SlideShow

0

Hangi Hayata Aitiz Biz


Ey azizim ; hangi hayata aitiz biz ... Düşünmeden edemiyor insan.. Şimdi Sıla'nın "Oluruna Bırak" şarkısı kulaklarımdan kalbime giden yola tatcımsı tatlar bırakırken beynim 3 kere düşünüyor bu soruyu...
-Söz bitsin ; biz devam edelim..-
Türkçe kelimelerle aşk yaşamak bile bambaşka birşey...

Bir pazar günü olmalıydı mesela şimdi ; hava güneşli ve 25 dereceyi gösteriyor olmalıydı... Yatağımdan kalkıp odama ve salona kapısı olan balkona çıkmalıydım... Annemle güzel bir pazar kahvaltısı yapmalıydım ve tabi türkçe şarkılar eşliğinde..
Şuan daha idealist ve bağımsız bir hayat yaşıyorum ama yine de eksikleri doldurmaya yettiğini söylemek mümkün değil.

-Söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda-
İnsan, müdavimi olduğu o salaş balıkçıyı özlüyor.. Hani kelimelere sığmıyor ya bazen özlem, yüreklere bile sığmıyor ; ve unutuyor insan ...

Şimdi kalkıp Bakırköy-Taksim dolmuşuna binmeliydim ; "Bir kişi uzatır mısınız ? "  Sağ yanımda Marmara denizi manzarasıyla sol yanımda ki insan sıcaklığı sarmalamalıydı beni.

-Dön demeyi valla unuttum ben -
Seni seviyorum demek kadar zor ; seni seçiyorum hayat...

Aitlik zor iş azizim ; ben bana aitmiyim , bazen bu bile tereddüt içeriyor..

Liseli olmalıydım belki ; kalbim hep pırpır , ayak adımlarım aşka koşmalıydı. Ortaköy manzarası akciğerlerimi sarsmalıydı.

-Bir rüzgara kapıldım ; gidiyorum , sonu hayır mı şer mi bilemiyorum -
Bir rakı sofrası olmalıydı şimdi ; babam ve sülalenin erkekleri ... Enfes mezelerle donatılmış bir sofranın etrafında dönen enfes sohbetler..
Karlı bir tozkoparan manzarası olmalıydı benim için hayat.. Hatırladığım en çocuksu anılarda kapamalıydım hayata gözlerimi ; vesaire vesaire...

-Hiç cesareti yokmuş gibi mecbur susanlardan mısın ? Uçmak zor mu senin için , yürümeye bile korkanlardan mısın ? Aşk yok mu sence,  sevişmek herkesle aynı mı sence ? Kalp yok mu sence ; hayata üşenenlerden misin sende ... Anlaşmadan ölmeyelim ! -
Dönen başımı süsleyen İstiklal Caddesi manzarasını - Söyle buldun mu aradığın aşkı söylee- şarkısıyla seslendirmeliyim.. Ve anlamalı çevrede ki yabancılar söylediğim şarkının sözlerini..

-Uzun zamandır hasret kaldım yüzüne ; muhtacım inan senin birtek sözüne ..
Yalvarsam ağlasam kapansam dizine ; döner miyiz yine eski günlere..
SÖYLEEEEE BULDUN MUUU ; ARADIĞIIN AŞKKII SÖYLEE .. YOKSA YALNIZ MISIN SEN YİNE , BENİM GİBİ BOYNU BÜKÜK GÖZÜ YAŞLI TEK BAŞINAAA... SÖYLEE ..... -

Duygu patlamaları yaşıyor insan bazen ; hemde öylece sebepsiz...Dün gecenin sonunu hatırlamasamda hatırladığım kısımları gayet güzeldi oysa ; yani hüzünlenmem için hiçbir sebep yok.

Şimdi boğaz manzaralı bir bankta sevdiklerimi düşünüyor olmalıydım sigaramın yanan ucunda..

Hangi hayata aitiz biz ? 
0

Real Steel

Şu sıralar vizyona giren yönetmenliğini Shawn Levy yapmış "Real Steel" filminden kısa ve öz bahsedeceğim.
Robotlar üzerine kurgulanmış sayısız film bulunmasına rağmen bu filmde ki senaryo daha abartısız olmuş. Robotların direk hayatımıza bodozlama girişi değil de biraz büyümüş oyuncaklar gibi girişi kurgulanmış. Ve tabi biz insanlar herşeyi yaptığımız gibi bu robotlarıda kendi aralarında kıyaslayarak birbirleriyle dövüştürmeye başlamışız.
İşte konu tam olarak bu ; birbirleriyle dövüşen robotlar ve Robot Boks ligi...
Bütün bunları birbirinden ayrı bulunan baba ve oğulun birbirleriyle kaynaşma ekseninde ele alan " Real Steel" filmi son zamanların en eğlenceli filmlerinden biri.. Ve bu eğlencenin yanında tadında bir dram sunuyor.
Hugh Jackman ve Evangeline Lilly gibi iki iyi oyuncunun bu filmde oynaması büyük bir artı olsada asıl büyük artı genç yetenek Dakota Goyo'nun filmde ki müthiş performansı.
Filme puanım : 7.5

