SlideShow

0

Ortaya saçmasapan


Ah üleyn. Ekim ayı adet geçirince benimde hormonlarım yerinde sayamıyor; hal böyle olunca iş yerinde  son saatimi hormonsuz abazalıklarla dolduruyorum. Evet bir şarkının ırzına geçebilme potansiyelim var şu an yada gökyüzüne çığlıklar atıp bulutları kırbaçlama potansiyeli de olabilir. He tabi biblo gibi bir karşı cinse de hayır demem neyse o kısmı siktir edelim şimdilik.
İş nedeniyle yaklaşık 9 aydır haftanın 3 gününü başka şehirde müşteri şirketin ofisinde geçiriyorum yani iş ofisiyle otel odası arasında geçiyor haftamın 3 günü. İlla otel olmak zorunda değil tabi; duruma göre Airbnb kafasına da girmiyor değilim. Otel odaları hormonlara iyi gelmediği gibi duygularında ağzına sıçmıyor değil. Hem sevişmeyeceksek niye otele gidiyoruz demi; evet bu bir alt kültürdür. Nasıl bir toplumdan geliyorsam artık oteli sevişmekten başka bir şeyle bağdaştıramıyorum. Bak bu yalan oldu birde John Cusack'lı 1408 filmi var; pek bi severim. İzlemediysen bu gece izleyebilirsin yada yarın gece. Hem kış geliyor yakında;  uzun geceler bizi bekler hemide apandissiz geceler. Ebet apandisimi aldılar; dilimden sonra en sevdiğim organı. :| Evet çok nays bir durum. Nays kelimesini severdim ben şimdilerde safe kelimesini seviyorum. Bana sevdiren aşifteye sevgiler saygılar; kendisi çadır komşum olur. Yalnız kelimeyi sevmiyorum aslında ama söyleyiş tarzını seviyorum şuraya sesli not düşebilsek ne güzel olurdu. Ağzımı yamultup yaydıktan sonra kalın tonla söylüyorum : Seaayyyff. Çok kasmayın kendinizi; inkilizce yetenek işi :|
Üleyn yazıya hala şarkı bulamadım; bu ara youtube keşiflerim en alt seviyede. Farkındayım konudan konuya atlıyorum zıp zıp. Kanadımı kıramadılar daha ondan dolayı zıp zıp; kanatlarla uçuluyor biliyorum beni düzeltmene gerek yok bence; insan çuvaldızı önce kendine sokmalı.
Şarkıyı bulamadığım sürece kafanın üstündeki pembe filleri terketmeyeceğim. Nede olsa bu bir takım oyunu. Takım dedim de benim takım uyumum çok azmış ya; hep öylemiydi hatırlamıyorum ama kendimi ait hissetmiş olduğum şeyler olmadığı için sololuğu takıma göre daha çok tercih ediyorum. He ille de kaşınıyosanız gelir lideriniz olurum. Yalnız çok sertimdir; benden iyi diktatör olur muydu bilmiyorum ama sizden iyi köle olacağı kesin. Sizle biz arasında çok fark yok aslında.
Youtupun algoritmasının üstünde taş sektireyim iyi mi! Yüz milyar video içerisinde neden sürekli aynı 20 müzik videosunun arasında sıkışıp kaldım. Hal böyle olunca götümü kaldırıpta şarkı keşfedemiyorum ve bu da beni bu yazıya hapsetti. Neyse bugün şarkısız gidiyorum; galiba. Gittim.
0

