SlideShow

0

Bir tutam Replik


 Valla değerinizi bilin şunu hazırlayana kadar götüm çıktı ... Mr.Robot dizisinin 5 . bölümünde sonlara doğru beni benden alan repliklerden biri. Ve bunu sizinle paylaşmadan edemedim. Tabi hazırlarken ingilizce duy yaz ve üstüne tercüme etmek biraz uğraştırıcı oldu. Gerçi henüz tercüme etmedim ama şu an ediyorum gibimsi.
 Bilmeyeniniz varsa Mr. Robot netflixin çiçeği burnunda dizilerinden biri. Konusunu kısaca özet geçmek imkansız ; uzun uzun yazacak vaktim yok maalesef şuan. Ama internetin herhangi bir köşesinden bulabilirsiniz.

Evet sizi bu replikle başbaşa bırakayım artık.


_____________________________________________________
My father picked me up from school one day, and we played hooky and went to the beach.
It was too cold to go in the water, so we sat on a blanket and ate pizza.
When I got home, my sneakers were full of sand, and I dumped it on my bedroom floor.
I didn't know the difference.
I was six.
My mother screamed at me for the mess, But he wasn't mad. He said that billions of years ago, the world shifting and the oceans moving brought that sand to that spot on the beach, and then I took it away.

"Every day," He said,

"We change the world," which is a nice thought until I think about how many days and lifetimes
I would need to bring a shoe full of sand home until there is no beach, until it made a difference to anyone.
Every day, we change the world, but to change the world in a way that means anything, that takes more time than most people have.
It never happens all at once.
It's slow.
It's methodical.
It's exhausting.
We don't all have the stomach for it.
______________________________________________________________________________
Bir gün babam beni okuldan aldı ve okulu asıp kumsala gittik. Hava suya girmek için çok soğuktu, bizde yere örtü serip oturduk ve pizza yedik.
Eve geldiğimizde ayakkabılarım hep kum doluydu, bütün hepsini odamın ortasına yere boşalttım.
Farkı bilmiyordum , 6 yaşındaydım.
Annem bana bu dağınıklık için bağırdı , ama babam sinirli değildi. Ve dedi ki ;
Bundan milyarlarca yıl önce  dünya kayarak ve okyanuslar hareket ederek o kumları o sahile götürdüler.Hemde her gün.
Ve sen o kumu alıp başka yere götürdün.

"Biz dünyayı değiştiriyoruz." ne kadar güzel bir düşünceydi , taa kii bir değişiklik yaratabilmek için kaç gün ve kaç yaşam boyu bir ayakkabı dolusu kumu eve getirmem gerektiğini anlayana kadar.
Her gün dünyayı değiştiriyoruz ama bir şekilde hiç bir anlam ifade etmiyor ve bunu yapabilmek çoğu insanın sahip olmadığı kadar vakit alıyor.
Asla bir kere de olmuyor ,
Yavaş yavaş,
Düzenli bir şekilde ,
Ve yorucu.
Hepimizin bunu kaldıracak bünyesi olmayabilir.
0

Bir Cemal Usta Şiiri

Az önce özgürlük falan diyordum ya , az önce dediğim bir önce ki yazımda; öyle ki Cemal Üstatta pek bi ceremesini çekmiş bu özgürlüğün. ince yada karanlık ruhlular (artık siz hangisini uygun görürsenız) anında görürler güzellikleri; bir oyuktan sızan gün ışığı gibi. Sırf o oyugun inceliginden denir ince ruhlu yada icerinin karanlıgından karanlık . İşte öyleydi senin güzelliğinden sonra beraber bakardık dünyaya ve sadece güzel olanlara ; güzellik bitince yeni denizlere yeni güvercinlere , fazla büyütmemek lazım ; seviselim hayat tadında.
Cigarayı attım denize
Şimdi bir güvercinin uçuşunu bölüyoruz
Gökyüzünün o meşhur maviliğinde
Uzun saçlı iri memeli kadınlarıyla
Bir akdeniz şehri çıkabilir içinde
Alıp yaracak olsa yüreğini
Şimdi bir güvercinin

