İlk balonum geldi aklıma; kaç yaşındaydım hatırlamıyorum. Tek hatırladığım ellerim büyüktü ipten ve tek bildiğim nefes aldığıydı insanların; o da kendimden. En yakın arkadaşımdı balonum benim; nefes aldığında can bulan. Kırmızıydı bazen, bazen siyah; hava güzel oldu mu daha cıvıl cıvıl uçardı; soğuklarda çıkmazdı evinden. En karanlık gecelerde bir köşede oturur sessiz sessiz benim uyanmamı ve baharın uyanmasını beklerdi. İlk balonumdu o benim ve ben onun ilk nefesi.
Birlikte uçamadık hiç ama aynı gökyüzüne aittik beraber. Ben onun gerçekleriydim, o benim hayallerim...
Ve bir gün insansal bir hainlikten dolayı verdi tüm nefesini... Belki ilk öldürülüşüydü hayallerimin ama peki ya onun gerçekleri !?
Bugün alaman grup keşfine çıktım ; aslında amaç o değildi ama tesadüfen bulduğum bir alman grup çok hoşuma gitti. Yeni nesil almanlar bile genelde ingilizce şarkı söylüyorlar. Bugün keşfettiğim grubun solistinin sesi müthiş ve almancayla uyumu hayal edilemeyecek kadar iyi. Yanık bir ses nasıl türkçe arabeske gidiyorsa garip kalın bir ses almancaya gidiyormuş meğer.
Bugün fazla konuşmayayım ve seçtiğim iki video ile sizi başbaşa bırakayım.
Ve karşınızda AnnenMayKantereit
Kendileri Köln şehrinde yaşayan 20 li yaşlarının başında 3 öğrenci.
Yine epey oldu yazmayalı; gerçi bu sefer yazamayalı demeli daha doğru olur herhalde. İki ayı geçti görüşmeyeli; kış kendini ilkbahar ve hatta neredeyse yaza bıraktı. Ben henüz kendimi bırakamadım ya neyse. "Are you with me ?" Fonda çalan şarkıyla belki biraz biraz hep beraber soyunuruz .( Are you with me - Dash Berlin Remix)
2016 'ya çok motiveydim aslında ; bilmiyorum önce ki yayınlarımın birinde bahsettim mi. Yüzeysel olarak yargılayacak olursam çok ahım şahım bir dört ay geçirmedim desem yeridir . Bu zamana bitirme tezimi verip üniversite hayatıma son noktayı koymam gerekiyordu ama öyle bahaneler bulduk ki kendime henüz bitiremedim. İşte o yüzden şuan balkona laptopumla kuruldum hem okur hem programlar pozisyondayım. Aslında şu dört ayda hayatta hiçbirşeyin önemli olmadığını anlamış olsam da insan nankör bir mahlukat. Mart ayımın yüzde 90'ınını İstanbul'da geçirdim. Yaşına rağmen halı sahada Zinedine Zidane vari bilekleriyle milletin belini kıran Peder Valentino kalp ameliyatı geçirdi; tabi bizde Tanrı bize fırsatlar sundukça hep beraberiz. Şükür ki herşey güzel geçti; ve zor zamanlarda ki paylaşımlar güzel anılar olarak arkamızda kaldı. Aslında o kadar çok küçük detay var ki anlatılacak şu an samimi modumda değilim ya da kanımda ki alkol seviyesi çok aşağılarda. Belki de aramız soğudu sizinle; kısa zamanda yeniden sevişmek dileğiyle.
Üç hafta oldu geri döneli Almanya ovalarına; ben de kendime dönüş hediyesi olarak mı desem özenmişlik mi desem güzel bir ameliyat hediye ettim. Dilimi ve ağzımın iç kısmını toplam 7 parça olacak şekilde kestirdim. Narkozdan önce hatırladığım son şey başımda duran Siyahi abinin bişey hissediyor musun lafıydı; çok ironik. Ameliyat sonrası geçen iki buçuk haftalık süreçte altı kilo verip oral yeteneğimi kaybetmem oldu. Siz bakmayın böyle konuştuğuma öyle ince ruhlu birinden yada öküzden oral beklemeyin; gördüğünüz üzere yazmayı seviyorum yani çalışan şey parmaklarım yada uzuvlarım.
İki ay oldu; ağlamadım; iki ay oldu yüksek dozda alkol almadım. Ama "benim hala umudum var."
