SlideShow

1

"The Hunger Games:Catching Fire"


Namı diğer AÇLIK oyunları..Yönetmeninden yapımcısına söylebileceğim tekşey böyle para açlığı ve böyle bir açlık oyunu görmedim. Jennifer Lawrence ve ilk filmin güzelliğiyle dün gece filmin 2. serisini sinemada izledim. Ancak pekte sinemalık bir durum yoktu ortada . Hani deseniz ki uçsuz bucaksız aksiyon, görsellik var sinemasına gidelim; yok , deseniz ki çok orjinal senaryo var ortada ; yok , deseniz ki çok süper oyunculuk var ; Woody Harrelson her zaman ki gibi döktürüyor ama rolü o kadar da fazla değil .
Neyse geleyim filme : Serinin ikinci filmi birincisinin neredeyse tıpkısının aynısı .Eğer birinci filmi izlediyseniz ikincisinin son yarım saatine bakmanız herşey için yeterli olabilecektir. Bilgisayar terimi olan copy-paste bu filmle birlikte sinema terimi olmuştur diyebilirim. Hele filmin üçüncüsünü getireceğiz diye boktan bir son yazmaksa bambaşka bir dönüşüm. Sinema sektörünü dizi sektörüne çevirme çabaları mı yoksa para açlığı mı bilemiyorum.
Filmin konusu : Açlık oyunlarından kurtulan ilk çift olan Katnis ve Peeta aşklarını kanıtlamak zorundadırlar.Özellikle Katnis'in azınlığın gözünde bir devrim sembolü olması Başkan'ın dikkatini üstüne çeker. Sırf bu sembolü yok etmek için yeni bir oyun düzenlenir. Bütün bölgelerden eski galipler hayatta kalmak için birbirlerine karşı gelecektir.

Film sadece eğlencelik olduğu için puanım 6.7 . Az olan aksiyon sahneleri ve kostümler de gayet hoş .
3. film sinemalık bir şölen olabilir ; o yüzden bu filmin parasını 3. sü için saklamanız gayet mantıklı olacaktır.

Film hatası: Film de o kadar aksiyona rağmen Jennifer Lawrence'ın tırnaklarının her halükarda bembeyaz olması sürekli göze çarpan büyük bir hata.

İyi seyirler.
1

The Prisoners


Aksiyon filmlerinden alışık olduğumuz Hugh Jackman daha bir başka rolde karşımıza çıkıyor. İki çocuk babası olan Jackman'ın kaçırılan çocuğunu bulmak için yaptıklarını konu alan film bol gerilim ve dram içeriyor.
Changeling filmiyle ana hatlar biraz benzerlik gösterse de iki filmi karşılaştırmak haksızlık olur.
Bu arada başrol de sadece Jackman'ı yazmak ayrı bi haksızlık olmuş. Aynı zamanda karşımıza dedektif rolünde Jake Gyllenhaal çıkıyor. Filmin bitmek bilmeyen uzun sahneleri tam sıkacak derken yerini gerilime yada yeni bir ipucuna bırakıyor. Sıkılmakla gerilmek arasında ki kıvamı iyi tutturmuş bu filmde Jake ve Hugh'un performanslarına diyecek yok .Ayrıca suçlu kesin şudur yada budur diyebileceğiniz bir durum da yok. Şiddet sahnelerinin minimum ölçekte tutulduğu , insanın içini kabartan uzun soluklu güzel bir gerilim filmi.
Bizden aldığı not ise 7.8

Sizi trailersız bırakmak ayıp olurdu buyrun bu da trailer.

0

Tanrısal Sanrılar 3

Ve uyandı yeryüzünden gelen yüksek müzik sesiyle ; içinde kıpır kıpır olan birşeyler vardı . Anlam veremiyordu ; içi boştu ; bir kalbi yada organı yoktu. Kaptırdı kendini ritme ve başladı özgürce dans etmeye... Tanrı , devrimi böyle öğrendi. - Yalnızların Devrimi
0

Boşluklar



Eksikleri sorgulayınca tamamlanmıyor boşluklar ; ne de olsa hayat boşluk doldurmaca oynamak kadar kolay değil . Eksik olan kelimeleri yerine yerleştirince en mükemmel cümleler oluşmuyor her zaman; özellikle o boşluklara yüklem gelmek zorunda olunca herşey o cümleye yükleniyor ve sana. Aslında ben ve sen o kadar karışığız ki birbirimize ; arada ki fark sadece yüklemin ağırlığında çıkıyor ortaya. Hızlı olamıyor insan bir rapçi kadar sadece boş beyaz bir kağıda yazarken .. Konuşmak üşengeç insanların eylemidir belki de  ve korkakların ,  yazanlara oranla. Boş hayatları boş insanlarla dolduran bir Tanrı ; sıkıntı. Konuşmak yerine arada sırada yazmayı tercih eden bir Tanrı ; cesur.  İki eylemi aynı anda yapmaya çalışan insanlarız biz ; aynı anda hem düşüp hem uçmaya çalışıyoruz ; olduğumuz yer her zaman Tanrı'yla Şeytan arası. İkisini de seviyorum  zaman zaman.Suçlamayın beni ; siz değil misiniz bazen karanlıktan zevk alan. Küçük kesiklerinden akan kanı kana kana içen  , komşunun çığlıklarından tahrik olan. 
Sizi bilmesem kendimi özel hissederdim ama maalesef. Hepimiz aynı olmamışlığın olmuş gibisiyiz. 


-Ve Tanrı terk etti insanları şeytanın kucağına. Yaşamak, öğrenmektir kötülüğü.- 
0

Kahve Mevsimi

Haziran ayinin sonuna vuruyor neredeyse 2013 . Hava durumu ruh halimden bile karisik. Gecen hafta 42 yi gören hava bugün israr ediyor 12 ´de ; herseye inat diren mesaji verir gibi. Direniyor yaza  .  Bütün degiskenler nasil olursa olsun mevsimin adi degismedi ; kahve mevsimi geldi yine. Sütsüz kapkara ve biraz sekerli sicacik kahve. En sevdigim leke aslinda defterin üstünde kahve. Ögrenmeyi coollastiran tek sey belki de defterin yaninda ki kahve.
Ruh halim sikindirik ; mühim degil bi gecelik. Oturmusum Informatik 2 calisiyorum,  mips kodlari otomatlar derken benim olmayan gelecekleri kiraliyorum. Oysa biz hep satin alacagimizi düsünürdük. Neyse lan o da olur belki . Gün daha erken ama günün sarkisi simdiden belli oldu. Aslinda bu sarki ayin sarkisi bile olabilir. Haziran ayinin neden bi sarkisi olmasin ki ; evet gelsin sarki ...
Sarki: Wake Owl-Gold
OTurupta size link veremeyecegim ; üsengecim suan. Copy paste yapip bulun bi zahmet.Neyse ben kacayim önümde 2 aylik sinav dönemi var. Hayirli dileklerinizi kabul edebilirim. Batil inanclarimin en hat safhada oldugu dönemdeyim.
Hadi gencler bana eyvallah. Siz kumsalin ve denizin tadini cikara durun. Bu gidisle biz derya olacagiz yüzme bilmeyenler köyünde.
0

Killing Them Softly



Türkçeye 'Kibarca Öldürmek' adıyla çevrilmiş olan film . Filmin adı güzel oturmuş seyirciyi kibarca yavaş yavaş öldürüyor; ancak bu kibarlığı bozan tekşey,  bol küfür. Repliklerin yüzde 90'ı fuckla başlayıp fuckla bitiyor. Ve film öyle aksiyon sahnelerinden değil bol repliklerden oluşuyor.
Filmde , Ray Lioatta , James Gandolfini , Brad Pitt ve bir çok tanıdık yüz oynuyor. Zaten filmin yapımcılığını da bir çok kişi üstlenmiş .Andrew Dominik'in yönettiği bu filmin konusu ise şöyle :
Underground kişilerin kumar oynadığı yeri soyan iki kişiyi yakalamak üzere ; underground dünyada bu işleri yapan kişi çağrılır. Bu kişinin yerine karşımıza bir nevi kiralık katil olarak Brad Pitt çıkar. Kendisinin özgün yöntemleri vardır. Ve Brad Pitt'in bu soyguncuları arayış hikayesi filmimize konu olmuştur.
Bu filme puanım 4.7 gibi birşey.
Herhalde 2013 senesinin en boktan filmlerinden biri ödülünü alacaktır. Yaklaşık bir buçuk saatlik kafa siken replikler silsilesi.Neyse bu filmde tek bir güzel sahne var o da Ray Liotta'nın araba sahnesidir; izlenmelidir. Ama tek bu sahne için oturupta filmi izlemeye kalkmayın. Videoyu sizinle burada aşağıda paylaşırım.
Bu filmin belki tek şansı şu olabilir ; James Gandolfini'nin son filmi.
Evet maalesef ki usta yetenek James Gandolfini'yi geçen hafta kaybettik. Kendisine sonsuz saygılar.
                                                                               R.I.P


Ve işte o tek mükemmel sahne.