Şimdi sen tam çağındasın yanına varılacak
Önünde durulacak tam elinden tutulacak
Hangi bir elinden güzelim hangi bir
Bir elinde kızlığın duruyor garip huysuz
Öbür elinde yetişkin bir günışığı
Daha öbür elinde de kilometrelerce hürlük
Çalışan insanlar için akşamlara kadar
Toz duman içinde
Bir elinde de boyuna ekmek kesiyorsun

Biz eskiden de en aşağı böyleydik senlen
Bir bulut geçiyorsa onu görürdük
Bir minarenin keyfine diyecek yoksa onu
Bir adam boyuna yoksulluk ediyorsa onu
Ne zaman hürlüğün barışın sevginin aşkına
Bir cıgara atmışsak denize
Sabaha kadar yandı durdu

Cemal Süreya
1954
0

Azicik

Azicik minicik kisacik ... Evet 5 yillik üniversite maceramin bitmesine cok az kaldi gibi gözüküyor . Bir aksilik cikmazsa aralik , ocak gibi 28 yasinin karli baharinda üniversite mezunu olmus olacagim. Herkesin takintilsri vardir ya buda benim takintilarimdan biriydi insallah güzel bi sekilde arkamda kalacak. . Rutine cok katlanabilen biri degilim , stabil olmayan ruhum hayatimi her zaman kolaylastirmiyor ; hatta genelde zorlastiriyor diyebilirim. Daha sistemsiz daha özgür bir dünya da bir da vinci bir freud bir montaigne olabilirdim ama simdi sadece bir köle olmayi seciyorum . Yine de ret edebildigim tek sey aitlik . Bir köle olarak sadece dünyaya aitim; simdilik. Henüz kötü yada büyük seyler yapmadiysam da hic yapmayacagim anlamina gelmiyor. Hem belki yeterince kötü biri olursaniz sizi en karanlik yanlarinizdan bicaklayabilirim .
Bu 5 yillik yari yalniz yari zombi hayatimda cok seyler tecrübe ettim ; bazilarini sizinle paylastim bazilariniysa sadece Tanriyla . Zincirleme yollar olan hayat zimbirtisinda bir yolun daha sonuna gelmek üzereyiz gerisine bakacagiz artik. Amma velakin planli seyler beni sıkıyor. Özgür olasım var olamıyorum, kötü olasım var olamıyorum , ben olasım var olamıyorum...
Tanrım benim için planların var mı bilmiyorum , varsa da itaat eder miyim hesaba kattın mı ?

0

Jurassic World Eğlence Parkı


Aslında benim bu filme gönderme yapmama gerek yok film kendi içerisinde kendi kendine gönderme yapmış. 
Kim kaldı eskilerden Jurassic Park hastası ; bir ben bir sen bir de T-Rex. İsterdim ki dinozorların o gizemli dünyasında Raptor koştursaydık her daim. Düşünsenize at üstünde değil de raptor üstünde olan savaşları ; çok daha seksi olurdu. Neyse konuyu fazla dağıtmayayım da filme döneyim. 
Dediğim gibi ben Jurassic Park hayranı bir filmkoliğim ; o filmde ki suyun titreme sahnesi bütün bir filmi unutulmaz kılmaya yetmiştir. Yani sizin anlayacağınız o filmde ki gerilim o filmi efsane yapan en önemli unsurdur.
İşte bu gerilimden yola çıkarak Jurassic World'ü ele alırsak karşımıza yavan bir film çıkıyor. He yavan olup zevk verme şansı yok mu ; tabi ki var. Macera seviyorsanız ve dinozorlardan da hoşlanıyorsanız kesinlikle zevk alacaksınız bu filmi izlemekten. Ama öte yandan eskiyle kıyaslayınca hayal kırıklığınız kaçınılmaz olacak. 
Ah şu para göz insanlar ; herşeyi olduğu gibi sanatı da sömürüyorlar. Film kesinlikle gişe kaygısıyla çekilmiş ; başlıkta da dediğim gibi Jurassic World eğlence parkı.. Film de gerilim en alt seviyede tutulmuş , ayrıca bir damla kan gördüğümü hatırlamıyorum. Siz dünyanın en vahşi hayvanlarıyla ilgili bir film çekiyorsunuz ve bir damla kan yok (vay mk) ; gay , vejetaryen vampirleri anladıkta dinozorlara ne oluyor ... 
Neyse neyse ; eğer ailecek bir film izlemek istiyorsanız Jurassic World tam sizlik. He bir de bu sefer ailenin ergen üyeleri sıkılmasın diye güzel bir bayan koymuşlar; seksi bir kıyafet ve topuklu ayakkabılarıyla dinozorlardan kaçıyor.
Gel gelelim bu filme notuma : 
6.1 
İyimser bir not bile olabilir. Öyle Chriss Patt'i falan koyarak tribünlere oynasanız da benim aklımı çelemezsin Holyfood .. Ayağını denk al. 
İyi seyirler öpüldünüz. 
2

