SlideShow

0

Yavaş yavaş

Dudağımda dört uçukla vazgeçilmezim olan bilgisayar sandalyesi üstünde oturuyorum yine  ve tabi kulağımın vazgeçilmez sevişleri kulaklıklar... Dün Kemal Sunal abinin ölüm yıl dönümüydü, bugün bayram arefesi ve yarın bir başka soğuk bayram gurbet ellerde. İnsan mı yitiriyor kültürünü yoksa medeniyet dedikleri canavar mı tüketiyor hepsini ... Arka fonda Müslüm baba çalıyor  Nilüfer parçasıyla :
" Çoktan değişti herşey ,
 Aynı değiliz ikimizde ....
...
Artık geri ver;
Geri veremezsin aldıklarını..."
Müslüm baba da yok buralarda Kemal abi gibi bayramlar gibi... Hayat bizi yavaş yavaş tüketiyor yavaş yavaş öldürüyor... İnsanı kendisi yapan geçmişi ne çabuk ve ne yavaş silinip gidiyor.
Oysa ben Tozkoparanın serseri mahallerinde büyürken öğrenmiştim raconları , Kocamustafapaşanın ucundan deniz gören pencerelerinde melankoliyi efkarı.. Vefa bozası kokan sıralarda aşkları; Bakırköy'ün yarattığı şizofrenik sancıları.. Son hız giden bir Taksim dolmuşunda hayalleri sarhoşluktan dönen birinin midesinde tutmaya çalıştığı aşk kelebekleri gibi uçurtmalara ip bağlamayı..
Ve bugün dostlarla, aile ile bir duble rakı yerine yalnız dublelerde viskiyle bitiriyoruz akşamları.. Sis-teme göre mutlu, sis kalktığında ise çırılçıplak mutsuzuz ve hep olduğu gibi.
Bilmem; yavaş yavaş ölüyoruz işte ... Ve korkaklar siz sadece bir kere ölürsünüz acısız, sapsade.. Cesurlar her gün en kanlı sahnelerde tadını çıkararak acının... Ruhları sevip bedenlerle sevişenler aslında cennet kapısına işeyenlerdir...

Artık geri ver .....
0

Balon


İlk balonum geldi aklıma; kaç yaşındaydım hatırlamıyorum. Tek hatırladığım ellerim büyüktü ipten ve tek bildiğim nefes aldığıydı insanların; o da kendimden. En yakın arkadaşımdı balonum benim; nefes aldığında can bulan. Kırmızıydı bazen, bazen siyah; hava güzel oldu mu daha cıvıl cıvıl uçardı; soğuklarda çıkmazdı evinden. En karanlık gecelerde bir köşede oturur sessiz sessiz benim uyanmamı ve baharın uyanmasını beklerdi. İlk balonumdu o benim ve ben onun ilk nefesi.
Birlikte uçamadık hiç ama aynı gökyüzüne aittik beraber. Ben onun gerçekleriydim, o benim hayallerim...
Ve bir gün insansal bir hainlikten dolayı verdi tüm nefesini... Belki ilk öldürülüşüydü hayallerimin ama peki ya onun gerçekleri !?

Yazının şarkısı ve ilhamı : Damien Rice- 9 Crimes
0

German Music

Bugün alaman grup keşfine çıktım ; aslında amaç o değildi ama tesadüfen bulduğum bir alman grup çok hoşuma gitti. Yeni nesil almanlar bile genelde ingilizce şarkı söylüyorlar. Bugün keşfettiğim grubun solistinin sesi müthiş ve almancayla uyumu hayal edilemeyecek kadar iyi. Yanık bir ses nasıl türkçe arabeske gidiyorsa garip kalın bir ses almancaya gidiyormuş meğer.
Bugün fazla konuşmayayım ve seçtiğim iki video ile sizi başbaşa bırakayım.

Ve karşınızda AnnenMayKantereit
Kendileri Köln şehrinde yaşayan 20 li yaşlarının başında 3 öğrenci.

