İnsana eser bazen; nerden veya neden estiği belli olmayan bir esinti; belki Tanrı'nın nefesi belki de bağırsaklarında biriken hevesi. Böyle düşününce insan kendini micro service gibi hissediyor. Her arzumuz için bir insan olsaydı; oh be. Mesela Tanrı cinsel dürtüleri için Johhny Sins'i görevlendirmiş gibi. İyice cıvıttım yine. Oysa ben gayet duygusal nedenlerle gelmiştim buraya.
Geçen Pazar gecesi havanın yağmurlu olmasından mıdır yoksa benim hormonlarımın ıslaklığından mıdır bilinmez içimde ki dürtü beni 'City of Angels' filmini izlemeye itti. Ki ben öyle böyle sevmezdim bu filmi ve filmin soundtrack'ini . Bana göre film ve soundtrack uyumu olarak değerlendirirsek still the best diyebilirim.
Nicholas Cage ve Meg Ryan gerçekten sevdiğim iki oyuncu bu filmde o kadar doğal bir şekilde uyumlular ki anlatmak imkansız. Film 20 yıl önce 1998 yılında piyasaya çıktığında 11 yaşında bir velet olarak sinemasına gitmiş olma ihtimalim yok. Tahminimce ben filmi 15-16 yaşında izlemiş olmalıyım. Tabi ki o zamanlarda yaptığı etkiyi yapamadı üstümde. Nedenini sormayın, çünkü ben de bilmiyorum.
Filmde özlediğim şeyler ise şöyle ; gözlerin ne kadar etkili olduğu, Ernest Hemingway'in müthiş betimlemeleri, bazı hislerin ne kadar küçümsendiği ve tabiki çılgın zamanlarda yaşamanın bize düşmemiş olması . Ve tabi Tahoe gölünün güzelliği.
Ve tabi ki Iris.
When everything feels like the movies
Yeah, you bleed just to know, you're alive
0 Sek Raki:
Yorum Gönder