Karanlık çocuk Instagram


      Bu haber şimdilik sadece Ios yani Apple kullanıcılarını ilgilendiriyor. Android sistemlerde hala '113.0.0.39.122' versiyonu kullanılmakta olmasına rağmen 2 günce önce 7 Ekim 2019'da Ios sistemler için '114.0' versiyonu yayınlandı.
      Sen şimdi bana saydırıyorsundur; kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz ülen Android kullanan mı kaldı diye. Kahrolsun Android kullanıcıları diyenlere sesleniyorum; Android proleterlerin son kalesidir. Siz bunu ne yarısı yenmiş bir elma ile ne de muz cumhuriyetleriyle yıkabilirsiniz. Hadi şimdi devam:
      Bu versiyonun en önemli özelliği 'Dark Theme' modu. Nedir bu 'Dark Theme' modu dersek; şöyle açıklayabiliriz.
      'Dark Theme' adından anlaşıldığı üzere 'Karanlık Tema' anlamına geliyor; yani kullanıcı arayüzünün açık renkler(genellikle beyaz) yerine koyu renklerle(genellikle siyah renklerle) donatılmış haline 'Karanlık Tema' diyebiliriz.
       Neden Karanlık Tema konusuna gelirsek; son dönemde Google'ın kendi ürünleri(chrome, google app vs.) için yarattığı 'Dark Theme' adlı temalar çok tutunca tabi ki diğer sosyal platformların bu talebe cevap vermeleri gerekiyor. Sürekli beyaz arka plan kullanmaktan bıkmış kullanıcılar için siyah arka planlı uygulamalar çok cazip. Bende, karanlık arka planın uygulamaları daha zarif gösterdiğini düşünüyorum.
Bunun yanı sıra ortalarda  'Dark Theme' in şarj kullanımını azalttığı dedikodusu dolaşsa da; bunun kesinlikle gerçeği yansıtmadığını söylemeliyim.
Onun dışında bu versiyonun bir değişiklik yapıp yapmadığını söylemek  zor.
Versiyon '114.0' android için ne zaman yayınlanır sorusuna ise resmi bir cevap olmasa da çok uzun süreceğini sanmıyorum.

Instagram fenomenleri ve instagram hastalarına şimdiden iyi eğlenceler. Ps: hepinizin amk*.

*: Alnınıza möpücükler konduruyorum

0

Deal with god

There are many posts which written from lips that belongs to god. We are all gods; at least we try to humanise him/her/it/whatever. Also god tries to deificate us.
So Kate Bush'un yazdığı Placebo'nun da seslendirdiği gibi ;

And if I only could
I'd make a deal with God

Arınmanın iki yolu var aslında; iki yol dedim de her şeyin iki yolu var.

Yaşamanın iki yolu,
Ya son gaz sol şeritte,
Ya da diğerleriyle limitte. 
Sevmenin iki yolu, 
Tırnaklarınla kanatarak,
Ya da bir gül yaprağını koklayarak.
Ölmenin bile iki yolu var, 
Ya geri adımlarla kucağına emekleyerek,
Ya da bütün gücünle koşarak yer çekimine inat.   

Yine de düşmeden önce yapmamız gereken şey : Running up that hill. 

You don't want to hurt me
But see how deep the bullet lies

Bazen koşullar öyle hale gelir ki onu kurtarmanın tek yolu canını acıtmaktır; ne kadar istemesende. Derine inen bir kurşunu çıkarmanın iki yolu vardır,
Ya toprak olmak,
Ya da acıya dayanmak ...

Unaware I'm tearing you asunder
Ooh, there is thunder in our hearts, baby 

Farkındalık zor zanaat; hem gözlerde boğulurken nasıl hatırlar ki insan nefes almayı. En şehvetli gecelerde karanlığı yırtarken nasıl durdurabilir ki bir vampir boynunda ki dişlerini. 
Güneş ne kadar açarsa açsın aynı anda giremez kalplerimize; aynı anda düşebilen yıldırımlar gibi.

It's you and me won't be unhappy.
"C'mon, baby, c'mon darling
Let me steal this moment from you now.