 Evangeline Lilly
Hugh Jackman
Dakota Goyo


İyi seyirler
2

Bugün benimm... 2

Bugün benim yazısının ilk bölümü için Tık 
Aslında ilk yazıda pek çok şeyi anlattım. O yüzden bişeyler yazmakta zorlanıyorum. Belki havanın güneşli olmasının da bu zorlanmada etkisi vardır.
Dünyaya yüz kere daha gelsem sanırım yine Kasım ayında gelirdim. Sarı rengi bir başka hayat dolu oluyor bu ayda. Yeni isim bile taktım kasım ayına  : L'ovember 
Her aşk kendinden başlar ya , belki de o yüzden bendeki kasım aşkı .
İnsan her adımda doğduğu yere dahada yaklaşırmıymış ; yaklaşıyormuş. Şu an doğduğum hastanenin önünde ki evde kalıyorum. Bundan 24 sene önce 50 metre ötemde duran beyaz binanın yüzlerce odasından birinde minik gözlerimi sararmış yaprakların ve kasım ayının süslediği dünyaya açmışım .
Hayatımda merak ettiğim şeylerden biri şu : İlk nefesimde ki düşüncem neydi acaba ?
Bebekler konuşamaz yemek yiyemez yürüyemez ama kesinlikle düşünebilirler.  Düşünme yeteneği sonradan kazanılan birşey değil sonuçta. Annemin kırmızı yanaklarını hatırlıyorum  ; nerden hatırladığımı da bilmiyorum üstelik. Sanırım babamı 1 ay sonra gördüm ; tam emin değilim . Ne güzel şey doğmak yada ne güzel şey ölmek mi demeli .. Her doğum öleceğine dair bir kontrat imzalamak değil mi ..
Düşündükçe büyüyor insan ..

Her bebek cennetten doğar dünyaya.... 
0

Alkol-kilometre


Alkolmetrenin yetmediği noktalar için tasarlanan alkol-kilometre 2 sene içinde tüm marketlerde yerini alacak..
Ayrıca ne biçim alet lan o ; ilk defa ağzıma aldım onun şaşkınlığı var hala üzerimde. Bildiğin üflemeli blowjob . Gittim ağzımı alkolle yıkadım.
Neyse anlatayım bari ; dün gece partiden çıktım ve atladım bisikletime. Gece 3 suları ışığı yanmayan bisikletimin üstünde kulağımda kulaklıkla yol alıyorum. Cücündürük bir yol için trafik lambası koymuşlar ; her zaman ki gibi kırmızıda geçtim o yoldan. Fosforlu cevriyeye dönmüş bir polis abimiz anında yolumu kesti. Hemen iniverdim bisikletten. Yaklaşık 5-6 yasağı birden çiğnediğim için boynumu büküp o muhteşem almancamla buyur abi dedim. Kırmızı ışıkta geçtin demez mi ; içimden keşke sadece o kadar olsa dediysemde dışımdan söylemişim gibi bana alkol aldın mı diye sordu. Hemen yapıştırdım cevabı 2 bira diye; yerse-n. O zaman dedi şu alkolmetreyi üflemek sorun olmaz herhalde ; tabi dedim ne sorunu . Verdi ağzıma üfleyiverdim. Bi baktık ki 1.50 promil çıktı; tabi benim sınırın kaç olduğundan haberim olmadığı için az bişey geçmişimdir göz yumarlar diye düşündüm. Sonradan öğrendim ki sınır 0.50 ymiş.. İçimden vay be amma sert biraymış desem de bu yalana bitek ben inanırdım .45 euro diyiverdi ve kimliğimi istedi. Bi kağıda ismimi falan yazdıktan sonra bana yol verdi . Ne kadar özür dilesem de olmadı galiba. Hala içimde belki ceza kesmemiştir umudu taşıyorum. Yolun geri kalanının belli bi bölümünü bisikleti iterek gittim  ; sonra akıllanmayıp tekrar bindim bisiklete . Neyse ki 2. kez polislerle karşılaşmadım.
Yani ilk resmi cezamı yemiş olmuş olabilirim.
Adamlar kibar kibar görevlerini yaptılar ; Türkiye de olsa bi postada dayak yerdim belki .
Bu da video ..
0

The Walking Dead


Öncelikle en kaliteli dizilerden biri olduğunu belirteyim.
The Walking Dead dizisiyle yolum geçen sene kasım ayında kesişti. 6 bölümlük ilk sezonu 1 haftada yalayıp yutmakta hiç zorlanma hissetmedim sizinde hissetmeyeceğinize eminim . Gel gelelim sonra ki bekleyişe ; 2. sezonun başlaması için geçen pazartesiye kadar yani yaklaşık 11 ay beklemek zorunda kaldım. 

