derinliklerinden sadece birinden bahsetmek için burdayım bu sabah. Sabah yazıyorum; en azından yazmaya başlıyorum ama ne zaman yayınlarım bir fikrim yok.
Yazının ilhamı Dolu kadehi ters tut grubunun yalan şarkısı.. Son dönemde kulağımdan eksik olmayan bu şarkı bana belki kelimesiyle galiba kelimesinin arasında ki o uçurumu hatırlattı; belleğinde olmayan bir şeyi nasıl hatırlarsan öyle hatırlatmak bu.

'Kırgınım sana her an kızgınım kimi zaman bana senden geri kalan hep yalan' 

Belki ve galiba yüzyıllardır birlikte sevişen kendilerini ruh ikizi zanneden ama aralarında uçurum olan iki tanrıça. Biri tamamen rasyonellik doluyken diğeri umudunu yitirmiş bir gelecek içeren.

'Sorun değil, gelir geçer. Ölüm değil, gelir geçer (Hep yalan, dolan)' 
Yarın bir belkidir ama yarına ait bir umut galibadır hep. Belkilerle galibalar arasında hapsolmuş bir nesiliz biz; ne umudumuz tam ne öngörümüz... Schrödingerin aşklarını yaşıyoruz hep; bedenler belkinin arkasında birlikte ruhlar galibanın gölgesinde ayrı...

'Sıcak bir ten, evet ama o sen değilsen
Yarım kalırım seni hissedemezsem
Sen yokken yalnızım hep ben
Olsa da birileri dolamıyor senin yerin'

Şu an ne kadar belki geri gelirsin demek istesem de doğrusu şöyle: galiba gelmezsin. Belki ve galiba gibiydik aslında; ahenk içerisinde tutarsız. 

'Yaralarımı sarmayı denemeli mi?
Yoksa dağlayıp ilerlemeli mi?
Olmadı, yapamadım
Her gördüğüm kadında seni aradım'

Siz bakmayın benim bıdı bıdılarıma; hep yalan dolan.


0

Dokuz

'Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte ... '

Bazen; bazen değil aslında daha çok çoğu zaman nereye gittiğimize hiç önem vermeden bir şekilde yaşarız ki bunun için güzelim türkçede çok güzel bir tabir var:
' N'olsun be yuvarlanıp gidiyoruz işte...'
Bizim ki de öyle işte yuvarlanıp gidiyoruz bir çığ misali içimizdeki boşluklarla.

'Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle...'

Geçmeyen yara yok zaten yada kabuk bağlamayan. Eğer bol yaralı bir çocukluğunuz olmuşsa bilirsiniz ki o kaşınan kabukları kanatarak yolmanın tadı bir başkadır. O yüzdendir ki uzun sürer bizim yaralarımız. Son bir kez kanatmayalım mı!

Dokuz ay yeter sanmıştım; bilmem kuzenlerle oynadığımız dokuz aylık oyununun etkisi var mı bu düşüncemde. Yedi yıllık bir ilişkinin ayrılığını atlatmaya dokuz ay yetmiyormuş; en azından ben cephesinde yetmiyormuş.
Bugün gerçekten çok açık olacağım; iş yerinde olduğum için kendi üslubuma çok bürünemiyorum ama idare et. Hayatımda bu durumları gerçekten konuşabileceğim kimse yok; aslında var ama yok. Çünkü yaş 30 u geçince çevrende ki herkes daha somutsal problemlerin içinde oluyor ve duygusal problemlerine çok mantıksal yaklaşıyorlar; hal böyle olunca melankoli bile yapılmıyor. Sarmadı beni bu durum; şöyle bir rakı sofrasında dökülmek isterdim.