0

Bitmişlik

Belki de yazmanın tam zamanı; aslına bakarsanız artık buraya yazmakla evde boş bir kağıda yazmak arasında pek bir fark yok. Sonuç olarak burdada pek okunacağını sanmıyorum. Tabi bunun sebebi benim bloğu boşlamış olmam.
Neyse zaten okunma okunmama tasası taşımayan hareketler bunlar; sonuçta ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim.
Ben bütün ihtimalleri düşündüğümü düşünürken en olasılıksız gecelerin altında kaldım.
Ayrıldıktan sonra geçirdiğim 3 ayda öyle bir tempoyla koşturdum ki herşeyi yaşamak için; sanırım bilinç altımda hep dönme isteği vardı ve bu nedenle koşturdum. Gün geldi adapte oldum gün geldi benliğimden çıktım. Son İspanya turu beni her şeyi sorgulamaya itti; who the fuck i am !?
Aynı zamanda her şey olabilmek varken tek bir şey olabilmenin manası var mı ?! Bu kulağa cazip gelsede çok zor bir süreç olabiliyormuş. Bunu İspanya'da dünyanın bütün farklı yerlerinden insanlarla vakit geçirirken anladım.  Gerek yetişme tarzımız, gerek alt kültürümüz ve gerek karakterlerimizden dolayı zorlandığım noktalar oldu; tabi bunun sebeplerinden biri de hala ayrılık modunda olup enerjimi ve özgüvenimi yükseltemem. Her şey gibi bununda bir sonu olacak tabi ki. Velhasıl uzun uzadıya 3 ay içerisinde bir çok kere kararımı düşünüp bir çok yeni şeyi denedikten sonra dönüş yolculuğuna başlamak üzereydim.(Sanıyorum) Kendisine mektup yazıp duygularımı açıp son bir manevra yapmak vardı kafamda. Ve tabi ben Mr. Sixth Sense bir şeyleri hissetmeden edemem. O yüzden mektubu kendisine göndermeden önce öğrenmem gereken bir şey vardı; kafasını karıştırmak istemiyordum ve kendisine bu siktiri boktan soruyu sordum !
+Hayatında biri var mı ?
- Dört haftadır biriyle görüşüyorum.
Bir çok boktan şey yaşamış olsamda şu tek cümle bile worst ten i me girmeyi başardı.
+Seviyor musun ?
-Bilmiyorum.
Evet daha güzel cevaplar almışlığım var hayatta. Burada beklediğim tek cevap hayır! Neyse hayatta en güvendiğim insandan böyle bir şey görmek beni müthiş yıprattı ve insanlara karşı güvenimi tamamı ile yıktı geçti. Bundan sonra kolay kolay sevebilir miyim bilmiyorum. Tek bir gerçek var, o da bundan sonra ikimizin tekrar birlikte olma ihtimali olmadığı. Ben 3 ay boyunca bittiğine hiç inanmamışken 2 gündür bitmiş olmasının şokunu yaşıyorum. 7 yıllık serüven benim de siktiri boktanlığım sayesinde finish çizgisini kucaklamış bulunuyor.
Şu an hayatım müthiş bir boşlukta ve ne yapacağıma dair hiç bir fikrim yok. Almanya'da mı kalmalıyım başka ülkelere mi geçmeliyim ya da bütün sevdiğim insanların olduğu İstanbul'a geri mi dönmeliyim. Görelim bakalım neler olacak. Şimdilik siki tutmuş bir kıvamda akışına bırakacağım en azından deneyeceğim. Öpüldünüz.
0