Tesadüf

Başımdan geçen bişeyi anlatasım var ama 6 senelik blog macerasında pek fazla anonimliğim kalmadı. O yüzden arada tesadüfi okuma ihtimallerinden tırsmıyor değilim. Neyse ne yine de anlatayım...
"X akrabası diyor ki bizim çok uzun süredir tanıdıgımız birinin kızı sizin oralarda; ona bi yardımcı oluver . Senin telefonunu verdik sana ulaşacaktır. Bu y kişisi bizim kıza ulaşır ; ben de bizim kızdan telefonu mesajla alınca bir bakıyorum ki bu telefon numarası benim telefonumda zaten kayıtlı. Bizim kız da yanımda ne desem bilemedim .. Beni bir panik almadı değil ya neyse."
 Ve şimdi Flashback gelsin.
Ben bu yaşlı yaşıma rağmen halen üniversite yollarında koştururken bunun yanı sıra part time profesyonel garsonluk yapıyorum ; evet evet çok profi bsg. Biz garsonlar sosyal ilişkilerin orospusu olma yolunda ilerleyen enteresan varlıklarız diyebilirim ; malum bu varlıklar olaraktan insanlarla kendi çizdiğimiz çizgiler içinde sosyal iletişimlerde bulunuyoruz. Düzenli bir ilişkisi olan biri için benim çizgilerim yeterince dar ; oysa içimde büyüyen şeytani bir benlikte yok değil. Velhasıl günlerden bir gün bir iki bayan gelmiş bizim oraya neyse servis ediyorum falan ; aralarından biri türkçe konuştuğu için ona türkçe servis ediyorum ; kendisi epey yeni buralarda . Yurtdışında tanıdık bir dil görmek insanı her zaman çekiyor  ; kendisi telefon numaramı istiyor ben de veriyorum haliyle.. Kesinlikle herhangi bir art niyet yok ; ben de yok onda da olduğunu sanmıyorum. Dedim ya benim düzenli bir ilişkim var herhangi bir yanlış yapmaya niyetim olmadığı kadar saçma sapan yanlış anlaşılmalara da yol açmak istemiyorum. İşte bu nedenden dolayı bu kızın bir iki mesajından sonra numarayı engelliyorum ; herkes için gayet makul ve masum bir çözüm diye düşünüyorum. Fazla da tartıp düşünmüyorum da neyse . Aradan uzun zaman geçiyor ve çat türkiyeden x akrabasından bir telefon. ..

Velhasıl kendine faceten yardımcı olmak amacıyla mesaj attım kendisi de kısa bir cevap verdi ; pek sikine taktığını sanmıyorum ama yine de kendimi kötü hissettim.
                       "İyi kalpli bir şeytan olma yolunda emin adımlarla sevişiyorum."

0

Derin Siyah


 "Ne kadar oldu vapurla karşıya geçmeyeli ,
                                             Oturup bir çay bahçesinde çay içmeyeli...."