                                                                               
0

Emniyet Amiri E.A.

Emniyet amiri E.A. kimdir ; kendisi youtube'un son yıldızlarından olan ossuran polistir. Söyledikleri yüzünden, ifade vermek zorunda kalan E.A.  , tipik bir savunmayla kendisini kaybettiğini ve söylediklerinin yanlış olduğunu söylemiştir. Kimi insanlar polisin çok yıpratıldığını söylese de beni düşündüren soru şu : Bizim polisimiz bu kadar zayıf ve vasıfsız mı ?! Polisler, polis olmadan önce belirli psikolojik eğitimlerden ve testlerden geçirilmiyor mu ? Belli ki polisimiz doğru düzgün eğitim alamıyor , eğitimin dışında öğretim almış kişilerden de seçilmiyor. Milyonlar alan genç futbolcuların şımarıklığını eleştiren kişiler , ellerinde orantısız güç olan genç polisleri eleştirmiyor ,eleştiremiyor.
E.A. 'ya idari soruşturma açılıp açılmayacağı henüz muallak. Tabi durumu tam olarak bilmiyorum ama sandığım kadarıyla sadece ossurma videosu ile ilgili ifadesi alınmış. Geçenlerde rastladığım bir diğer video ise E.A. 'nın hastane yetkilisiyle olan konuşmasında ki üslubuydu. Arkadaş sen kimsin , sana bu gücü veren kim..
Umarım bu gücü bu kişiye verenler ve bu kişi en kısa zamanda adaletten nasiplerini alırlar ve Türkiye Cumhuriyeti içerisinde vasıfsız kalarak cezalarını demir parmaklıklar arkasında geçirirler.
Bizim temennimiz ; bu tür kişiliklerin iki taraftan da tamamen silinmesidir. Ne eylemci ne de polis , böyle kontrolsüz, böyle agresif olmamalıdır.



0

Gezi Parkı -Devrim

Ulan kırk yılda bir devrim oluyor memlekette onda da ön safhalarda yerimizi alamıyoruz. Maddi durumlar yüzünden uçağa atlayıp gelemiyoruz Taksim meydanına. Oysa gönlümüz aklımız hep oralarda.
Mevzu anarşi yada Tayyip değil bizim için. Mevzu  'Hangi çılgın zincir vuracakmış şaşarım' mevzusu. Biz 1881 çocuklarıyız , biz özgürlük çocuklarıyız , biz Türk çocuklarıyız.
Tayyeap , umarım kendisinin sadece bir kişi olduğunu çoktan unutmamıştır . Bu ülkede masumlar kadar masum olmayanlarında cezasının kesildiği olmuştur ve olacaktır da .
Çok sevgili hükümetimize en içten saygılarımla : "Bizi de oraya getirtmeyin !"

Diren Gezi Parkı , Diren Memleketimin Ey Güzel Halkı 



1

Alkol Yasağı


Saat gece yarısını geçiyor biraz ; 
Siyah gözlerine benzeyen karanlıkla bakışıyorum ... 
Sen yoksun ya ; 
Bir şişe şaraba sarılasım var .. 
Artık onlar da yok .. 
Seninle sevişemediğim her bir dakika için ,
Sövüyorum bu düzene ... 
Salkım salkım geçerken hayat , 
Rakılar yok artık , 
Hatıralarıma aranjman yapan ...
Eskiden vardı sadece ;
Dillerde nağmeler  ,
Şimdilerde ise 
Yüreklerde küfürler... 
Gece yarısı içemediğim her damla alkol için , 
Bir akşam üstü sevişemediğim her güzel kadın için ,
S.k.yorum kafa(m)da kilere..

Sorar Tanrı hesabını elbet ... 
Biz yine sizi sizin Tanrınıza havale ediyoruzz.. 

O zaman Anemi kardeşten Ta Amk gelsin ... TIK
2

Yeni bir ev

Artık bambaşka bir evden sesleniyorum size. Evet taşındım. Bu ev Almanya'daki 4. evim oldu. Yeni evimden yazdığım ilk post . Aslında taşınalı bir buçuk hafta oldu sayılır. 28 Nisan Pazar günü taşınmış olsakta taşınmak fiili kolay kolay dili geçmiş zamana çekimlenemiyor. Sürekli bir süreklilik var. Ayrıca bu evin diğer bir özelliği ise bekar evi değilde çift evi olması. Çünkü artık couple denilen yaşam tarzına geçmiş durumdayım. Gerçi siz siz olun taşınmadan önce iki kere düşünün ; tabi eğer kız arkadaşınızla birlikte taşınıyorsanız. Taşınmak problem değil de sonrası stres. Hergün yeni bir eksik çıkıyor karşınıza ; dolaplar , tabaklar , çatal bıçak takımları .. Ve tabi bekar evi gibi ordan burdan aldıklarınızla geçiştireceğinizi sanıyorsanız çok fena yanılıyorsunuz demektir. Neyse ne lan herşeyin tadı bi başka işte .. Hayatta her bokta olduğu gibi bununda güzel ve sinir bozucu yanları var .. Olmayan bişey yok zaten.
Sigarayı bırakmıştım ama yeni ev tekrar başlamama neden oldu. Nasıl olur demeyin ; oluyor işte . Taşınma stresi falan derken geçici olarak başlamıştım ama evimizin güzel terası beni geceleri keyif sigaralarına itince ipin ucu kaçtı. Ne yapalım sağlık olsun. Hem teraslı evin olacak hem sigara içmeyeceksin ; kerhane sahibi olup bakir olmaya benziyor.
Belki yakın bir zamanda sigaralı ve teraslı bir fotoğraf paylaşırım. Belki belki hayatta ki belkilere aşık bir çocuktum ben .
Neyse kalın sağlıcakla . Adios Bitches
0

Takım ırkçılığı

Sene 2013 Milli takım hariç türk futbolu için güzel bir yıl oluyor. Daha 3 gün önce Galatasaray güzel futbol ve galibiyetle çeyrek finalde Real Madrid'e elendi. Dünse 2-0 'ın rövanşında Fenerbahçe taktiksel kötü bir futbolla 1-1 berabere kalan maç sonucu Avrupa Liginde tarihinde ilk defa yarı finale yükseldi. 
Seneler geçtikçe insanlar salaklaşıyor mu yoksa biz hep böyle salak mıydık ; 1999 yılında Galatasaray Uefa kupasını aldığında ufaktık biz. O yüzden bağıra çağıra Galatasarayın zaferini içtenlikle kutladık. 
Ama büyüdüğüm her an gördüm ki Türk olmak birlik olmak değilmiş ; bizim sağcımız solcumuz var birbirine karanlık köşede sıkan , dincisi mürciyesi, Fenerlisi Galatasaraylısı .
Sizin anlayacağınız bizde ayrılık bitmez. 
Fener yarı finale çıkıyor daha şimdiden bir çok Galatasaraylı saldırıyor bulabildikleri bütün platformlarda ; plzen bate lazio ; takım mı bunlar falan diye. Bizim ülkede bilen de bilmeyen de konuşuyor işte. 
Neyse demem o ki biz neden güzel günleri beraber yaşayamıyoruz. Nereden geliyor bu kanımızda ki bit. 
Bir gün de oturup hep beraber sevinelim.. Ya sıçarken birlik beraberlik ya ölürken. Oysa mutluluk paylaşınca artar. 
Umarım bundan sonra dünyaya gelecek bütün nesiller siyaset ırkçılığı ve takım ırkçılığı yapmazlar. Irkçılık her halükarda suçtur. 
0

Galatasaray-Real Madrid : Bambaşka bir rövanş , terimsel rezalet


Tarih 9 Nisan 2013 ve Türkiye Galatasaray-Real Madrid maçına kilitlenmiş durumda. Ancak bu maçın bir önceki hafta oynanan maçtan ve 2001 yılında ki maçtan farkı çok büyük. Holigan kesimi çıkartırsak bütün futbol severler Galatasaray-Mersin maçından sonra damaklarında ki duyuları kaybettiler. Kim yüzünden derseniz , benim cevabım şu olur : Öncelikle Fatih Terim'e zamanında Milli Takım teknik direktörlüğü için aylık 220 bin tl veren bu sistem yüzünden ve Fatih Terim'i yücelten kişiler yüzünden. Türkiye Cumhuriyet'i altında hiç kimse imparator yada köy ağası olamaz. Maalesef ülkemizde herkes kendi çapında mafya oyunu oynuyor. Terim'den ricamız bu kabadayılıkları yeşil sahalara taşımamasıdır. Bu akşam oynanayacak karşılaşmada en büyük fark şu : Geçen hafta bütün Türk futbol severler tek bir yürek olup Galatasaray'ı desteklerken bu akşam bir çok insan bu maçı Fatih Terim ve kurmayları antipatisiyle yani dolaylı olarak Galatasaray antipatisiyle izleyecek. Top yuvarlaktır falan klişelerini geçersek bu akşam Galatasaray'ın tur atlaması mucizelere kalmış bir durumdur. Galatasaray olur da Real Madrid'i 1-0 gibi tur atlatmayan herhangi bir sonuçla yenerse bunun adı züürt tesellisi olacaktır. Tabi kendini bilmeyen bir çok insan ve medya canavarı bu sonucu şişirip şişirip önümüze koyacaktır. Ve Terim'e haraca bağlayacak daha çok mersin sahaları çıkacaktır. Umarım bu gidişata bir dur derler. Kişileri bir kenara bırakarak bu akşam Galatasaray'a bir Türk insanı olarak başarılar diliyorum.
0

Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor

Sanat, tıp ve iş dünyası, kalp hastası çocuklar için el ele veriyor. Ünlü ressam Renée Niklan’ın 17 eseri, 10-14 Nisan tarihlerinde Ekavart Gallery’de sergileniyor. Ekavart Gallery nerede diyenlere, işte adres: The Ritz-Carlton Hotel, Süzer Plaza, No: 15, Gümüşsuyu-İstanbul. Sergi, çarşamba-cuma günleri 11.00-18.30, cumartesi günü ise 12.00-18.30 saatleri arasında gezilebilir.