Peder beyle hastanede cep telefonunundan defalarca dinlediğimiz o mükemmel Mazhar Abi şarkısı.
Dünya yuvarlak mı bilmem; insanlara fazla güvenim yok ve işte bu yüzden bilime de; ama bildiğim şey hayatın yuvarlak olduğu. Öyle doğru diyebeleciğiniz köşeleri yok bu hayatın ; sonsuz doğru seçenek. Ahlaki normlarınızı götünüze pamuk niyetine tıkayabilirsiniz ki ben de öyle yapacağım.
Montaigne abimiz sağolsun ; mutlu yaşamıyoruz ama en azından mutlu öleceğiz.
Ülen ülen; uzun süredir beni korkutacak güzel korku filmi arıyordum. Yerli filmleri tek başına izleyince üç harflilerden dolayı tırsıyorum ama yabancı filmler beni çok tırstırtamıyor. Gerçi ufak çocuklardan biraz tırsmıyor değilim. Neyse geçenlerde The Boy filminin fragmanına rastladım. Aha dedim en çok üç buçuk attığım iki unsur bu filmde mevcut: Çocuk,Oyuncak.
Planı yaptım ve dün gece attım kendimi sinemaya. Akşam 23.15 Suaresine gittik. Oh dedim bu gece tırsıcam sonunda. Nerdeee ak ; bende şans mı var... Arkamıza 8-9 erkekli kızlı alaman 20'lik piçoslar oturmaz mı..Ebenizi züküym; hayvan gibi ses yapıyorlar, gülüyorlar falan. Zaten hem gençler, hem içkili hem de salak. Filmin ilk 10 dakkasının ırzına geçtiler; e malum korku filminde insan moda giremeyince piç oluyor. Kimseyi dövmemek için bir kaç bin kere içimden sabır çektim; ondan önce bi iki kere uyarmıştım gençleri. Neyse tam sessizleşti derken bir irkilme sahnesinde arkamızda ki kızlardan birinin hayvan gibi bağırması ve sonrasında kahkaha komasına girmesiyle film yeniden piç oldu. 20 saniye sonrasında elemanlardan biri apar topar kalkıp kafamıza çarpa çarpa koltukların olduğu bölümden çıkıp merdivenlere yöneldi. Filmin yansıttığı ışığın altında merdivenlerden inen eleman fiskiye gibi ağzından garip sıvılar çıkartarak Mission Complete dedi. Evet sağolsun merdivenlere kustu ibnetör. Ondan sonra içeriye hakim olan koku bizim için son noktayı koydu. Apar topar çıktık salondan... Daha öncesinde bir görevliye şikayet etmiştim ama o da hayatından bezmiş olduğu için "İstediğiniz filme girebilirsiniz" diyip kestirip atmıştı. Bizde gecenin 12 sinde sinemada hepsi başlamış olan filmlerden hangisine gireceğimizi aramaya başladık. Hateful 8 vardı; izlemiştik, Deadpool; ilk yarım saatini kaçırmak istemiyordum. Hail Ceasar; salla. Ahanda baktık; Dirty Grandpa..Atladık girdik. Lan De Niro ne hallere düşmüş ; adam Galatasaray'dan beter hale gelmiş. Galatasaray mı maddi zorluk çekiyor Robert De Niro'mu emin olamadım. Adam gitmiş 72 yaşında, Zac Efron'la birlikte damli dötlü filmde oynamış. Ben severim böyle filmleri; bana göre bol eğlenceli bol cıbıldak karılı filmlerdir bunlar. Kısa bi özenirim orda ki fanfini fona; that's all.
Öyle de abi De Niro nedir ya; yazık değil mi lan adamın kariyerine. Adam bildiğin yıldız olan genç aktrislerin yaptığının tersini yapmış; hani ünlü olmak için önce Porno filmlerde yada açık seçik sahnelerde oynarlar ya ...
Neyse lan kendime döneyim ; bana da yazık değil mi. Korku filmi diye gidip , Zac Efron'un zükünün üstünde arı izledik. Eşeğin zükünde kelebek bile daha cazipti. The Boy'da güzeller güzeli, meme uçlu geceliğiyle Lauren Cohen'ı izleyecektik sözde.
İşte böyle yazık oldu sinema gecemize.
Bir daha ki sinema gecesinde görüşmek üzere.