0

OP 2016

Yine epey oldu yazmayalı; gerçi bu sefer yazamayalı demeli daha doğru olur herhalde. İki ayı geçti görüşmeyeli; kış kendini ilkbahar ve hatta neredeyse yaza bıraktı. Ben henüz kendimi bırakamadım ya neyse.  "Are you with me ?" Fonda çalan şarkıyla belki biraz biraz hep beraber soyunuruz .( Are you with me - Dash Berlin Remix)
2016 'ya çok motiveydim aslında ; bilmiyorum önce ki yayınlarımın birinde bahsettim mi. Yüzeysel olarak yargılayacak olursam çok ahım şahım bir dört ay geçirmedim desem yeridir . Bu zamana bitirme tezimi verip üniversite hayatıma son noktayı koymam gerekiyordu ama öyle bahaneler bulduk ki kendime henüz bitiremedim. İşte o yüzden şuan balkona laptopumla kuruldum hem okur hem programlar pozisyondayım. Aslında şu dört ayda hayatta hiçbirşeyin önemli olmadığını anlamış olsam da insan nankör bir mahlukat. Mart ayımın yüzde 90'ınını İstanbul'da geçirdim. Yaşına rağmen halı sahada Zinedine Zidane vari bilekleriyle milletin belini kıran Peder Valentino kalp ameliyatı geçirdi; tabi bizde Tanrı bize fırsatlar sundukça hep beraberiz. Şükür ki herşey güzel geçti; ve zor zamanlarda ki paylaşımlar güzel anılar olarak arkamızda kaldı. Aslında o kadar çok küçük detay var ki anlatılacak şu an samimi modumda değilim ya da kanımda ki alkol seviyesi çok aşağılarda. Belki de aramız soğudu sizinle; kısa zamanda yeniden sevişmek dileğiyle.
Üç hafta oldu geri döneli Almanya ovalarına; ben de kendime dönüş hediyesi olarak mı desem özenmişlik mi desem güzel bir ameliyat hediye ettim. Dilimi ve ağzımın iç kısmını toplam 7 parça olacak şekilde kestirdim. Narkozdan önce hatırladığım son şey başımda duran Siyahi abinin bişey hissediyor musun lafıydı; çok ironik. Ameliyat sonrası geçen iki buçuk haftalık süreçte altı kilo verip oral yeteneğimi kaybetmem oldu. Siz bakmayın böyle konuştuğuma öyle ince ruhlu birinden yada öküzden oral beklemeyin; gördüğünüz üzere yazmayı seviyorum yani çalışan şey parmaklarım yada uzuvlarım.
İki ay oldu; ağlamadım; iki ay oldu yüksek dozda alkol almadım. Ama "benim hala umudum var."
Peder beyle hastanede cep telefonunundan defalarca dinlediğimiz o mükemmel Mazhar Abi şarkısı.
Dünya yuvarlak mı bilmem; insanlara fazla güvenim yok ve işte bu yüzden bilime de; ama bildiğim şey hayatın yuvarlak olduğu. Öyle doğru diyebeleciğiniz köşeleri yok bu hayatın ; sonsuz doğru seçenek. Ahlaki normlarınızı götünüze pamuk niyetine tıkayabilirsiniz  ki ben de öyle yapacağım.
Montaigne abimiz sağolsun ; mutlu yaşamıyoruz ama en azından mutlu öleceğiz.
0