Eğer benim gibi zombi severseniz kesinlikle tavsiye ediyorum. 
Dizinin türü post-apocalyptic sayılabilir ;  konusu ise virüs ile yayılan zombilerin istilasıdır. Başrolümüzde Şerif Rick Grimes iyi ötesi bir oyunculuk sergilemektedir.
Danny Boyle 'un 28 Weeks ve Months serisinden sonra en kaliteli yapımlardan biri olduğu su götürmez bir gerçek. 
Öyle ki dizinin çekimlerine müthiş bir para ve emek harcanmış ; bu nedenle dizinin tek eksisi sezonların az bölümden oluşması. 
Şimdi ben gidip 2. sezonun 2. bölümünü büyük bir zevkle izleyeceğim ; tabi önce odama girmiş şu karasineği öldürmem lazım .. 
Vakit kaybetmeden izleyip zevkin doruklarına ulaşın derim .. 


1

Harry Potter and Deathly Hallows

Son zamanların iyi serilerinden olan Harry Potter eserinin film uyarlamasının bir bölümünü izlememiş pek az insan vardır. Kah televizyonlarda defalarca yayınlanması kah uzun bir seri olması bunu pekiştiriyor ; filmi ilk başta bu cümlelerle anıyorum ama seriyi kötülediğimden değil.
Açıkçası kitabını okumadım ve bir sinemasever olarak yorumlayacağım .
Öncelikle Harry Potter serisinin başlarında enerjik bir hava vardı ; sanırım bunun sebebi o gizemli büyü dünyasını yeni yeni keşfetmemizdi. Lakin Harry Potter'ı bu denli hoş kılan şeyde buydu. Ancak dün gece izlediğim Deathly Hallows serisine aşırı yavanlık hakimdi. Ne bir heyecan ne bir gizem nede başka birşey. Filmi sinemalarda ve insanların gözünde ileriye taşıyan olumlu Harry Potter önyargısıydı.

Oyuncular yaşın ve sürekli aynı rolü oynamanın rutinliğiyle gittikçe vasatlaşmış ; senaryo herzaman ki gibi altın yumurtluyor bişeyler daha çıkartalım sürüncemesine girmiş ... Böyle olunca ortaya ekstra bir zevk vermeyen zaman geçirmelik, eğlencelik bir film çıkmış.
Hani film bu kadar uzun süreli bir seri olmasa kimse oturup izlemez , izlesede pişman olur.

Pişmiş aşa su katılmazmış diyip gidesim var ; ne alaka diyenlereyse selam olsun . . .
0

Bir Bostancının Hikayesi


Bir Bostancı'nın hikayesi bu.
Kaçınız bilir Bostancı sahilinden Kasdav mekanına giden kaldırımların kokusunu. Hele bir de üstüne Mart gribini ekledin mi ; tadından yenmez. 
Yaş 17'ye 5 kalayı gösteriyor ; kalp , imkansız sevdaları. 
Kaç kişi kaybetmiştir restini elinde Flush Royalle ... 
Bir kadın , ağlıyor ; cebinde gençlik umutları. Kaç erkek boğulmuştur bir gözyaşında ? 
Bostancı'dan Levent'e sümüklü bir çocuk yürüyor. E-5 'in yamacına bırakıyor bütün zehirleri mesanesinde ki ... Kaç kişi atlıyor boğaz manzarası olan bir balkondan ; yada kaç kişi atlamıyor !? Bir kadınla ölmek ne kadar zor ; üstelik birlikte ölecek bir kadın ararken ... 
Kaç kadının üstünü örtüyor bu eller ;  ya da kaç hayalin ... 
Beyaz bir gece kaç kez kara sevdaya uyanıyor ; kim bilir...
Rakı şişeleri sofrada yatarken insan uzanmadan edemiyor baş ucunda ki sandalyeye ... 
Kaç kişi sek içiyor rakıyı ; kucağında sevdiği kadın , sağında boğaz görseliyle... 
Yaş 17 ; umutlar yeşeriyor sarının eşiğinde. 
Ela gözlere aldanma ; kimbilir belki yeşilinde baharı saklıyor , belki de sonbaharı kahverengisin de ... 

O zamanların iki şarkısı : TIK TIK