Bu serginin diğerlerinden farkı ne derseniz, salt bir resim sergisi olmanın ötesinde bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Sergideki eserlerin satışından elde edilecek gelirin tamamı, gelişmekte olan ülkelerde doğuştan ya da sonradan kalp hastası olan çocukların tedavi edilmesi için kullanılacak. Tedavileri, bu işe gönül vermiş bir avuç tıp insanının kurduğu Herkes İçin Kalp Derneği (www.cptg.ch) gerçekleştirecek. Dernek, modern tıbbın sunduğu olanaklardan yararlanamayan bu çocukların İsviçre’de ya da kendi ülkelerinde ücretsiz tedavi olmalarını sağlıyor.

Ne yazık ki, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 2 milyon çocuk kalp bozukluklarıyla doğuyor ve bu çocukların yarısı maddi kaynak veya sağlık sektöründeki insan kaynağı yetersizliği nedeniyle ilk iki yıl içinde yaşamını yitiriyor. Bu ülkelerde açık kalp ameliyatı olmayı bekleyen çocukların sayısı ise 8 milyonu buluyor.

Herkes İçin Kalp Derneği’nin kurucusu Ord. Prof. Dr. Afksendiyos Kalangos. Kalangos, iki kez Nobel Tıp Ödülü’ne aday gösterilmiş bir kalp cerrahı. Bu alanda 14 ayrı teknik geliştirmiş. Son 100 yılın en iyi cerrahlarından biri olarak tanınıyor. Ayrıca, dünyanın en prestijli tıp ödüllerinden Fransız Tıp Akademisi Ödülü’ne sahip.

Sergi, Alvimedica’nın sponsorluğunda gerçekleştirilecek. Alvimedica Yönetim Kurulu Üyesi Leyla Alaton, hayır amaçlı bu tür etkinliklere özel önem veriyor ve Herkes İçin Kalp Derneği’ni yürekten destekliyor.

Niklan’ın mutluluk, umut ve sevgi mesajları içeren eserlerinden oluşan “Sanat Küçük Kalplere Dokunuyor” temalı sergisini mutlaka görün. Gidemem diyorsanız, sergiyi Türkiye’nin ilk online sanat televizyonu www.ekavart.tv’de de izleyebilirsiniz. Resimler, yüreğinizi ısıtacak…

Hem dernek hem de sergi hakkında şuradan bilgi alabilirsiniz: http://alvimedica.com/hearts-for-all/tr/

Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.
0

Müslüm Baba


"Huzur içinde yatsın."
Biraz halkın gözünden değerlendirelim bu hoş, yürek okşayan şahsı.
Kendisi , dinlemeyenleri için bile saygıdeğer bir şahıstı.Hiç bir zaman medya budalası olmadı. Zeytin karası saçlarının ve bıyıklarının altında gizlenen sıcak gülümsemesi herkesin gönlünü yumuşatmıştır herhalde. 
Bizim memlekette müzik tarzı adı olarak ekstradan bir damar vardı bir de Müslüm . Kimi tapardı bu müzik tarzına ; kimisi içinse 'ıyy Kro'ydu bir zamanlar. Gün geldi Kaan'la haykırdılar 'Soonnn pişmanlıkkkkk neyee yararrrr ' ve sonra Teomanla ' Paramparçaaaa' .Herkes sevdi kendisini.. O beğenmeyenler bile başucu radyolarında gizlice dinlediler yatmadan önce. 
Kendisine öncelikle eserleri için , sonra insanlığı için ve en son olarak aşırıya kaçmadan da büyük bir insan olunabileceğini öğrettiği için sonsuz teşekkürler. Ve geri kalan maceralarında sonsuz mutluluklar diliyorum. 
Ve kendisinden bir şarkı gelsin : 

0

Yeni bir dil

Yeni bir yil yeni bir dil sloganiyla özdeslesme asamasina geldim . Sanki Almancayi anadilim gibi konusuyorum da bir havalara girdim ve kendimi 2 saat önce ispanyolca kursuna attim . Henüz pek bisey anlamis degilim ama yine de size sunu söyleyebilirim : Amma corba dil lan bu . Hocamiz da 23 yasinda sürekli ispanyolca konusan bir ispanyol . Kendisi beginner sinifinda oldugunun farkinda degil olsa gerek ki ; ispanyolca sordugu sorulari anlamamizi bekliyor . Ulan a1 demek ben hic bir bok bilmiyorum demek. Neyse dil dildir . Bir dil bir lisan o da eder bir insan . Bir insan bir insana yeterdi ; yeter ki biri erkek disi ; ikisi bitirdi mi isi ortada ne dil kalir ne de dil isi .
Tabi bunlar dunden bugune atalarimizdan gelen maniler . Hadi size adios .
0

'KOCAMAN' Futbol Katili


Düşünceler, değişkenlik gösterir. Tecrübeler her zaman iyi yönde olmayabilir. Bunları belirtiyorum çünkü Fenerbahçe'yi şampiyon yaptığında Aykut Kocaman'a övgüler yağdırmıştım. Ancak bugün tam tersi bir durumdayım.
Bate Borisov'u elemesine rağmen neden tam tersi durumdayım ; anlatayım.

Öncelikle herşey skor değildir futbolda. Hani nasıl kazandığınızın önemi yok önemli olan 3 puandı diyorlar ya işte bu büyük bir yalan. Çünkü herşeyin başında futbol çok büyük bir market.
Ve bunun dışında seyir zevki ve büyük bir saygı kazanma potansiyeli var . Bu ikisini katleden kişi katildir benim gözümde. İşte sırf bu yüzden Aykut Kocaman büyük bir futbol katilidir. Güzelim Fenerbahçe kadrosunu tek düzeleştiren , köleleştiren bir katil. Özgürlüğün önünü kesmiştir , her kim ki ortaya biraz yaratıcı futbol koysa takımdan kesilir hale gelmiştir. İlk 3 maçında harikalar yaratan Salih Emre'nin gelişiyle yedek kulübesine sabitlenmiştir. Peki neden ? Psikolojik dengesini yitirmiş bir Meireles için mi , yoksa Fenerbahçe'ye geldiğinden beri sevilmeyen , dikey pas atamamasından dolayı eleştirilen Baroni için mi. Rezalet diz boyuydu uzun zamandır. Dün benim kalbime gömülmüş Fenerbahçe'nin dikişleri patladı. Kaybetmek istedim , çünkü sahte başarılara doyduk artık. Viktoria Plzen'e rezil olmaya gidiyoruz. Hadi hayırlısı.

Bate Borisov maçı rezaleti : Borisov vasatı aşamayan bir takım ; hani Süper Lig'de bile orta sıraları zorlayamaz. Ve maçın başlarında 10 kişi kalan bu takıma karşı oynadığınız Futbol hayret verici. Sow sol kanatta,  Webo ofansif orta saha ve 3 defansif orta saha. Sürekli forvet transferi yapan Fenerbahçe'nin taktiğinde forvet yok. Takımın beyninin olması gereken yerde kıçı var. Sonra sen git sahanın en iyisi genç Salih'i 60 da Selçukla değiştir.Stoch'u tamamen takımdan sil ; kendi egoların için Fenerbahçe'yi hiçe say.
Böyle ezik futbol oynanmaz. Bu ezik futbol teknik direktörün karakterinin sahaya yansımasıdır ; başka hiçbirşey değil .

Sayın Aykut Kocaman seni kalan saygını da yitirmeden teknik direktörlüğü tamamen bırakmaya davet ediyorum. Saygılar.
0

Maddiyat

Maddiyat; aslinda deginmek istemedigim bir konu. Yine de hayatin bizi degindirmeye hatta icine girmeye zorladigi bir konu.
Her insanda bulunan ortak sey tutkudur; kimi öldürmeye tutkuludur kimi kadinlara kimi alkole kimi sekse kimi siddete kimi dine kimi tanriya ve kimileride yazmaya fotograf cekmeye vs. diye uzar gider bizim listemiz. Ama sizde benim gibi hayatinizda belli bir yas sinirini gectiyseniz tutkunun tek basina karin doyurmadigini ögreniyorsunuz.
Neyse lan uzatmiyayim ; bilmediginiz üzere yurtdisinda hem ögrenci hem calisanim ; iki isi paralel bir sekilde yürütünce yazmak icin fazla vakit bulamiyorum ; bu beni üzüyor büzüyor umarim sizi de ayni sekilde yapiyordur yoksa ben özelde baska cözümler sunarim :göz kirptim:
Iste bu maddiyat nedeniyle: 
Hürriyet Bumerang Yazar kafe olusumuna katilmis bulunmaktayim. Amac hem olursa biraz gelir kazanabilmek hemde daha fazla bir kitleye hitap edebilmek .
Yani yan tarafta hürriyet haber linklerini görürseniz apisip kalmayin.
SImdiden anlayinisiz icin tesekkürler.

2

Kücük Dünya

Aklima gecen seneden bir ani geldi . Durumun icindeyken yok artik demistim ama hala yok artik tribinden kurtulmus degilim . Gecen sene arkadaslarla beraber bir ryanair klasigi yaptik ve stockholme uctuk . Ryanair yolculuklari pek cebellesmeli olsa da guzel bir maceraydi diyebilirim . Neyse ilk geceyi havaalaninda gecirmemiz gerekiyordu. Tesaduf o gece sandalyelerin ustunde kivrilirken iki turkle tanistik . Ece ve umut sanirim umuttu adi unuttum. Birisi fransa da digeri ise rusya da erasmus ogrencisi . Gezmek icin stockholme gelmisler donus ucagi icin bekliyorlar. Hos bir sohbet ile zamanimiz daha hizli gecti ve daha sonrasinda ayrilik vakti geldi . Stockholm oyle cok tatmin etmedi beni ; o konuya ileride donerim . Neyse aradan aylar gecti ; bu sefer kendimizi attik italyaya . Once milan , sonrasinda como golu , bellagio ve firenze ( floransa) . İtalyanin o guzel havasi ve aksamin los aydinligi floransa sokaklarina dagilmis ; insanlarin hasariliginda bir memleket havasi .. Eller de dondurmalar , güller envai cesit abur cuburlar . Ve tabi bizim ellerde vazgecilmez turistik oge fotograf makinasi .koprunun sonunda bir hayrat var ; hayrat ne arar lan italya da :) neyse yumulduk suya . Aradan iki dakika gecmeden bir erkek sesi adimi sesleniyorum ; sasiriyorum cunku bizim grup 5 bayan bir de ben . Bir bakiyorum ki bizim umut . Oha lan diyoruz . Stockholm havaalaninda 1 saat tanismisligimiz olan adamla italyada ayak ustu 10 dakika sohbet ediyoruz . Ve kader kimbilir kac yillik kusursuz bir plan yapti bu 10 dakika icin . Belki de sadece tesaduftur ; yersen . Simdi trendeyim ; validem geliyor . 13 ay sonra ilk defa gorecegim kendisini .
Simdilik bana eyvallh
0

-Se -Sa



Bir şiir olsam mahrem yerlerinde biterdi dizelerim ,
Bir aşk olsam tek gecelik sönerdim ... 
Bir kitap olsam sikeni olurdum cahil beyinlerin ..
Bir film olsam kan seks ve alkol ...
Bir kul olsam sığ(ç)mazdım kul sıfatına .. 
Bir insan olsam hep -se li - sa lı biterdi cümlelerim.. 
Haydi siktirip gidelim....
1

Basitizdir belki ...

Benim de hislerim , duygularim var diyen robottan farksiziz. Hep bir kendini kandirmaca . Sevdiğin insanla sex bambaskadir , ask kavuşamayinca guzel falan . Kabul edelim artik yüzeysel yaratıklarız. Belki de bir dvd player kadar basit bütün sistemimiz. Kendimizi bu kadar büyütmek niye . Yok beden ayri yok ruh ayri . Yok cennet cehennem . Ya kırılmıs dvdler ; eski fotograflar vs .  Ya sex sonrası kullanılmış bir peçete kadar ziyansa varlığımız.
Ben de kabullenmiyorum ; böyle yazdığıma bakmayın. Kabullenmek o kadar kolay değil. Göt korkusu değil mi bizi inançlara bağlayan ve ego değil mi bizi bu inada sürükleyen. Hep bir ben patlaması var insanoğlunda .. Olmalı da zaten ; ama mevzu bahis hissel ve ruhsal durumlar olunca iş karışıyor. İnsan yere göğe sığdıramıyor sevdiğini; peki ya bütün bağlar kopunca ? Kaç beden giriyor insanın hayatına önemli mi ?! Kaç ruh girmiş önemsemezken kaç bedeni kim siksin ...
Ümidimizi mi kesiyoruz umutlardan yoksa kaşarlanıyoruz mu güneş altında ; bilemiyorum...
Ahlaki boyutlarda sorunlar yaşıyor zihnim ve ruhum ; tavan arasında pişiriyor işi rafa kalkmış tabularım. Komşunun çığlıklarıyla zevkle gelmek kadar masumu yoktur belki de .. Biz iyisi mi kendimizle tanışalım...

Hadi eyvallah...
0

Haydi ; Bir Sahne de senden...


Evet arkadaşlar yine deneysel bir olayın ortasındayız. Aklım da kısa film çekmek var .. Hele bi sınavlar bitsin, işten falan vakit bulursam çekeceğim . Bu arzumu bugün ince eleyip sık dokurken aklıma başka bi fikir geldi .
Bugün bir kısa filmi kelimelerimizle çekelim mi ?!
Hep beraber farklı fikir ve güzelliklerle.
Herkes aklından geçen sahneyi kelimelerle bir cümle halinde betimleyecek.

Örnek olsun diye girişi yapıyorum ...

Yüksek binalardan sızmasını başarmış güneşten korunmak için sol gözünü hafif kısmış sağ gözünü ise bir eliyle  kapatarak kalabalık ama gri asfaltı caddede yürüyordu..

Evet sizin de cümlelerinizi bekliyorum. Kafam da bir sahne betimlemeyi hep sevmişimdir ; ve şimdi sizin sahnelerinizi betimleyip belki yeni hayaller kurarız.
0

Turkse Chick rezaleti

Filmden ufak bir kare... 
Ahmet Çakar Wesley Sneijder'in karısı Yolanthe Sneijder-Cabau'ya demediğini bırakmamış. Ahmet hocanın alıp veremediği neymiş bu hatunla derseniz ; mevzu bu kadının oynamış olduğu bir kısa film. Bana kalırsa Ahmet hoca yerden göğe kadar haklı. Dün heryerde Meireles'i asan medya ve halk böyle birşeye tepki koymazsa çok ayıplarım. Ufacık hareketiyle gönderilen Tombalacı Nouma örneği var ; hepsine yazık olmuş .
Neyse gelelim bu kısa filme . Karakterlerin neredeyse hepsi türk ismi taşıyor ; tema ise şu: Kapalı bir kadının sokakta tanıştığı bir gençle cinsel ilişkiye girmesi ve abilerinden şiddet görmesi. Kara komedi amaçlı yapılmış bu film ince çizgiyi geçmiş. Yani kesinlikle yasaklanması gereken bir film. Bir komedi vardır birde aşağılamak vardır ; bu kesinlikle aşağılamaya ve hor görmeye giriyor.
Sneijder'in karısının getirisi olmayan böyle bir kısa filmde neden oynamış olduğunun yorumunu sizlere bırakıyorum.
Ahmet Çakar'ın yorumları sanırım kendi twitterında mevcut; oradan kendisinin yorumlarına göz atabilirsiniz.
Ben de size videoyu paylaşayım.
Buyrunuz size rezaletin belgesi :


1

Bir Silivri Macerası

Sene bilmem kaç ; ben seneyi hatırlamıyorum , o sene de beni hatırlamıyor. Adım yazmıyor o senenin önemli olaylarında . O yüzden takmıyorum kafaya. İrem- Hayalet Sevgilim şarkısı yeni popüler olmuş . Bir devrin başlangıcı : Sanal Şarkıcılar, Ünlüler .. Ne yalan söyleyeyim güzel şarkıydı.
3 arkadaş basıyoruz otobüsle İstanbul'dan Silivri'ye. Düşük bütçeli 4 günlük bir tatil planımız var .
Tam takır buzdolabını bilinçsiz bir alışverişle doldurduktan sonra akıl almaz tatil başlıyor. Aman sabahlar olmasın. Site içi yazlık olduğu için biz haricinde herhangi bir aksiyon yok. CM(Championship Manager)  çok meşhur o zamanlar ; yatıp kalkıp CM oynuyoruz diyeceğim olmayacak çünkü yatmıyoruz. Gece çıkıp sahilde içiyoruz gündüz evde CM keyfi. Beslenme makarna , ekmek ve ketçaptan ibaret. Otomatik olarak insan bünyesinde deneyler yapıyoruz ; tema uykusuzluk. Batak oynuyoruz ; içmeye devam. Ama herşeyin yanında bir koyu sohbettir gidiyor. Yani aslında bizim sohbetimiz rakı gerisi de meze gibi .
Her geçen dakika koyulaşıyor aşk anıları , hayatın sabıkaları. Uçurum kıyısı küçülüyor insanın ayakları altında ; konu aşk olunca.
Ne dolunaylar batıyor da biz batmıyoruz o gecelerde .
4. gün oluyor ; uykusuzluk başa vurmuş . Taşak desen o biçim . Zaten her boka gülüyoruz  ; insan aralıksız 3 saat gülebilir mi , gülüyormuş. Kız kesiyor ; kıza bak lan uahaha diyip kopuyor film .  Öyle abuk subuk bi noktadayız. Cepte para da kalmamış ; ekmek ketçap ikilisi öyle lezzetli ki yanına da bira . Su yok tuz yok , aspirini bile birayla içiyoruz . Son gece ; sabah döneceğiz . İki kişi alman batağı oynuyoruz. Ama bi sorun var ; hayat slow motion efektine geçmiş . Uykusuzluğun getirdiği birşeymiş ; evde denemeyin diye de uyarıyorum. 3 gün uyumayınca saniyeler dakikalar gibi geliyor. Masaya kartı atışım çok uzun bir süreç gibi geldiğinden sıkılıyorduk . Biz iki kafadarı bunun üstüne korku sarmaz mı ; uyursan ölürsün gibisinden bi korku. Çünkü artık insan hissizleşiyor ; nabız yok kalp atışı düşük .  Neyse uyuduk kalktık ; hala buralardayız. Mavi otobüslerle atladık döndük istanbula . Cebimizde ki son bozukluklarla yenibosna metro istasyonunun ordan iki dal sigara aldık . Sağnak yağmur altında onları tüttürdükten sonra ayrıldık evlere doğru.

Ve bitti tatil , 3 günlük macera. Şimdi hepimiz ayrı yerlerdeyiz . Ben taa Almanyalardayım. Vay ak demeden edemeyeceğim.
Neyse bu 3 günlük tatil boyunca her an dinlediğimiz İrem - Hayalet Sevgilim şarkısı gelsin.

Bizden bu kadar; maceralarımızı yavaş yavaş yeni nesillere bırakıyoruz. Sağlıcakla kalın.

0

Ucar bu Cocuk Ucar..

Futbolla yatip futbolla kalkan bir Ülkeyiz. E hal böyle olunca futbol konusmadan olmaz. Bizim genc türk futbolcularimiz aslinda bizim milli hazinemizdir. Son zamanlarda büyük takimlarda begendigim bir kac genc futbolcu vardi. Galatasarayli Emre Colak , Besiktasli Necip. Simdilerde ise Besiktasli Oguzhan ve Fenerbahceli Salih Ucan... Emre Colak cok yetenekli bir sol ayaga sahip olsada bu aralar cürüyüp gidiyor ; kendine fazla seyler katamadi. Necip ayni istikrar da devam. Ben bugün burda Salih Ucan'dan bahsetmek istiyorum. Bir fenerli olarak degil de bir futbolsever olarak bahsetmek istiyorum . Bu cocugu bir futbolcu örnegiyle aciklamak mümkün degil. Cünkü kendisi hem mücadeleci hem teknik. Emre Belözoglu vardi ama Salih ondan daha teknik ve daha temiz bir oyuncu.
Salih Ucan 6 Ocak 1994 yilinda dogmus. 19 yasinda ki yetenekli futbolcumuz futbola Marmaris Belediyespor altyapisinda basladiktan sonra Bucaspor altyapisinda devam etmis . 2 sene Bucaspor as takiminda mücadele ettikten sonra ise Okan alkan + 1.4m Euro karsiliginda Fenerbahce'ye transfer olmustur. Yani aslinda öyle cokta ucuza gelmis falan da degil. Iki ayagini da cok iyi kullanan Salih ; Aykut Kocaman tarafindan daha fazla sans bulursa ve biraz daha töleransli karsilanirsa Türkiye'nin yeni yildizi olur. Hatta Fenerbahce'nin vazgecilmez 10 numarasi olur. Bu teknik kapasiteli oyuncuyu ofansif ortasahaya ceksek arkasindan Meireles ve Sezer Öztürk'le destekleseler ; rahata kavusan Salih futbolunu öyle gelistirip, güzellestirir ki tadindan yenmez kivama gelir. Kafamda ki Fenerbahce 11 ini de yazayim bari. Volkan Gökhan Gönül Yobo Serdar Kesimal Hasan Ali Kaldirim Meireles Sezer Öztürk Salih Ucan Belhanda Miroslav Stoch Emenike(Sow) 5 yabanciyla olusturulan bu takim tabiri caizse ucar. Aykut Kocaman belki sesimi duyar. Burdan Salih UCAN kardesime sesleniyorum. Insallah medyanin pohpohlamasiyla bozulmaz , futboluna bakar kendini gelistirir ve gurur duyacagimiz bir futbolcu olursun. Yani demek istemem o ki abuk subuk havalara girip , mundar etmezsin kendini ve heveslerimizi. Temiz ve efendi kisiliginde de futbolcugulugun kadar etkilidir yildiz olmakta. Hadi saygilar.
0

Malim Benim

Acayip yazasim geldi ; okumaya ve yazmaya pek vakit olmasada güzel seyler bunlar . Siz benim gibi aksatmayin. Bilgisayar labinda odev yazmaktayim suan .. 4 saat icinde teslim edecegim kismetse ; aman aldirmayin bunlar rutin stresler. Her hafta 4 ödev teslim ediyoruz.. Biz de sandik ki sinavsiz , sadece ödevlerle diploma alacagiz. Nerde a.na bapstiriym. Bunlar sadece yüzüklerin efendisi 1 eder , daha var 2 ve 3 . . Yani demem o ki essegin zükünde kelebek. Bugün burda mal varligimi aciklamak istiyorum. Bugün internetten siparis ettigim kum torbasiyla beraber mal varligim epey artti. Evet kayda deger mal varliklarim : Iphone 4s Nikon d5100 18-55mm VR Lens 50mm f1.8 lens Xbox 360 + Kinect UFC Trainer for Kinect UFC 2010 Fifa 2013 Fifa 2012 Resident EVil 6 Klitschko kum torbasi 81 ekran Sony Brava Televizyon Bir adet LG laptop Fossil Deri Bileklik Detomaso Kol Saati Kokteyl Seti ve 7-8 sise pahali alkol ürünü(Her gecen gün tükeniyor ve yenileniyor bir nevi karaciger seti gibi bisey ) Kayda deger bütün mal varligim budur. Yaklasik 2.5 bin-3.5 bin euro arasi bir ederi var. Neyse iste oyle. Haftaya pazartesi dövme yaptirma ihtimalim mevcut. Sonunda kafamda oturttum ne yaptiracagimi. Bu yeni bir baslangic olacak ; ölmeden önce yapmam gerekenlerin yeni bir baslangici. Sol kolumun dirsek alti kismina yaptirmayi düsünüyorum. Yazi olacak. Sizin de fikirlerinizi almak isterim . Su an ne yazdiracagimi soylemek istemiyorum ; bereketi kacmasin .. Ama yazdiracagim seyi blog icerisinde bulabilirsiniz. Tahminlerinizle senlenebiliriz , fikirlerinizle kafamiz karisabilir. O yuzden her türlü yoruma acigiz. Haydi simdilik bana eyvallah..
1

Gümüş Küre Ödülleri

Geldik yine Ocak ayının vazgeçilmezi olan Altın Küre(Golden Globe) ödüllerine. 70. si yapılan Altın Küre ödülleri geçen yıla nazaran vasattı ; o yüzden ancak gümüş küre demeye vardı dilim. Filmlerin çoğunu henüz izlememiş olduğumu belirtmek isterim ; o yüzden fazla yorum yapmadan listeyi şöyle bir özet geçeceğim.
Drama dalında film ödülleri :
En iyi film (Drama)(Best Motion Picture) : Argo

En iyi yönetmen: Ben Affleck (Argo)
Ben Affleck'in ilk yönetmenlik ödülü. Başarılarının devamını diliyoruz.

En iyi kadın oyuncu: Jessica Chastain (Zero Dark Thirty)


En iyi erkek oyuncu: Daniel Day-Lewis (Lincoln)
Rol büyük, tecrübe büyük geriye çokta rakip kalmadı. 


En iyi yardımcı kadın oyuncu: Anne Hathaway (Les Miserables)
Sinemanın binbir yüz kadınlarından biri olmaya aday. Tatlı ve karakteristik yüzüyle yeteneği birleşince bu ödül kaçınılmaz oldu. 