Şeytan Döngüsü


Havanın 37 derece olmasına yada iş yerinde herkesin izleyebildiği orta masalarda oturmaya aldırış etmezsiniz. İçinizden yazmak geldiyse sizi durdurabilecek tek şey kendinizdir aslında. Çünkü elinize kağıt kalem almasanız bile o kelimeler bir şekilde kalbiniz ile aklınızın romantik gecelerde buluştuğu o uçurumdan kendilerini sonsuzluğa atacaklardır ve onları sonsuzluktan kurtaracak tek şey sizin kararınız ve beyaz bir kağıttır.
Yanımda duran vantilatörün mü yoksa eski eşimin, hayatımın etkisi mi bilmiyorum ama hayatımız da bir şeyleri kaybetmemiz gerekiyor. Özlemek olmasa kavuşmak olmaz örneğinin herşeye uygulanacağı gibi (Papacon a selam olsun) buraya da uygulanabiliyor. Eğer kaybetmezseniz değerini anlayamazsınız. Tıpkı şu an sonbahar esintilerini kaybetmiş halde onları vantilatörde aramam gibi ya da eski eşimin(resmi olarak kız arkadaş ama birinin eş olması için illa evlilik cüzdanı mı gerekiyor !?) bende yarattığı iç huzuru her şeyde aramam gibi.
Sizin anlayacağınız aslında biz aramak ve bulamamak için yaratılmış insanlarız. Her şeyi bulduğunuz an aslında kısa süreli bir mola gibidir; deniz kenarında size özel molalık bir bank. İşte orada kısa bir süre durup bulduklarınızın tadını çıkarabilirsiniz, çünkü çok yakında her şeyi bulmanın aslında her şeyi kaybetmek anlamına geldiğini anlayacaksınız. Ve arayış tekrar başlayacak. Aslında hiç bir şey aynı olmuyor; çünkü her geçen gün her şey gibi kişi de değişiyor ve akabininde arayış şekli. Sonsuz bir döngü diyeceğim ama almanlar gibi teufelskreis(Şeytan Döngüsü) diyesim var. Burdan tüme varırsak acaba bizleri şeytan mı yarattı diye sorabilirsiniz ve burdan yola çıkarak Tanrı'nın aslında aynı zamanda şeytan maskesi takan bir düzenbaz olduğundan gayet şüphelenebilirsiniz. Eğer iyi biri olsaydım Tanrı olabilirdim ama iyi kalamazdım ve eğer Tanrı olsaydım zaten sonunda iyi olmazdım. Ve öyleyse Tanrı'nın iyi olabileceğini bana düşündürebilecek herhangi bir şey yok. Tabi ki bu varsayım sadece insani bir Tanrı için yaratılmış durumda.
Bana göre Tanrı eşittir ilk enerji. Var olup daha da büyümek için yapması gerekeni yapmış bir enerji. Her geçen gün daha da yayılarak yeni enerjiler yaratarak ve yok ederek yoluna devam etmiş ve sonunda günümüzde herkesin içinde olan bütün Dünyayı belki de evreni kaplayan bir enerji. Tabi o enerjinin de bir başı olmalı değil mi; ya da bir Tanrı varsa onun da Tanrısı olmalı !? Diyorum ya aslında her şey bir Şeytan Döngüsü.
Ve ister inanın ister inanmayın ama bu döngüden çıkmanın hiç bir yolu yok.

Ps: Enteresan bir şekilde yazıyı bitirir bitmez başlayan şarkıyı ve gerçekten adıyla yazıya uyan bu şarkıyı yazının şarkısı ilan ediyorum. Placebo - Begin to End
0

Tek gecelik


Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım
Uzun bir gecenin ardından kalan
Paylaşılmışlıklardan çok
Sessizlikte hapsolan.. 
Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım
En kısa umutların sonunda
Ne olursa olsun 
Maviye boyanmış sokağa çıkan 
Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım 
Kibritin bir ucundan
Öteki ucuna istemeden kayan... 
Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım 
En kısa meydan muharabelerinde
Tanrıyı titreten naraların 
İçinde saklanan...
Tek 
Gece
     Hayat...  


0

Kisir döngü


Uzak diyarlar,
Pandoranin bohcasina büyük gelen... 
Kac deniz yeter;
Bogmaya Zeus'u.
Diyarin adinin önemi var mi,
Alice bipolardan muzdarip . . . 
Av heyecani mi 
Sen heyecani mi
Bilinmez;
Kos,
Karanliginda kasvet ormaninin.
Bir megalodon olup,
Sana geciremedigim dislerim 
Boynuna atildigimda,
5 litre doldurmazdi 
Düslerimin kovugunu ..  .
Bir iki üc dört 
Reenkarnasyon bile kisir, 
Dönemiyor katil kurbana . . .