British Academy of Film and Television Arts(BAFTA) ödüllerini bir nevi ingiliz Oscar olarak düşünebiliriz. Ben şahsen BAFTA ödüllerine Oscar'dan daha çok değer veriyorum. Herhalde bunun en büyük sebeplerinden biri Moon filminin 2009 yılında BAFTA ödülü kazanmasıydı.
Neyse gelelim artık sonuca; BAFTA 2016 açıklandı. İşte Listemiz:
En İyi Aktör
Leonardo Dicaprio ( The Revenant)
Artık Oscar kazanmasa bile ağlamaz. Ben bu ödülü hakketmediğini düşünüyorum ama ne diyelim züürt tesellisi olsun kendisine.
En iyi uyarlama senaryo
The Big Short
Henüz filmin kendisini izlememiş olsamda hakkında çok şey duyduğum bu filmin ödülü kazanması beni şaşırtmadı.En kısa zamanda izlemek ve izlemeniz dileğiyle.
En iyi Animasyon Inside Out
Tartışmasız. Oscar'ı da garanti .
En iyi Aktris Brie Larson(Room)
Filmi henüz izlemedim ama Brie Larson'ı bu genç yaşında ki başarısından dolayı kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Orjinal Senaryo The Big Short
Herhalde bu filmi duymayanımız yoktur.
Ve ben sizlerle son olarak En İyi Yönetmeni de paylaşıp kaçayım. Alejandro G. Iñárritu (The Revenant) Eğer tüm listeyi görmek isterseniz: Tık Tık
Aslında ben kendimden başka kimsenin hayranı değilimdir bu hayatta. Hiç bir zaman öyle fanatik bir seyirci olmamışımdır, hiçbir şey yada hiç kimse için. Yine de fazladan sevdiğim bazı kişiler, şeyler var. Takım olarak Fenerbahçe ama ondan bahsetmeyeceğim. Herkes Leonardo Dicaprio,Brad Pitt, Johnny Depp, Orlando Bloom falan sever de benim sevdiğim aktörlerin başında Jake Gyllenhaal; ne kadar sevsemde hala soyadını ezberden yazmayı beceremiyorum. Tahminimce kendisini fazladan sevmemin sebebi biraz kendime benzetmem ve içimde ki narsistlik. Neyse egosal bi yazı olmasın bu; daha sanatsal yönlerden bakalım olaya.
Donnie Darko filmini duymayanınız var mıdır bilmem(Varsa vay arkadaş); kendisi enler listemin en başlarında gelmekte. Hele filmin soundtrack Mad World olmazsa olmazımdır. Hatta bu postun şarkısı Mad World olsun(Tık Tık)
Donnie Darko filmine başka bir zaman ekstra bir parantez açmak istiyorum; şimdi ona başlarsam ohoo.
Birde unutmadan bana göre 2014'ün en iyi filmi olan ve Jake abimizin başrolünde oynadığı Nightcrawler filmini de kesinlikle izleyin.
En son izlediğim filmi Southpaw olmuştu ; uzun süre beklemiştim fragmanları görünce. Ben boks filmlerini de bi ekstradan fazla severim; üstüne bir de Gyllenhaal oynayınca tadından doyamamıştım. (Tabi Rachel Mcadams'ı da unutmamak lazım. )
19 Aralık 1980 LA doğumlu olan Gyllenhaal, bana göre çok başarılı olmasına rağmen mütevazi bir aktör. Çok ahım şahım filmlerde oynasa da arada sırada öyle ödüllere oynamayan romantik komedi filmlerinde falan da oynuyor. Zaten adam ne oynasa altından kalkıyor gibi bir durum var. Kız kardeşi de kendisi gibi oyuncu : Maggie Gyllenhaal. E genlerde olunca herhalde çok fazla bir çabaya gerek kalmıyor.
Filmlerinin yüzde 80'ini izledim, hem filmlerin tarzlarını hem de kendisinin oyunculuğunu gayet takdir ediyorum. Eğer siz de oturup öyle fazla film aramak istemezseniz oturup oynadığı filmleri izleyebilirsiniz.
Everest filmini henüz izlemedim ama herhalde bu gece izlerim.
Beni bu yazıyı yazmaya iten ise internette tesadüfen rastladığım Demolition filminin fragmanı.
Ki yine çok başarılı bir fragman.(Naomi Watts la beraber)
Ve fragmanın sonunda ki müthiş şarkı.(Oturdum shazamladım sizin için) Tık Tık
Bol linkli bir yayın oldu. İyi seyirler, dinlemeler.