En iyi yardımcı erkek oyuncu: Christoph Waltz (Django Unchained)
Inglorious Bastards filminde yaptığı çıkışla ne kadar kaliteli bir oyuncu olduğunu gösteren Waltz bir kez daha izleyenleri büyülemeyi başardı.

En iyi animasyon: Brave

En iyi senaryo: Quentin Tarantino (Django Unchained)Bir Tarantino klasiği ; ince ve sıkı dokunmuş bir senaryo ; ödüllere her zaman adaydır.

En iyi şarkı: Adele, Paul Epworth (Skyfall)
Beklenilmedik bir durum değil; doğru adrese gittiği mutlak bir gerçek. 

Yabancı dilde en iyi film: Amour (Avusturya)

Müzikal ve komedi dalında ise : 

En iyi film: Les Miserables

En iyi kadın oyuncu: Jennifer Lawrence (Silver Linings Playbook)

En iyi erkek oyuncu: Hugh Jackman (Les Miserables)


0

Cloud Atlas


Hop diyip yine son zamanlarda fena yankı yapmış olan Cloud Atlas filminin iç dünyasında buldum kendimi. Cloud atlas , beni bir sinema sever olarak üst seviyelerde tatmin etmiş ve deneysel kurgusuyla açık fikirli olmaya itmiştir.  
Herşeyden önce bir sinema sever olarak demiştim ; işte bu yüzden ilk olarak internette gördüğüm bir eleştiri üzerinde durmak istiyorum. Bu eleştiriyi yerden yere vurmadan önce ne yazık ki bu eleştirinin , Ülkemizin önde gelen haber sitelerinden Ntvmsnbc'de yayınlandığını da söylemek yüzümü kızartmıyor değil. Aslında herkesin eleştirme özgürlüğü var ancak eleştiriyle saldırı arasında ki ince çizgiyi kaybetmedikleri sürece.

Şimdi gelsin eleştirinin linki : http://www.ntvmsnbc.com/id/25382571

Yazarı da Selin Gürel . 

Neyse Selin Hanım'la herhangi bir işimiz yok. Biz sadece yazdığı yazı üzerinden filmin detaylarına yolculuk yapacağız. 
"Büyük filmlerin yönetmenleri büyük filmlerle döner." aslında çok bayağı bir tespit. Çünkü büyük filmler yaratmış olan yönetmenlerin artık risk almak gibi bir opsiyonları vardır. Sonuçta herşey maddiyat değildir ; ve sinemanın bir sanat olduğunu göz önüne alırsak ; insanlar sanatlarında fikirlerini aşılamak isterler. Wachowski Kardeşlerin Matrix filmi ve V for Vendetta bulunmaları , onları benim gözümde yeterince sinemacı yapıyor. 
Tom Tywker'ı ise bir yönetmen olarak sadece Perfume: Story of a Murderer filmiyle değerlendirmek yeterli. 
Yani demem o ki yönetmenler fevkalade. Oyuncuların ise aşağı kalır yanı yok : Yüzünü uzun süredir önemli bir yapıtta görmediğimiz Halle Berry , yıllanmış bir Tom Hanks ve kült filmlerin yakışıklı çocuğu Jim Sturgess.
Filmde 6 hikayemiz var ; farklı zaman dilimlerinde geçiyor demek çok yanlış olur; farklı çağlarda geçiyor..
Hikayelerin her biri öyle güzel işlenmiş ki izleyici 6 film birden izliyor hissine kapılıyor. Tabi bu durum arada yorucu olabiliyor. Yine de 6 hikayenin verdiği mesaj ortak olunca insan her hikayenin sonunu görmek için sabırsızlanıyor. Aslında tamamı ile deneysel bir film ; çünkü hikayeler birbirleriyle birleşiyor denilemez. 
Bunun yanı sıra makyajdan bahsetmek istiyorum . Hikayelerde , oyuncular inanılmaz makyajları sayesinde farklı karakterleri canlandırıyorlar. Film aksiyon türüne girmese de görsellik şahane. 
Bana biraz The Fountain filmini anımsattı. Tabi biraz daha komplike ve tema farklı . 
Bir de üstüne basmadan geçemeyeceğim şey ise ; filmde ki aşk ve mizah unsurları. O kadar abartılmadan filmin içine katılmış ki , filmin içinde izleyiciye hoş molalar verdiriyor. Düşünmekten yorulmamak için dinlenme molaları diyelim. 
Ve gelelim filmin asıl anlattığı şeye : 6 hikaye birbirinden bağımsız ve kronik olarak farklı çağlarda . Her hikaye ,  küçük balıkların büyük balıklara karşı mücadelesini anlatıyor. Ezilenlerin sisteme karşı savaşı da diyebiliriz. Sistem , bazen barbar insanlar , bazen devlet ve bazen de din olabiliyor. 

Öyleyse haydi ekran başına ..

Benim bu filme puanım 8.6 . 
Oyunculuk : Normal 
Görsel : Üst seviye 
Senaryo : Üst seviye 

Filmin en güzel repliği ise :" I know i know"
0

Vasat 2012

Niye lan nesi vardı 2012'nin diyebilirsiniz.. Dediniz varsayıyorum. Nesi yoktu ki amkyim. Kaldırım üstünde kan lekesi bırakmış aşkları mı yoktu , şişe dibinde s.k.şmişlikleri mi ...
Yarım adımı geçmeyen 2012 yılı herşeye rağmen güzeldi ama vasatı aşamadı. Aslında benim nacizane yadigarım olan bu blog için vasatı aşamadı. Epi topu 18 yazı paylaşmışım ; oysa öyle miydi 2010 ve 2011. Beraber yatar beraber kalkardık , bırak iple çekmeyi ertesi günü yapışırdık birbirimize.
Ama öyle ki 2012 de öğrendim ; insanın hayatı ne kadar karmaşıklaşırsa bir o kadar uzaklaşıyormuş blogtan. Nerede o yalın, şafak vakti aşklar , yaşamlar , sevişmeler.
Birde herşeyin ötesinde yalnız yaşamıyor olmanın da etkisi var herhalde. Koskoca bir yıl içerisinde kaç kere tek başıma uyudum acaba , 10 , 20 belki de 30 .. İnsanların alışkanlıkları bir anda yıkılmıyor deselerde inanmayın ; öyle bir yıkılıyor ki herşey ... Zorladı mı insan gökkubbe bile çöküyor üstündekilerle birlikte.
Siz yine de zorlamayın .
Ataol Behramoğlu abimizin dediği gibi Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var... Keşke bir şey olsa o kadar çok şey var ki ; öğrenmek yaşlandırıyor insanı ve mutsuzlaştırıyor yada tatminkarlaştırıyor mu demeliyim.
Enteresan bi ayrıma geldik şimdi ; kırmızı ışıklarla süslenmiş kocaman dur işareti !!!
Evet tatminkarlaşmak; daha çabuk tatmin olabilme yeteneğine erişmek gibim birşey.
Küçük şeylerden mutlu olmak ile tatminkar olmak arasında çok büyük bir fark var o yüzden şimdiden uyarıyorum ki yanlış anlamayın . Bahsettiğim şey , tam tamına ,beklentilerin düşmesi.... Öğrenilen ve tecrübe edilen onca şeyden sonra beklentiler öyle bir düşüyor ki  ; heyecanlar yerini bilmişliklere ve mutluluk sanrılarına bırakıyor. Sabırsız ve güçsüz varlıklarız ; ve zaman her geçen gün emiyor daha da kalan gücümüzü. İşte bu yüzden çabucak sarılıyoruz bulduğumuz ufacık mutluluk kırıntısına.
Risk yoksa kazançta yok diyenlere sesleniyorum..
             Hepimiz kaybeden değil miyiz poker masasında ; restten korkarak... 
0

Oha'n'nes Belhanda


Bir Fenerbahçe taraftarı olarak Fenerbahçe'nin yeni transferi olan Younes Belhanda hakkında ufacık tefecik bilgiler vermek istiyorum.
Futbol üzerine fazla yazmıyor olsam da bu güzel transfer üzerine yazmadan edemem diye düşündüm. 
Bunun en büyük sebebi ise bu transferde ki futbolcunun kaliteli ve genç olması. 
Evet gelelim Belhanda'ya . 

25 Şubat 1990 ' da Fransa'da doğmuş Fas asıllı oyuncumuz 2009'dan bu yana Montpellier formasını terletiyordu.
Özelliği: Hızlı ve teknik 
Montpellier formasıyla 107 maça çıkmış olan Belhanda 107 maçta 17 gol atıp 17 de asist yapmış.
Bunun yanı sıra Fas milli takımında 12 maça çıkıp 1 gol atan Belhanda , Fransa Ligue 1 'de 11/12 yılının Genç oyuncusu ödülü ile en güzel golü ödülünü almış.
Hangi golle almış derseniz buyrun size o güzel golün görüntüleri . 



Ve Belhanda'nın bazı güzel gollerini ve hareketlerini içeren güzel bir video daha paylaşalım.




Türk futboluna ve bütün Fenerbahçelilere hayırlı olsun.
0

The Hobbit Filmi


Sinemaseverlerin uzun süredir beklediği The Hobbit : An Unexpected Journey filmi iki hafta önce vizyona girdi. Ancak bazı aksaklıklar nedeniyle bu güzel filmi , yeni yılın ilk akşamında izleyebildim. 
The Hobbit filmi hem yeni bir seri film başlangıcı niteliğinde hemde Lord of the Rings filminin devamı niteliğinde. Ve tabi böyle çok yönlü bir film olması , film için müthiş bir avantaj. 

Filmin kadrosu aslında neredeyse  Lord of the rings (Yüzüklerin Efendisi) filminin kadrosuyla aynı. Bazı çıkarmalar eklemeler tabi ki mevcut. Kameranın başında yine Peter Jackson ve oyuncu kadrosunda bir kaç tanıdık : Gandalf , Elf lordu , Gollum vs. 
Hobbit kitabını okumuş biri olarak filmin kitaba epey sadık kalmış olduğunu söyleyebilirim. En azından ana hatlarıyla epey. Tabi bunca yıl sonra kitabı hatırlamak ta kolay olmuyor. 
Güzel noktalardan biri ise filmde her detaya sonuna kadar önem verilmiş olması ve mizahın üst seviyede tutulması.Böyle bir filmde kahkaha duymayı beklemediğinize eminim ama kendinizi şimdiden hazırlayın. 
Ve son olarak filmin aslında serinin birinci filmi olduğunu söylemek gerekiyor.

Gelelim ana konuya ; aslında böyle fantastik filmlerde ana konu yoktur ama yinede kısacık özet geçelim.

Bilbo Baggins adında ki cesur Hobbit'in on üç cüce ve bir büyücüyle ( Gandalf) çıktığı tehlikeli macera ve orada başına gelenler. 

Görsellik üst seviyede , aksiyon ve dialoglar güzel harmanlanmış herşey dengeli . Detaylar iyi kurgulanmış ; bitsede gitsek havası yok. Herşey göz önüne alındığın da bu filme puanım 8.7 

Şimdiden iyi seyirler. 

Hobbit nedir diye soran varsa da : 

Hobbit: Orta Dünya'da yaşayan Cüce'den daha küçük insansı varlık.  
1

Bayram , Ramazan , Ben ve 11 cüceler

Ramazan bitti diyeceğim siz sevineceksiniz ; biz hiç başlamadığımız için bitiremedik.  Hatta ramazanın ilk günü çok ironikti . Arkadaşlar rakı getirmişti ; Hoşgeldinn ey arkadaşların sultanı diyip yumulduk rakıya.
Ne bozalım ne bozulalım iki kadeh günahın hesabını yapmayalım şurda.
Aslında benim bahsetmek istediğim bayram yalnızlığı . Ama bu sefer ondan da bahsedemeyeceğim . Daha önceleri yazdığım bayram yazılarına bakarsanız nasıl bi evrim geçirdiğimizi göreceksiniz. Bayram da yalnız hissedebilmek için bayram olduğunu hissedebilmek lazım ki ben o kısmı beceremedim.
Acaba çabuk mu soyutlanıyoruz , dejenere oluyoruz ...
Gerçi sabit bir forma tıkılıp kalmanın doğru olduğunu söyleyen bir bilim adamı din adamı da henüz piyasaya çıkmış değil.
Hani değişmeyen tek şey değişimdi dersem göt olur kalırsınız .. Oysa göt olup öylece kalabilmekte yetenek işi . Bunu kasılması var fitili var osurması var sıçması var ; var da var arkadaş ... Lan göt olmak bu kadar zorken o götün sahibi götümsü biri olmak ne kadar zor...
Biz ki ramazan bitiminde bayram günü bayram harçlıklarıyla kendini içkiye karıya kerhaneye vuran insanlarız.. Hop demezler mi ; demiyorlar...

Tuanaaa.. Anında Levent Yüksele geçiş yapar özüme dönerim. Rakıyı da sırf bu yüzden seviyorum zaten.. Özüne döndürüyor insanı. Clubber bir genç yada bir playboy olabilirdim sırf olabilirdim diye olabilirdim en azından. Oysa ki her fırsatta kadın kılığına girmiş bir adam gibi sırıtırdım o ortamların içinde.  Hala her bakışımda ağlayan bir kadına gözlerim dolar içim yanar benim.
Kokusunda rakının anılarla boğulurum ben ; bir deniz gördüm mü tatil değil aşk düşlerim..
-Sana söz yine baharlar gelecek...  -
İçimde ki melankoliyi bastıracak tek birşey var o da güne kendimi kaptırmak. Ya siz son zamanlarda ne sikim yediniz diye sorsam çok mu ayıp kaçar !?

-Tut asırlık umutlarla acılarlaa ; tut bırakma peşini hayatın ateşini gell... --

Aslında hayat nerde veya nasıl yaşadığınız değil kaç farklı yatakta nasıl uyuduğunuzdur...
Siz uyumaya devam edin elbet uyanacak bir vakit vardır...
0

The Dark Knight Fallen


The Dark Knight filmi ile 2008 yılında seyircilerin gönlünde taht kuran Christopher Nolan 2012 de büyük bir hayal kırıklığı yarattı. En azından bu benim şahsi fikrim. 
Sanılan o ki Nolan 4 sene içerisinde yaşının ilerlemesinden dolayı zeka kıvraklığına önem vermeyi bırakmış. Hani sadece aksiyonun para etmediğini sinema dünyasında bilmeyen yoktur  ; ama bunun ötesinde film içerisinde ki  aksiyon da yeterli değildi. 
Neyse aslında sorun aksiyonun yeterli olup olmaması değil ; asıl sorun filmi ayakta tutacak bir karakter olmamasıydı. 
The Dark Knight'ta Heath Ledger'ın inanılmaz performansıyla Joker karakteri herkesin aklını başından almıştı. Hatta hala bile videoları ve resimleri insanların sosyal sayfalarını süslüyor. 
Ayrıca Joker karakteriyle yansıttıkları o zekice düşünülmüş planlar ve yanında getirdiği o hoş aksiyon bizi büyük bir The Dark Knight hayranı yapmıştı. 
Dört sene büyük bekleyişin ardından bu kadar hayal kırıklığı beklemiyordum açıkçası. 

Nolan'da tatmin olmamış olsa gerek ; o kadar ünlü oyuncuya boğmuş ki filmi.Marion Cotillard , Anne Hathaway, Joseph Gordon-Lewitt  ve Tom Hardy. Bunlar kadroya yeni katılmış dört yepyeni yüz. Hepsi de birbirinden ünlü. Başrolde ki Bale haliyle pısmış kalmış filmde . Tom Hardy Bane karakteriyle pek bi yavan kalmış ; beklenen heyecanı yaratamamış. Değişik bir karakter yaratmaya çalışmışlar ama Bane'in hikayesi bizim eski Türk filmlerinde ki klişeleri bile geçememiş . 

Sıçmışlar batırmışlar desem yeridir .. He gitmişler IMDB' de The Dark Knight la aynı puanı vermişler ; evet 8.9 vermişler .
Benim bu filme puanım 6.2 dir . He öyle izlenir ama aksiyon izlemek için de 3 saat baş ağrısı çekmeye gerek yok. 

Hadin eyvallah. 

4

Yumruk

İnsan herşeyin kahramanı oluyor da , bir kendinin ki olamıyor. Akan göz yaşlarımı kimse durduramıyor. Herşeyin ötesinde sadece babama yazasım var . Bana güvenseydin herşey bambaşka olurdu! Şartlanmış hayatımıın koşulsuz satırlarında şuursuzca koşuşumun 25. yılındayım.
Beni herşeyin ötesinde gözlerimin ıslaklığından kurtaracak tek şey yine kendimken , başka şeyleri düşünmeden edemiyorum . Hayat organizması üzerinde ki asalak yaşama biçimimi sorgulamadan yoluma devam etmek ne kadar bana göre ! Hayatımızda ki izleri ne kadar süre taşıyoruz yada o izler ne kadar taşıyor bizi .. Viskiyi sevmem genetik mi ; yoksa buzların vücuduma yayydığı soğukluk mu genetik. ..  5 bira sonrasında yarım şişe viskinin sonundayım ; gözlerim şiş ama hesapladığım sebeplerden dolayı değil . Hayatımım bütün yorgunluğunu belli sebeplere borçluymuşçasına duygusallık kusuyorum . Bir rocky edasıyla acı yok , acı yok desemde göz yaşlarım öyle demiyor.  Sevdiğim herşey bir diş kıvamında kanal tedavisinie uğrarken hayatım dolgulardan ibaret.  Evet ; bugün dişçideydim .. Elimi tutacak birilerini tercih etsem de karnımda birleştiğim ellerimle hayatta ki bütün acılara karşı gelmek zorunda oldugumu anlatan dişçi de ..
Saat sabahın 5 ' ini gösterirken benim kafamda gecenin bir yarısını gösteriyordu. Ölmeden önce ki gece yarısı demek istemezdim ama öyle de değildi zaten . Kurtların kuzu olmadığı , viskinin şeker olduğu bir masaldı bu . Ötesinde gökyüzünün photoshopla çizmekti bulutları hayat. Hani herşeyi bi köşeye bırakıp içinizde ki nefreti boks eldivenlerine sığdırırsınız ya işte hayatta bazen öyle birşey . Yıllar boyunca çeneniziin sağ altına yediğiniz o sağlam kroşeyi düşünürsünüz. Peki Ne için ? ! Ne için ! ...
Ne kadar kroşe yersen ye attığın yumruk aynı yumruk ; tek farkı ne kadar isteyerek attığın .. Tutkulu bir yumruk Tanrıyı bile sarsabilir .... !!!
1