Hem ben bu şarkı hakkında yazmasam olmaz.. Yaklaşık dört haftadır milyon kaçıncı kez dinliyorum bilmiyorum .. İçimi depreştiriyor ;

"Yanmışız aman halimiz duman ,
                                        Yetmiyor zaman aman aman ..."

Ne desem bilmiyorum ; sertab dinleyince İstanbul'u koklar gibi oluyorum. İçimde sanki bir martı kalkıp uçmaya başlıyor boğaz semalarında .. Ve kendine güzel bir vapur seçip ona aşık oluyor..

"Ben yine taşlara vurdum deli başımı , 
                                Sürüklüyorum kendimi tesadüf aşklara ..."

Vapura aşık bir martı.. Hiç olacak şey mi ; her aşk gibi bu da imkansız olanından... Hem vapur dalgalandırıyor o güzelim mavi saçlarını ; kalbi alev alev kokluyorum dumanından .. Herşey aşka elverişli...


"Bir adım atsaydın ben hazırdım halbuki,
                                                      Kendini bıraksan taşırdım gel gitlerini...
Neden kabuk bağlamaz ki bu gizli yara
                                                         Biraz daha dayansan sarardık belki"

Oysa ne kadar çok aşığın varmış ; peşinden koşarken anladım bir ben sürüsüyle... Hepsi bir bendi ama sende başka başka birdi. 


"Ben yine yollara düştüm yine zorlara
                                                     Hem korkak hem gözü kara uçlardan uçlara !!!
Ben yine taşlara vurdum deli başımı , 
                                Sürüklüyorum kendimi tesadüf aşklara ..."


Ve hiç peşinden ayrılmayacağım ; belki de sevdiğim sen değil arka planda ki manzaran ... Hem bahaneler ne güzel , seni denizden dolayı seviyorum Tanrıyı gökyüzünden dolayı... Şimdi sen buna binbir anlam katabilirsin ; maviyi seviyorsun derini seviyorsun diye..
İşte bu yüzden kendimi seviyorum belki de en çok ; derin mavi kendimi .. Ama bilir misin çok derinlere inersen mavi kalmaz artık ; çünkü hepsi siyahtır. Derin Siyah!
0

Müftü Abla Hovar-da

"Hüküm giymiş hayaller  ...
Günah bunun neresinde...
Sarıldık tuzaklarla...
Yine de Aşk Boyun Eğmez!!!"

Ah be ne zamanlardı diyesim var ..  Aşkların boyun eğmediği zamanlar ; çiçeklerin bile üstünde ki aşıklara ithafen daha güzel açtıkları zamanlar... Hem ne güzel söylemiş Emel Müftüoğlu ablamız hovarda şarkısını ; eskiden insanlar bir çok duygu uyandıran şarkılar yaparken bugünler de sadece bir duyguya yöneliyorlar. Oysa hayat duygular resitali  : 


"A ciğerim söyle neyleyelim ? 
Sevmeyelim de taşa mı dönelim ... 
Bu yüreği kimlere gösterelim ,
Kim bilir kimdir aşk ile yanan ?"

Ne ateşi buluyoruz bazen ne aşığı ;  bir yolcuyuz gördüğü ilk handa sarhoş olan...    Ya aşklarımıza sınırlar koymasalardı ; tek Tanrılıktan sonra tek aşklılık gelmeseydi ... 

"Sen arada sırada uğra bana 
Hovardayım diye kıyma bana 
Fikri firardayım uyma  bana 
Oyuna gelme aman aman. .."

Emel Müftüoğlu bende milyarlarca duygunun aynı anda bahar mevsimine girmesini sağlayan Hovarda Tekli albümünü yapalı 20 sene olmuş . Emel ablamızı gözlerinden öpüyorum.
8'mişim o zamanlar ben ; kim bilir neler düşünüyordum .. Hangi müstakbel kadına aşıktım ; hep çekingendim ama kadınları hep sevdim ; Tanrının farklı yüzlerini sever gibi ...