Bir sinema hüsranı



Ülen ülen; uzun süredir beni korkutacak güzel korku filmi arıyordum. Yerli filmleri tek başına izleyince üç harflilerden dolayı tırsıyorum ama yabancı filmler beni çok tırstırtamıyor. Gerçi ufak çocuklardan biraz tırsmıyor değilim. Neyse geçenlerde The Boy filminin fragmanına rastladım. Aha dedim en çok üç buçuk attığım iki unsur bu filmde mevcut: Çocuk,Oyuncak.
Planı yaptım ve dün gece attım kendimi sinemaya. Akşam 23.15 Suaresine gittik. Oh dedim bu gece tırsıcam sonunda. Nerdeee ak ; bende şans mı var... Arkamıza 8-9 erkekli kızlı alaman 20'lik piçoslar oturmaz mı..Ebenizi züküym; hayvan gibi ses yapıyorlar, gülüyorlar falan. Zaten hem gençler, hem içkili hem de salak. Filmin ilk 10 dakkasının ırzına geçtiler; e malum korku filminde insan moda giremeyince piç oluyor. Kimseyi dövmemek için bir kaç bin kere içimden sabır çektim; ondan önce bi iki kere uyarmıştım gençleri. Neyse tam sessizleşti derken bir irkilme sahnesinde arkamızda ki kızlardan birinin hayvan gibi bağırması ve sonrasında kahkaha komasına girmesiyle film yeniden piç oldu. 20 saniye sonrasında elemanlardan biri apar topar kalkıp kafamıza çarpa çarpa koltukların olduğu bölümden çıkıp merdivenlere yöneldi. Filmin yansıttığı ışığın altında merdivenlerden inen eleman fiskiye gibi ağzından garip sıvılar çıkartarak Mission Complete dedi. Evet sağolsun merdivenlere kustu ibnetör. Ondan sonra içeriye hakim olan koku bizim için son noktayı koydu. Apar topar çıktık salondan... Daha öncesinde bir görevliye şikayet etmiştim ama o da hayatından bezmiş olduğu için "İstediğiniz filme girebilirsiniz" diyip kestirip atmıştı. Bizde gecenin 12 sinde sinemada hepsi başlamış olan filmlerden hangisine gireceğimizi aramaya başladık. Hateful 8 vardı; izlemiştik, Deadpool; ilk yarım saatini kaçırmak istemiyordum. Hail Ceasar; salla. Ahanda baktık; Dirty Grandpa..Atladık girdik. Lan De Niro ne hallere düşmüş ; adam Galatasaray'dan beter hale gelmiş. Galatasaray mı maddi zorluk çekiyor Robert De Niro'mu emin olamadım. Adam gitmiş 72 yaşında, Zac Efron'la  birlikte damli dötlü filmde oynamış. Ben severim böyle filmleri; bana göre bol eğlenceli bol cıbıldak karılı filmlerdir bunlar. Kısa bi özenirim orda ki fanfini fona; that's all.
Öyle de abi De Niro nedir ya; yazık değil mi lan adamın kariyerine. Adam bildiğin yıldız olan genç aktrislerin yaptığının tersini yapmış; hani ünlü olmak için önce Porno filmlerde yada açık seçik sahnelerde oynarlar ya ...
Neyse lan kendime döneyim ; bana da yazık değil mi. Korku filmi diye gidip , Zac Efron'un zükünün üstünde arı izledik.  Eşeğin zükünde kelebek bile daha cazipti. The Boy'da güzeller güzeli, meme uçlu geceliğiyle Lauren Cohen'ı izleyecektik sözde.

İşte böyle yazık oldu sinema gecemize.
Bir daha ki sinema gecesinde görüşmek üzere.
0

Ne Farkeder


Bir şiir denemesi bu, 
Sus;
Yok, sadece,
Yanına -luk eki koymadığımda...
Hem belki gece,
Sivrilir göğüs uçlarında...
Hem benim hayallerim,
Anca büyüyor,
Gözlerinden damlayanlarla...
Kim bilir ,
Neler sığdırırdık,
Açsaydın kollarını,
Ya da bacaklarını
Birbirinden çok uzaklara...
Hem ne farkeder...
Yaşanmamışlıklar,
Prezervatiflere benzer...
Artık ne farkeder ! 



0

BAFTA 2016


British Academy of Film and Television Arts(BAFTA) ödüllerini bir nevi ingiliz Oscar olarak düşünebiliriz. Ben şahsen BAFTA ödüllerine Oscar'dan daha çok değer veriyorum. Herhalde bunun en büyük sebeplerinden biri Moon filminin 2009 yılında BAFTA ödülü kazanmasıydı.

Neyse gelelim artık sonuca; BAFTA 2016 açıklandı. İşte Listemiz:

En İyi Aktör

Leonardo Dicaprio ( The Revenant)
Artık Oscar kazanmasa bile ağlamaz. Ben bu ödülü hakketmediğini düşünüyorum ama ne diyelim züürt tesellisi olsun kendisine.

En iyi uyarlama senaryo

The Big Short
Henüz filmin kendisini izlememiş olsamda hakkında çok şey duyduğum bu filmin ödülü kazanması beni şaşırtmadı.En kısa zamanda izlemek ve izlemeniz dileğiyle.

En iyi Animasyon

Inside Out
Tartışmasız. Oscar'ı da garanti .

En iyi Aktris

Brie Larson(Room)
Filmi henüz izlemedim ama Brie Larson'ı bu genç yaşında ki başarısından dolayı kutluyor ve başarılarının devamını diliyorum.

Orjinal Senaryo

The Big Short
Herhalde bu filmi duymayanımız yoktur.

Ve ben sizlerle son olarak En İyi Yönetmeni de paylaşıp kaçayım.

Alejandro G. Iñárritu (The Revenant)

Eğer tüm listeyi görmek isterseniz: Tık Tık