Çok kere aşık olmuşluğum vardır ama ait olmuşluğum tektir. Evet, farklı kavramlar ama aynı ilişkide buluşabiliyorlar. Velhasıl bu kadar uzun süre aidiyet ve paylaşım olunca bir anda resetleyemiyorsunuz bünyeyi.
Dokuz aydır kendisini görmek için çaba göstermiş olmama rağmen bu çabalar maalesef sonuçsuzdu. Ve son denememin sonucu gerçekten içler acısı; kendisi yeni sevgilisi kırılmasın diye benimle görüşmeyi reddetti. Empati yeteneğim gayet yerinde olmasına rağmen bu olaya bir anlam veremedim çünkü biz otuzlu yaşlarında aynı evi uzun yıllar paylaşıp iki dost olarak ayrılmış insanlarız. Böyle bir insanı silmek kendi hayatınızın bir parçasını silmekten farksızdır; kendi hayatımı silmek istemiyorum. O yüzden epey bir kırgın ve biraz da kızgınım. İnsanlara kolay kolay güvenir miyim; sanmıyorum.
Dökülemedim.
0

Orta parmak iltihabı

Iki kere iki tilki siki. Gerdek gecelerine hazırlanan kurtlar gibi ne sırıtıyorsunuz lan orada; kırmızı başlıklı kızların hepsini ben yedim. Kırmızıyı mı seviyorum başlığı mı bilemedim ama ısırmak eylemi güzel bi eylem o yüzden saygılar sevgiler.
Orta parmak iltihabı ne güzel şeymiş;  hele o parmak kulak görevi görüyorsa tadından yenmez...
O değil de first touch'ta en önemli şey nedir; tabi ki timing. Namı türkçe zamanlama. Yani ben orta parmak iltihabına değil first touch'a, aman zamanlamaya kızıyorum. 32 yıl boyunca hiç orta parmak problemi geçirmeyip ilk problemi nasıl uçuştan bir gün önce geçirebiliyorsun.
Doktor beylerin dediğine göre kalkış ve inişlerden önce hosteslere orta parmak sallamamak çok tehlikeli olabiliyormuş o yüzden orta parmağımla beraber evde kaldık.
Buradan THY'ye kucak dolusu sevgi ve saygımı yolluyorum; sağolsunlar gönderdiğim doktor raporunu ciddiye alıp uçak biletimi açık bilete çevirdiler. İstanbul planlarımı askıya almak zorunda kaldığım için ne kadar üzgün ve büzgün olsam da her işte bir hayır vardır deyip partileyip orta parmak iltihabımı oral yolla insanlara aktarıyorum. Yok lan; Corona döneminde yollarda hayvanlar gibi öksürerek dolaştığımdan bırak oral yolu insanlarla göz teması bile kuramıyoruz. Her işte bir seks vardır önermesinde ki seks, kendi kendine gerçekleştirilebilen seks anlamına da gelebilir.  O yüzden siz siz olun önermelerin esnekliğini unutmayın. Günde bir posta yoga esnekliğe iyi gelir. Sağlıcakla. 

92. Oscar ödüllerinin dağıtıldığı bu gün, bu ödüllerin artık daha çok popülariteye kaydığını yazmak istiyorum. Bu düşüncemi destekleyen en önemli film ise hiçbir şeye aday gösterilmemiş Adam Sandler'ın başrolünde oynadığı Uncut Gems filmi.
Totally bullshit diyebileceğiniz bir durum.
30'lu yaşlarda olan Safdie Brothers'ın bana göre ilk baş yapıtı nasıl olduysa epey bir arka planda kaldı. Bir sinema sever olarak herşey gibi sinemanında yozlaşmış sistemin içinde tamamen yıpranıp kimliğini kaybetmesinden kesinlikle korkuyorum.
Joaquin Phoenix'in performansını beğenmedim demiyorum ama dediğim şudur ki Adam Sandler'ın performansının yanında epey bir ezik kalırdı. Aktörleri bir kenara bırakıp iki filmin yarattığı etkiyi sorsanız birisi belki sivrisinek ısırığı diğeri ise çuhaldız.
Pek filmsel detay veresim yok oturun izleyin; uzun süredir izlediğim en başarılı filmlerden ve bana göre 2019'un en iyisi.
Bonus olarakta Julia Fox: