SlideShow

10

Kendine gelmek...

O kadar içsemde kendi başına içmenin tadı bir başka oluyormuş. Evet ; beni yine kendime getiren kendi başıma içmek oldu . Şuan kendi kendime içiyorum. Ve heyecanlarımı yitirişlerimi tartıyorum. İnsan heyecanını yitirdiğinde neler olabilir ki ; henüz bilmiyorum ama cevaba çok uzak sayılmam.
Bundan 2 sene önce almanyadan türkiyeye döndüğümde ilk durağım "la vien rose " un evi olmuştu . O kadar heyecanlıydım ki , anlatması imkansız. Bizim turuncu da onun evindeydi , ona süpriz yapacaktık . La vien rose 'u görmek mi turuncuyu görmek mi , hangisi daha heyecanlıydı emin değilim .. Ama o gece içtiğimiz rakı ve ettiğimiz sohbetler her salisesiyle güzel anılarımın aralarında yerlerini aldılar.
Bunu anlatıyorum , çünkü 2 sene önce hep döneceğim günün hesaplarını yapıyordum. Oysa bugün döneceğim günü düşünmüyorum bile . Herşeyden o kadar çok uzaklaştım ki ; benim bana olan sevgim bile heyecanladırmıyor beni .. Yuvarlanıp giden bir topun üstünden düşen ilk yolcu gibiyim..
-Wc molası ; malum alkol -
Nice sevdalar biterken , biz bitmişiz çok mu diyesim var ... Hayattan nasibimizi yavaş yavaş alıyoruz hepimiz. Ama oturup kendimizi kandırmayı bıraktığımızda kaldıramayacağımız acı gerçekler karşılıyor bizi.. İşte bu yüzden mahkumuz hepimiz özgürlüksüz yaşamaya...
Hadi hep birlikte siktirelim ruhlarımızı zincirlere...
4

Bu bir itiraftır...

Hiç kimse tarafından sevilmesem ne olur lan ... Çokta sikimdeydi..  Eskiden umursardım ama artık umursamıyorum....
10

Arkaya kaçamak bir bakış


Blogda ufak turlar atarken arkada bıraktığımız kış geldi aklıma .. Hep birlikte çeşitli depresyonlara girip çeşitli maskerlere aşk adı taktık.
Şimdi güneşle bezenmiş bir yazı kucaklarken , kendimizi dünyevi zevklere kaptırdık . Ne hoş diyesim var ; hoş olmasına hoş ama her güzel rüyadan uyanışta daha bir yorgun olmaz mı insan , daha bir yıpranmış..
Bu ara ruhsallığımı yitiriyorum , bedenim ruhumdan daha baskın ..
Geceleri yalnız kalmadığımı  farkettim  bu aralar.. Hep dışarıya çıkıp kalabalığa karıştığımı ..Yalnızlıkla sevişmeyi hayat tarzı haline getirmiş biri için enteresan bir durum . Acaba yalnızlıktan korkmaya mı başlıyorum ; çiçek bulamamış bir arı gibi yok olmaya mahkum muyuz ? Yada güneşin altında yağmura muhtaç olan gökkuşağımıyız .. Yalnızlık yavaş yavaş yok ediyor mu bizi ...
Çarşamba gecesi takıldığım kızla karşılaştım dün ; hatırlamadım , konuşasım da yoktu ... Çarşamba dans ettik takıldık falan dedi ; kısa ve net hatırlamıyorum dedim. Henüz çok kirletmediysem de kendimi pek uzak sayılmaz.
Hayal kırıklıklarını başka bedenlere saklayan biri mi olacağım ; pek sanmasamda, korkutucu bir gerçek olarak üzerime gelen bir soru bu .
Kendimle pek az konuşuyorum bu aralar , haliyle tanrıyla da ...
Beni terketme diyebilmek isterdim ... Oysa terkedilmişliklerin en büyüğü benden banaydı..
Kaç kez terkettim bir beni bir başka bene ... Kaç kez alıştım hiç tanımadığım gecelere...
Bugünler de şunu anlamaya başladım : tanımadık bedenlerle sevişen insanların yalnızlığını..
Gece çökünce , bilmediğiniz bedenlere istediğiniz ruhları sığdırabilirsiniz , istediğiniz sıcaklıkları tenlerine hapsedebilirsiniz...
Düşünsene ;
Kaç kadında seni buldum farkında olmadan , 
Kaç öpüşte seni tattım ..
Kaç orgazmda sana geldim... 
Kaç kadınlıktı aşk .. 
Kaç kez karıştı göz yaşım terime.. 
Sen bilmezsin ,
Kaç sevişmenin kaç ölmek olduğunu... 
2

Ayrı gayrı

Bir kaç gündür ayrı kaldık seninle sevgili pilok .. Ben iyiyim , iyiden hallice pek iyiyim ..Bazı stresler var ama onlarda geçecek umudu var içimde. . Ayrı kaldığımız günlerde neler yaptın dersen ; orda burda arkadaşlarla eğlendik derim ; kafa dağıttık falan.  Bu gece de şeytan dürtüyor tek başına çık takıl diye .. Bakalım uyacak mıyım şeytana ; gerçi uymadığım görülmemiş ama neyse ..
Geçende bir partide epey bir sosyalleştim. Öyle yabancılarla çok konuşan biri olmama rağmen (yurtdışında) yardırdım ; almanca ve ingilizcenin bütün sınırlarını zorladım. Yunan kızın tarzı, polak kızınsa kendi hoşuma gitti.. Belki kahve içmeye davet ederim , kim bilir belki de etmem..
Onun üstüne bugün ilk defa scuba diving yaptık ; gerçi havuzda 2 metreye daldıysakta hoş bir deneyimdi. Önümüzde ki günlerde dalış antremanlarına biraz daha hız vereceğiz ; bakalım .

Bu gece şeytanın kanıma girmesinin sebebi şu : Normalde hiç çıkasım yoktu ama bu gece Michael Jackson gecesi var ,e hal böyle olunca insanın kendini mekana atası geliyor.. Yanlışsam biri düzeltsin.

Michael Jackson'ın ölüm yıldönümü olan bu günde kendisine sonsuz saygılarımıza da iletiyoruz. Rest in Peace King . . .

Benim çocukluğum iki kişiyle geçti aslında,  biri Bruce Lee diğeri Michael Jackson. Sebep sonuç ilişkisinden dolayı ortak nokta da değiliz sizinle . Ben küçüklüğümde almanyaya tatile gelirdim bazen. Küçük bir çocukken bile yalnızlığım iki kat artardı almanyanın karanlık odalarında .. Bütün günüm televizyon karşısında yada parkta geçerdi. Televizyon karşısında olduğumda dayımın çektiği kasetleri izlerdim. Bruce Lee ve Michael Jackson kasetleri. VHS kasetler ne güzeldi o zaman ; siyah ve kara kutular.. İnsanlara benzetiyordum , hepimiz kadar kara ve gizemliydiler. Teknoloji gibi ilerliyor insanlık  ; eskiden siyah ve kara kutulardık şimdiyse cd ler gibi dönek ve yuvarlak..
 Neyse yine nerelerden nerelere geldik. Bu kadar derinlemesine yol katetmek mantıklı bir iş değil ; hele işin içinde insanlar varsa hiç mantıklı değil .

Bugün şarkı olarak şunu dinletmek istiyorum ; gerçi bilmeyeniniz yoktur ama bugüne bu gidiyor.
Hala aşık olamadığımdandır belki ...


1

Yokuş yukarı sevda

Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi ,
Saçlarına tutunamayan boncuklar,
Hep hızlıydı kalp atışlarımızdan... 
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi, 
Miyavlamayı öğrememiş kedilerin bakışları, 
Hep masumdu iç tanışlarımızdan.. 
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi, 
Kaldırımla sevişen rüzgar ,
Hep şehvetliydi tutkularımızdan ...
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi,
Toprağa koşan bir ihtiyarın ki,
Hep daha kaderdi birbirimize yuvarlanışımızdan...
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi ,
Hiç düşemediğimiz bir sevda....
7

İstemek vakti


Vakti geldi  ; evet lan geldi.. Şimdi insan böyle yalnızlıktan bıkar usanır ara ara . İşte benim usandığım zamanlardan biridir bugün. Yok arkadaş bu iş bağlanmakla cinsellikle falan alakalı değil. Boş beleş bir hayat yaşıyor gibi hissediyorum ; paylaşım yok paylaşım. İşe git partiye git okula git ; hayatta hep gitmeler var ve birde o gitmelerin dönüşleri..
Ama her dönüş evedir yada birinedir.. Hangi ev ve kim soruları geliyor aklıma.. Hangi ev sorusunun cevabı muamma ; kim sorusunun cevabı ise yok ..

Hani şöyle güzel bir kadın çıksa karşıma konuşabileceğim , en azından beni anlayabilecek.. Duygusal bir yakınlaşma olsa.. Sadece konuşsak , sevişmesekte olur ... Günümün nasıl geçtiğini anlatsam , hobilerimizi birlikte yapsak  , sinemaya gitsek falan. Önüme çıkan her kadına ayrı dünyaların insanıyız diyebiliyorum ancak yada ayrı dillerin insanı..
Arada basıyorlar işte insana , bana da bastılar ..

Dün gece birşeyi farkettim : eğer gerçekten birşeyi istersem hep elde edebildiğimi .. Ve hatta yeterince yavşak surat ifademe kavuşabilirsem tanımadığım kadınları bile ..

Neyse aradığım şey bir kadın ; ruhu benim ruhumla dans edebilecek bir kadın...  Gökyüzünün renginden saatlerce konuşabileceğimiz , manzaralara abuk açılardan bakıp güzel bir fotoğraf olup olmayacağı konusunda tartışabileceğimiz , geceleri hayat korkusundan uykusuz kalıp birbirimizle kafamızı dağıtabileceğimiz türden bir kadın...

Evet çok şey istiyorum ,
İyisi mi siktir et ; sevişelim mi ?                              diyebilen türden bir erkek olmayı isterdim ; sanırım...
11

Baba ve Gün

Öncelikle belirteyim bu yazı pek bir kişisel olacak...
Bugün babalar günü ve babamla aramızda uzun mesafeler var ; sorun değil.  Benim öyle çok çok fırsatım olmadı babamla vakit geçirmek için.. Üzülmedim değil ; üzüldüm .. Hani böyle kanınızın en deli aktığı dönemlerde babanızın sırtınızı sıvazlamasını istersiniz ya benim ki de öyle bir istekti .. İlk defa buraya itiraf edeceğim ; onun için çok kez ikinci planda kaldığımı hissetmişliğim var.  Ben de mükemmel bir evlat değildim zaten..  Herşeye rağmen bizim aramızda ki bağ çok sıkıdır ve son bir kaç senedir bana duyduğu güven  geçmişi biraz silikleştiriyor.  Aslında içimi döksem ortaya çok şey çıkar ama gerek yok. Ben hiçbir zaman dertlerini anlatan bir tip olmadım ; benimle birlikte ölecek o kadar çok sırrım var ki , bazen hepsiyle beraber nasıl yaşadığıma ben bile şaşırıyorum...

Şimdi gelelim babamla aramızda ki  1 fıkra ve 1 sözün bağına...

Aile yadigarı sözdür : " Bu da geçer yahu"

Ve gelelim babadan kalma  fıkraya.. Bu fıkra güldüren tarzdan bir fıkra değil .. Yinede küçük yaşta dinlememe rağmen bu fıkrayı her fırsatta benimsedim ve insanlara anlattım.. Kim bilir belki baş karakteri benimdir..

" Köyün birinde bir deli var .. Köylerde herkes birbirini tanıdığından , biri öldüğünde cenaze için bütün ahali toplanır.. Bütün ahali cenazeyi geçirirken bizim deli arkadan bağırmaya başlar :  Yuh olsun yuh olsun yuh olsun.
Tabi ahali bu durumu hoş karşılamaz ; yine de karşılarında ki deli olduğundan birşey diyemezler..
Bir cenaze ,iki cenaze  , üç cenaze derken bu böyle sürüp gidivermiş.. Gün gelip çatmış ve cenaze sırası bizim deliye gelmiş... Bütün ahali cenazenin arkasından toplanıp bağırmaya başlamış :  Yuh Olsun Yuh Olsun Yuh Olsun ..
Bizim deli tabuttan kafasını çıkartmış ve demiş ki :   Bende sizin gibi gidiyor isem , bana da Yuh Olsun..."

Evet hayatımın hikayesi yada fıkrası budur. Beni diğer insanlara göre bir adım daha fazla tanıyorsunuz artık...

Bütün babaların babalar günü kutlu olsun..

Ps: Boynumda babamın askerlik künyesi takılı..
2

Heide-Park Trip


Göttingene 1-2 saatlik mesafede olan bu eğlence merkezine dün evde ki arkadaşlarla ufak bir gezi düzenledik. 
Epey büyük bir park olmasına rağmen adrenalin seviyesini yükseltecek bir kaç alet vardı. Ve ben yükseklik korkum nedeniyle bir çoğuna binmeyi düşünmezken hepsine bindim. Normalde dötüm yemezdi ama ben de anlamadım..

Hadi biraz bindiğimiz aletleri tanıtalım ... 

Colossos

Bu arkadaşın yüksekliği 60 metre ve 61 derecelik bir iniş açısıyla 120 km hıza ulaşıp kalp atışınıza yeni limitler kazandırıyor. Yaklaşık 2 buçuk dakika boyunca beni en çok zorlayan alet buydu sanırım ...

Dessert Race


19 metre yükseklikte 49 saniye süren bu alet kıvraklığıyla yer çekiminin kıvraklığını hatırlatıyor..

Limit

80 km hızla baş aşağı bir şekilde yolculuk edilseydi eğer buna benzerdi. Ama bu alette herşeyden çok korkutan şey boşta sallanan ayaklarınızın kolonlara çarpma ihtimali .. Ha çarptı ha çarpıcak derken bütün bacaklarınız kasılıyor.. 


Scream

Bu alet resimde görünen kule oluyor.. Kemerimizi bağladıktan sonra inmek istediğim tek alet.. Biraz geç kalmıştım... 103 metrede bir koltuktan ayakları sallayıp aşağıya bakmak pek hoş değilmiş , üstüne bir de yükseklik korkusu eklenince... 71 metreye yavaşça indikten sonra manzarayı 10 saniye kadar izlemenize müsade ediyor ; peki ya 71 metre? 71 metreyi 2 saniyede indiriyor , allah razı olsun ; zaten 60 saniye falan sürse kalbim dayanmazdı. 

Krake


41 Metre yükseklik , 108 km hız ve 87 derecelik dikey bir açı... Yüz üstü düşmenin en kötü yanı yeri görmektir... Bi buna 2 kere binebildik... 
1

Özge Borak ve Eyvah Eyvah 2

Film hakkında söylenebilecek pek fazla şey yok ; epey bir vasattı. Serinin ilkini izlemediğim için ikisi arasında kıyaslama yapamıyorum. Yine de filmde beni etkileyen bir oyunculuk vardı : Özge Borak'ın o enfes performansı. Özge Borak' ı ekranlarda hep somurturken gördüğümüzden gülerken görmek daha bir etkiledi sanırım.

Kendisi zaten pek beğendiğim bir bayandı , böyle güzel gülüşü olduğunu görünce daha bi beğenir oldum. Memleketimin prodüktörlerine ve yönetmenlerine sesleniyorum : Bu kadar çok romantik-komedi filmi çekiyorsunuz da başrolde Özge Borak niye yok ?

Ela gözleri ve güzel gülüşüyle filme bahar etkisi katmış...

Videonun sonunda Özge Borak'ın "Yaee" diye verdiği tepki ise aşık olunası...

4

Birkaç Değişik Ölüm

Bir çiftçi, Nil Nehri'ne düşen tavuğunu kurtarmak için suya atlar. Ancak girdaba yakalanır. Kıyıya dönemeyince,
bağırarak yardım ister. Bu kez oğlu atlar suya. O da girdaba kapılır. Beraberce yardım isterler. Derken adamın
kızı, karısı da aynı kaderi paylaşır. Sonunda tavuk kurtulur ama ardında 6 ölü bırakır.



Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nda bir işçi 2450 santigratlık fırında sigarasını yakmak isterken 600 tonluk
pres makinesinin arasından emekleyerek geçmeye çalıştı ve pres makinesinin altında ezilerek öldü.



Iraklı terörist Khay Rahnajet, içinde bomba olan paketi postayla suikast adresine göndermeye kalkar. Ancak 
yeterli sayıda pul yapıştıramadığı için, paket ev adresine geri gönderilir. İçinde bomba olduğunu unutan acemi 
terörist paketi açar ve sonrası malum.


1983'de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir kadın polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana 
kadar nefesini tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.


Sibirya'nın köylerinden birinde cenaze mezarlığa götürülüyormuş. Mısır tarlasının ortasında, tabut köylülerin 
ellerinden düşüvermiş. Tabutun içindeki ceset düşüp dereye yuvarlanmış. Akıntı, cesedi dinamitle avlanan 
balıkçıların yanına sürüklemiş. Balıkçılar "Acaba adamı dinamitle biz mi öldürdük?" diye endişeye kapılarak, 
cesedi askeri kışlanın tellerine bırakmışlar. Nöbetçi er, bölgeye birinin yaklaştığını düşünerek cesedi yaylım 
ateşine tutmuş. Hemen ambulans çağrılmış. Delik deşik olan ceset, hastaneye kaldırılmış. Operasyon 6 saat 
sürmüş. Ameliyattan çıkan doktor, alnından akan terleri silmiş ve "Çok zor oldu ama galiba yaşayacak" demiş

(alıntıdır)
13

Ya Sen Yoksan


Kalbime giden bütün damarlar gibi , kaderimin bütün yolları sanaydı... 
Ya sen yoksan ? 
Kim bilir ; 
Belki de bitiş çizgisi olmayan,
Engelli bir koşuydu benimkisi ... 
Üstelik sisli havalarda yapılan bir koşu,
Görüş mesafesi 1 ışık saliyesini geçmezdi... 
Bedenimi tamamlayan ruhum gibi, hayatımın bütün inançları sanaydı...
Ya sen yoksan ? 
5

Pertlik

Pertlik , bitmişlik anlamına gelen bir halk sözcüğüdür.  Evet bittim lan ben ; tükendim.. Alkolü yasaklasınlar artık. Her gece kendime : bu gece fazla içmiycem demekten bıktım ..  Nitekim bu cümlenin neticeye hiçbir etkisi olmuyor. Haftasonu malum heidelbergte bol sarhoşlukla geçti . Pazartesi dinlendikten sonra nerde kalmıştıklı salı gecesi başladı. Evde doğum günü partisi vardı. 4 saat çalıştıktan sonra partiye biraz geç katıldım. Bol bol votkaların üstüne en son hatırladığım şey 7-8 shot jagermeister dı. Tabi sonrası her zaman ki gibi pantolon gömlek yatakta uyanmaca. Çarşamba günü akşam 6 da anca kendime gelebilmeme rağmen limit yoktu.  Evet kokteyl akşamıydı. Açık büfe görmüş açlar gibi saldırmadıysamda mojitonun o eşsiz ve serin lezzetine karşı koyamadım.10'a kadar sayabildiğimden hiç saymadım . Sonra bara gidiverdik.Birtane onun bunun çocuğuyla tartıştığımızı hatırlıyorum ama sebebini hatırlamıyorum.
Eve sabah 8 de gelmişiz. O kadar saat ne yaptık lan : | 20 euro harcamışım , baş parmağım yarılmış ; kanıtlardan anlayabildiğim tek şey bunlar.
Hergün ayakkabıyla yatmaktan temiz çarşaf kalmadı . Şu hayatta iki kişinin bol çarşafa ihtiyacı olur : Bir çok alkol tüketenin , iki çok kadın tüketenin ...
Ben birinci kişi türünde stabilize olmuş durumdayım.
Uyku uyku birazcık daha uyku ...
Hiçbişey yapasım yok ...
Yazma yeteneğimde gitti ; kaçayım ben..
3

Seviştiren


Parmaklarımın eğimiydi,
Ellerimi seviştiren ... 
Avuçlarıma sığan dünyayken,
Bütün dualarım tanrıyaydı ... 
Gözlerimin değimiydi,
Ruhumu seviştiren..
Dudaklarım suya değerken,
Bütün seraplarım sanaydı...
Nefeslerimin şehvetiydi,
Bedenimi seviştiren...
Kalbim sana üşürken , 
Bütün güneşler uykudaydı... 
Toprağın nemiydi, 
Ölümü hayatla seviştiren... 
Ve unutma,
Aşkın faniliğiydi ,
Bizi seviştiren...  
0

Heidelberg Trip

Orada kaldığımız evden çektiğim panoramik fotoğraf.

Bu haftasonu kaldığım evde ki arkadaşlarla  2 günlüğüne Heidelberg'e gittik.. Orada ki dost fraternity 'i ziyarete gittik aslında.. Büyük bir transporter kiralandıktan sonra yol için 4 kasa bira arabaya yerleştirildi..  Yol epey eğlenceliydi ; tabi Heidelberg'e vardığımızda alkol sınırını aşmak üzereydik .. Neyse bizi mangalla karşıladılar. Uzattığım tabağa eti koyacak kişinin de kafası güzel olduğundan eti parmağımın üzerine koyuverdi. Şuan parmağımda kötü gözüken bir yanık izi var.. Ekstrem bir yanık ... Daha sonrasında biralardan sonra bi kaç saat pek bi flu . Çarşıya gitmişiz, döner yemişiz vs vs ...
Eve dönerken lanet olası manzarayı seyredeyim diye çalılıkların arasına gözlüğümü düşürdüm. Ertesi gün 1-2 saat arasamda nafile.. Tek ray-ban gözlüğümün üstüne soğuk bir bira içtim.
Neyse ilk gün hepimiz aynı oda da yataklarda sızdıktan sonra ertesi gün 9 da kaldırıltık. Tam bir işkenceydi. Duşa girmek için soyunup giremeyen arkadaşın çıplak dansıyla günüm görsel olarakta iğrenç başladı..
Duş ve kahvaltıdan sonra takım elbiselerle toplantıya yol aldık. Toplantıda saatlerce sıkılıp yorgunluktan ve açlıktan geberdikten sonra eve geri dönebildik. Oh yemek yiyeceğiz derken tek yaptığımız bira içmek oldu. İç, iç ,iç ; yeter ulan derken gece 1 de 4 arkadaş çarşıya indik. Sub-way de güzel bir sandviç patlattıktan sonra iki arkadaş bir bara gittik. Heidelberg'i bara gittiğimizde daha çok sevdim. Çünkü gittiğimiz bar alternatif müzik çalıyordu .
Göttingen'de böyle mekanlar pek yok . Genelde cıstak cıstak mekanlarr.. Ne yapalım cıstağa da alıştık artık. Ama farkettim ki ; ben alternatif rock çalan yerlerde daha bir motive olmuş oluyormuşum. Direk avcı moduna falan giriyorum. Hayat işte... Ve 2. günde salak saçma yatıp uyuduktan sonra geri dönüşe başladık. Sonunda eve vardığımızda bilanço şöyleydi:  Yanık el , kayıp bir gözlük , bozulmuş psikoloji , 2 günlük açlık ve dehşetül vahşet bir yorgunluk...

Ama iyi bir şey var ki ; Heidelberg çok güzeldi.. Öyle böyle güzel değildi .. Güzeldi : | Sevdim...