SlideShow

0

Stockholm

İskandinavyanin baskenti , kuzeyin venedigi ve daha bir cok lakabiyla isvecin sozde guzel baskenti stockholm..
21-25 nisan arasi stockholm evarkadaslarla ufak bir gezi yaptik. Ucak biletleri tabiki en ucuzundan ryanair, konaklama ise 2 gece havaalani ve 2 gece hostel olarak tam ogrenci (capulcu-maceraci) isi.
Zaten gittigimizde bizi karsilayan soguk hava gezinin super olmayacaginin habercisiydi. Cesitli ic catismalarin getirdigi gereksiz sikintilardan bahsetmeyecegim. Stockholm birbirlerine baglanmis adalardan olusan siradan bir sehir.. Tabi stockholmu ozel yapan bazi seyler var ; ornegin bir cok muzesi olmasi , cevresinde binlerce ada olmasi , ikinci ana dilin ingilizce olmasi ve tabi ki adalari arasinda vapur turlari olmasi . Biz butcemizden dollayi meshur geyik etinden tadamadik , muzelerin hepsini gezemedik ve vapur turu yapamadik. Tabi bunda stockholmun fiyatlarinin yuksek olmasinin da etkisi buyuk. Yine de planladigimiz gibi vasa muzesini gezebildik ; hostu. Pahaliliktan bahsettim ; bunun yani sira para biriminin kron olmasina da deginmek istiyorum . 1 euro 9 kron olunca fiyatlar daha da yuksek gozukuyor insanin gozune . Neyse bi kerelik gormeye gidilecek birsehir. Oyle cok ozel bulmadim. Cektigim bazi resimleri de eklerim . Eyvallah
1

İnsan da eşşektir ...

İnsanlar da eşşektir aslında... Hep bişeyler taşırlar üstlerinde.. A ve B noktası bellidir ; tek sorun x bilinmeyenidir herhalde..
Taşımak dedik ; açalım bari. Kimi insan fazla sır saklayamaz ağır gelir kırar dilinin kemiğini  , kimisi fazla dert taşıyamaz kıyar canına , kimisi fazla malı mülkü taşıyamaz gökyüzüne döner burnu , sevgi ve ilgi de böyle işte.. Herkesin taşıyabileceği bir sınır vardır ; herkese farklı dozlarda vermeli , önce analiz edip öyle..
Tabi biz de müzik seti değiliz , azaltıp yükseltebileceğiniz bir ses düğmemiz yok .. Hal böyle olunca ya hep ya hiçe giriyor mesele . Neyse siz bakmayın bana ; benden bi bok olmaz...
Hayat güzel geçiyor ; iş güç derken takılıyoruz. Bu ara okul da tatil ; boyuna iş güç ... Bizim portekizli de dün dönmüş ; şu iş arkadaşı olan.
Yırtık pantolonu , saptal yürüyüşüyle toplantıdan içeri girdiğinde öğrendik dönmüş olduğunu ; tabi herkes içinden bu ne hal lan diye sormuştur kanımca. Bense hemen bir fikir ürettim ve onu Türkiye'ye Özgür Kız reklamı için transfer etmeyi düşündüm. Belki menajeri olarak iyi para koparabilirim turkcellden.
Neyse ben kaçar . Göte kapak bir ceza ödemesi var gidip şemsiyeyi açtırmam gerek. Haydin eyvallah.
He bu arada öptüm dilli falan. . .
0

Azdan Az ..

Azdan az çoktan çok gider diyerek sizi Kurtlar Vadisine sürüklemeyeceğim . Bu sözden dolayı yalnızlığı seviyorum belki de  ; mi acaba... Ev kuşu olmuşluğum var ; nitekim arkamda asılı çamaşırlar bilgisayarın yanında duran tabak , dağınık yatak , nutella , kül tablası ve müziğin ritminde titreyen 11 şişe içkinin betimlediği tek birşey var : ben...
Kıskanılacak bir durum yok ; kıskanılmayacak bir durum da ..
Saçlarım uzadı  ; klasik depresyondan çıkma yöntemi olarak makinayla kendim kessem mi diye düşünüyorum. Arada böyle riskler almayı sevsemde bu ara alasım yok. Çünkü uzun saçımı da kısa saçım kadar seviyorum. Sadece bu ara daha kemikli ve sert yüz ifademe kavuşasım var. Son 10 aydır suratımda değişmeyen tek şey bıyıklar ; bir uzun bir kısa olsalar da hep suratımdalar. Hem avantajları da var bıyıkların ; bulaştıkları viskiye yıllanmışlık tadı veriyorlar. Süt kokan bıyığı neyleyeyim ..
Aslında ben bir film ile ilgili yazacaktım ama kader bizi bu yazıya sürükledi. Yada fuck the destiny fuck the road make me a goat .. Tanrıyla uzun süredir konuşma fırsatım olmuyordu ; geçenlerde kısa ve öz öyle bir sohbet etmişliğimiz olsada yetmemişliği damağımda .
Hassiktir ...  Bu hafta beklediğim iki şey var ; biri bu akşam , diğeri pazar akşamı.. Bu akşam biz halı saha maçı yapacağız , pazar akşamı ise bir Kadıköy klasiği var . Belki o klasik hakkında başka bir post yazarım ; kim bilir ... Planlı yaşamayı sevmediğimi hep birlikte öğrendik ...
Düşünsene planlı programlı seviştiğimizi ; nerde kaldı ruh, nerde kaldı tutku. Saat 3 yönüne öpücük konduracağım şimdi ; kasıklarımı saniyede 2 kere hareket ettireceğim. Çok sistematik , çok rafine..
Daha pür , daha kutsal şeyler lazım bize. Bir kibrit çöpü gibi olmalıyız ; ne zaman ve kaç saniyede yanacağını bilmeden her seferinde daha fazla duman vermeliyiz..
Hop kayış koptu. Geri döndük . Dönmeler güzeldir ; hele taksimdekiler .. Her biri başka hikayelerle doludur .
Ufak geyiklerle mod değiştiriyoruz ; olur o kadar .. Tavuk göğsünde bile var o kadar kusur . Hem göğüs dedik ya , ben en çok altını sevdim . Altın diyince de gümüşü sevdiğim geldi aklıma . Ve ordan vampiri sevmek ve ordan kanı sevdiğim... Belki kana susadım şimdi belki de Tanrıya ...
Haydi eyvallah...
1

Scotch

Abuk subuk benzetmeler yapasım var  ; tabi sebebi bu hafta tükettiğim viskiden başka birşey değil . Johhny walk no more .. Kanımda biraz scotchluk ta var ne yalan söyleyeyim. Ne kadar aciz yaşıyormuşum eskiden ; votka iç sürün.. Viskiyle bu kadar birbirimize ısınacağımızı tahmin etmezdim. Hem raconu var içmesinin , hem de her içeceğe yar olmuyor bacak arası kale gibi...
-Neyse daldım gittim şuan... - Belki yazarım devam belki yazmam bakalım görelim...
6

Hop sabahı

İnsanlar sizin kırılıp kırılmayacağınızı düşünmeden abuk subuk konuşurlar ve sonra sözlerinize dikkat etmenizi beklerler ; evet çok adil.
Neyse siktir et hacı kırılan olmak kıran olmaktan iyidir derler.

Ben bu saatlerde uyanmam pek ; o yüzden keyfini çıkardım ve sabah sporunun ardından sıcak bir duş aldım. Az sonra ağzıma bir iki lokma bir şey atıp yola koyulacağım. Gerçi heyecanlı birşey yok ama ne yapalım , farklılık farklılıktır.

Sabah sabah gaz şarkımız gelsin.
.
1

Bilmiyorum

Uzun süredir gözlem yapmıyorum , yada yapıp kendi kendime seslendirmiyorum. Tanrı'ya seslerini duyurmak istercesine kahkaha atanlarla küçük mutluluklarını gözlerini kısarak yarattıkları gülümsemelerine saklayanları kıyaslamıyorum.
Bütün bunların sebebi kulaklığımı takıp tanıdık yabancı bir şarkı seçip son seste dinlememiş olmak olabilir. Hem ben hayatla o kadar kucak kucağa değilim. Yalnızlıktan kopmam da ona bağlanmam da eşdeğer tutkularda gerçekleşiyor.
Hem tutku demişken bedensel mi ruhsal mı bu tutku denen şey ; çözmeye çalışmadığım şeylerden biri diye kenara not ediyorum. Kim bilir belki iyice bayarsam onu da çözmeye çalışırım , ama şimdilik beni bu şekilde yeterince tatmin ediyor.
Bazen doğmak duş almak gibi ya da yatağın çarşaflarını değiştirmek gibi...
Müziği kulaklıktan dinlemeyi şu açıdan seviyorum ; hem yalnızlığımı paylaştırmıyor hem de müziğin ruhumdan başka yankılanıp gideceği sonsuz bir boşluk olmuyor.
Evet herzaman paylaşımcı olası gelmiyor insanın ; hele söz konusu özgürlük ve yalnızlık olunca. Kelepçemin tekini başka bir bilekle paylaşırmıydım yada kanadımın öteki tekini ..
Kuruyan dudaklar çok konuşanın aksine çok düşünenin sembolüdür ... Hem her dudak her ruha yakışmıyor ya neyse ...
Karanlığın o iddaalı hükümdarlığı mı cezbediyor beni yoksa ışığın tek başına o cesur baş kaldırışı mı  ? bunu da bilmiyorum.. Oysa bilmediğim ne çok şey varmış benim diyesim varken diyemem ; çünkü hem karanlıktan hem de ışıktan bir parça taşıyorum. Velhasıl gel gelelim ki benden ne hükümdar olur ne de hükümdara karşı çıkacak bir cesur. Çünkü ikisinide olabilmek için çarklarda yer almak gerekir .. Bu konuşma nereye gidiyor bende bilmiyorum.
Yazının başlığını henüz yazmadım ama böyle giderse bilmiyorum yazacağım. Hem belki sevişiriz şimdi hem belki ölürüz hem belki yaşarız.. Arası olmasın zamanın , yarası olmasın ruhun, yarısı olmasın kalbin ... Susması olmasın susmaların...
2

Midnight In Paris


"Biz eski zamanların adamıyız." lafını çok severim ; siz de sever misiniz ? Hani biraz eski zamanlarda yaşasak içimizde ki potansiyeli kullanabileceğimize inanırız ; daha mutlu bir hayat ve daha tutkulu aşklar yaşayacağımıza..
İşte Midnight In Paris filmi tam da bunu anlatıyor.
Bugün yaşadığınız duygularla geçmişte yaşama ihtimaliniz olan duyguları karşılaştırabilme fırsatınız olsaydı ; nasıl olurdu ...

Hemingway'i , Picasso'yu , Dali'yi ve daha birçok değerli sanatçıyı o kadar hoş bir üslupla karşımıza çıkarmışlar ki filmi izledikten sonra kültür manyağı olası geliyor insanın.

Film aynı zamanda birbirine uyumsuz bir çiftin toplumsal birlikteliğine de yer veriyor. Tabi filmin adını göz önüne alırsak ; Paris gerçekten çok güzel betimlenmiş ; eğer imkanım olsaydı bir şehir yapmak isterdim ... Bunun üstüne başka bi postta yazarım kısmetse.
Neyse gelelim filmin bilgilerine.

Yönetmen :Woody Allen
Başrollerde : Owen Wilson , Rachel McAdams ve Marion Cotillard

Unutmadan filme puanımı vereyim : 10 üzerinden 7.8

Ve gitmeden önce filmden alıntı bir iki replik paylaşmak istiyorum.

Man Ray: A man in love with a woman from a different era. I see a photograph!

Luis Buñuel: I see a film!
Gil: I see insurmountable problem!
Salvador Dalí: I see rhinoceros!



Adriana: I can never decide whether Paris is more beautiful by day or by night.
Gil: No, you can't, you couldn't pick one. I mean I can give you a checkmate argument for each side. You know, I sometimes think, how is anyone ever gonna come up with a book, or a painting, or a symphony, or a sculpture that can compete with a great city. You can't. Because you look around and every street, every boulevard, is its own special art form and when you think that in the cold, violent, meaningless universe that Paris exists, these lights, I mean come on, there's nothing happening on Jupiter or Neptune, but from way out in space you can see these lights, the cafés, people drinking and singing. For all we know, Paris is the hottest spot in the universe.


Ve gelelim en sevdiğim repliğe...


Gil: Hi Mr. Hemingway.
Ernest Hemingway: The assignment was to take the hill. There were four of us, five if you counted Vicente, but he had lost his hand when a grenade went off and couldn't fight as could when I first met him. And he was young and brave, and the hill was soggy from days of rain. And it sloped down toward a road and there were many German soldiers on the road. And the idea was to aim for the first group, and if our aim was true we could delay them.
Gil: Were you scared?
Ernest Hemingway: Of what?
Gil: Of getting killed.
Ernest Hemingway: You'll never write well if you fear dying. Do you?
Gil: Yeah, I do. I'd say probably, might be my greatest fear actually.
Ernest Hemingway: It's something all men before you have done, all men will do.
Gil: I know, I know.
Ernest Hemingway: Have you ever made love to a truly great woman?
Gil: Actually, my fiancé is pretty sexy.
Ernest Hemingway: And when you make love to her you feel true and beautiful passion. And you for at least that moment lose your fear of death.
Gil: No, that doesn't happen.
Ernest Hemingway: I believe that love that is true and real creates a respite from death. All cowardice comes from not loving, or not loving well, which is the same thing. And when the man who is brave and true looks death squarely in the face like some rhino hunters I know, or Belmonte, who's truly brave. It is because they love with sufficient passion to push death out of their minds, until the return that it does to all men. And then you must make really good love again. Think about it.