Suç mahalli

Biz ki milletin sekiştiği çam ağaçlarının gölgesinde aşk yaşayan nesiliz . Biz kii Tyrex'in alt atası , barbarların soyuyuz. Montaigne gökkuşağına tutunamadı , Einstein 'a küçük geldi enerji , Nietzsche sınırları zorladı .. Bir piç daha doğar mı derken biz doğduk. Şimdi ben bir cümle kurarım olmaz çünkü korkarım ; kim bilir birisi ileride dua yapmaya kalkacak bir ötekisi ata sözü ...
Sizin tövbe dediğiniz günahları biz yaşıyoruz size daha beylik laflar söyleyebilmek için .. Yok lan orası yalan ; günahtan keyif aldığımızdan diyeceğim o da yalan .. Şeklimize göre yaşıyoruz ; bir kek kalıbı değiliz nihayetinde ; ona göre günaha girelim .6 bira bir şişe sprite bir şişe kola ve bir şişe viski aldım bugün ; epi topu 13 euro ödedim hepsine = 30 tlcik.  Amına koduğumun dünyasını anlamış değilim ; bu alkol boku yaşadığım yerde keyif ve ucuz. Ama güzelim memleketimde günah ve pahalı. Arkadaş günahı bile bu kadar pahalıya satıyorlarsa siz düşünün sevap kaç para ?! Ben size böyle konuşuyorum da siz siktir edin beni ; hani takıp ne yapacaksın ; ne demiş bi abimiz tak açacaksın tak ..!..
Neyin kafasını yaşıyor lan bu geyiklerini ben de az yapmadım bizim arkadaşlarla ; vallahi 2 bira içtim abi ...
U2 fena girdi with or without you şarkısıyla ; kimisi hayatında domates olmadan yaşayamaz kimisi hıyar bense you diyorum . Öyle de bi libidom var. Oha çok benli bi yazı olmaya başladı , oysa ki ben benli bi kimse de değilim hani .
Ufaktan kaçayım ; dur lan mesaj verecektim alamayanlar için .
Suç mahallinde canlı kalıp masum olunur mu  ; prezervatiften olan çocuğun günahları sayılır mı !!
4

Kapasitesizlik

Acep biraz özlenilmişmiyimdir ; bilemedim . Yazarların girdiği yazamama tribi değil benim ki ; bildiğin yazmaya küsmek başka şeylerle barışmak. Neymiş ilham dediğimiz şey orospuymuş , yalnızlık pezevenk. Şimdi siz orospuyla prezervatifsiz ilişki olmaz da dersiniz. O zaman yazdıklarımı 3D gözlüklerle okumayı deneyin bakalım yine aynı zevki veriyor mu?! 
Keskin bi kalemim yok biliyorum , üstelik bir zenci yada köşe yazarı da değilim. Ayrıca belirtmeliyim ki ben ırkçı falan değilim ; ancak koyu tenli insanları betimlemede bir üşengeçlik ve kapasitesizliğe sahibim. Kapasitesizliğe sahip olabilmekte bambaşka bi olay ya neyse ... 
Şimdi oturup gogol kıvamında ispanya kralı olmak vardı yada o kapasiteye sahip olmak ... 
Gökyüzünü skip atan bir yağmur var buralarda ; performansı uzun ritmi istikrarlı ... 
Böyle yazıyorum ama gün içerisinde seks yapmışlığım da yok. Ters çağrışım yapıp kareköksel mesajlar veriyorum .  Hem uzatmayayım mesafeleri kısaltmayayım .. Bir delikten öteki deliğe kaç km var sanki ; hayat bir golf sahası ve ortada toptan bol birşey yok..  

Şimdi ben size "Ve" leri özelleştirseydim aklınıza ne gelirdi... Soru cevap oyunu oynayasım geldi ; tabi benim size ruh halimi betimlemem lazım ama öyle bir yağlıboya yok.. Pastel olur belki ama henüz yeterince eskimişliğim yok. 
Tantuni iyi giderdi şimdi ... 
1

This Means War


İki adam ve bir kadın... Bu aşk üçgeni karşımıza çok sıksada bu üçgeni enteresan yapan ikizkenar üçgen olması ve o iki ikiz kenarın ajan olması..
Tabi ki bu tarz filmler hayatınızın filmi olmaya aday filmler olamazlar ; o yüzden okumaya devam etmeden önce o beklentiyi kafanızdan tamamen silip atın.
"This Means War" ülkemiz de " İyi olan kazansın" adıyla vizyona girdi.
Yönetmenliğini McG yapıyor. McG aynı zamanda meşhur Supernatural dizisinin yapımcısı.
Başrollerde ise Warrior filminde yakından tanıdığımız Tom Hardy ,  Chris Peine , Reese Witherspoon ve Inglorious  Bastards filminin yıldızlarından Til Schweiger var.
Filmin konusu ise kısaca şöyle :
Birbiriyle çok yakın dost olan iki ajan aynı kıza aşık olur . Aralarında kız üstüne iddaaya girerler.  Bakalım kızı kim kapacaktır ; hangi ajanın numaraları işe yarayacaktır.

Bu filme puanım 10 üzerinden 6.2
Eğlenceli ve görseli iyi olarak nitelendiriyor ; iyi seyirler diliyorum .
0

Stockholm

İskandinavyanin baskenti , kuzeyin venedigi ve daha bir cok lakabiyla isvecin sozde guzel baskenti stockholm..
21-25 nisan arasi stockholm evarkadaslarla ufak bir gezi yaptik. Ucak biletleri tabiki en ucuzundan ryanair, konaklama ise 2 gece havaalani ve 2 gece hostel olarak tam ogrenci (capulcu-maceraci) isi.
Zaten gittigimizde bizi karsilayan soguk hava gezinin super olmayacaginin habercisiydi. Cesitli ic catismalarin getirdigi gereksiz sikintilardan bahsetmeyecegim. Stockholm birbirlerine baglanmis adalardan olusan siradan bir sehir.. Tabi stockholmu ozel yapan bazi seyler var ; ornegin bir cok muzesi olmasi , cevresinde binlerce ada olmasi , ikinci ana dilin ingilizce olmasi ve tabi ki adalari arasinda vapur turlari olmasi . Biz butcemizden dollayi meshur geyik etinden tadamadik , muzelerin hepsini gezemedik ve vapur turu yapamadik. Tabi bunda stockholmun fiyatlarinin yuksek olmasinin da etkisi buyuk. Yine de planladigimiz gibi vasa muzesini gezebildik ; hostu. Pahaliliktan bahsettim ; bunun yani sira para biriminin kron olmasina da deginmek istiyorum . 1 euro 9 kron olunca fiyatlar daha da yuksek gozukuyor insanin gozune . Neyse bi kerelik gormeye gidilecek birsehir. Oyle cok ozel bulmadim. Cektigim bazi resimleri de eklerim . Eyvallah
1

İnsan da eşşektir ...

İnsanlar da eşşektir aslında... Hep bişeyler taşırlar üstlerinde.. A ve B noktası bellidir ; tek sorun x bilinmeyenidir herhalde..
Taşımak dedik ; açalım bari. Kimi insan fazla sır saklayamaz ağır gelir kırar dilinin kemiğini  , kimisi fazla dert taşıyamaz kıyar canına , kimisi fazla malı mülkü taşıyamaz gökyüzüne döner burnu , sevgi ve ilgi de böyle işte.. Herkesin taşıyabileceği bir sınır vardır ; herkese farklı dozlarda vermeli , önce analiz edip öyle..
Tabi biz de müzik seti değiliz , azaltıp yükseltebileceğiniz bir ses düğmemiz yok .. Hal böyle olunca ya hep ya hiçe giriyor mesele . Neyse siz bakmayın bana ; benden bi bok olmaz...
Hayat güzel geçiyor ; iş güç derken takılıyoruz. Bu ara okul da tatil ; boyuna iş güç ... Bizim portekizli de dün dönmüş ; şu iş arkadaşı olan.
Yırtık pantolonu , saptal yürüyüşüyle toplantıdan içeri girdiğinde öğrendik dönmüş olduğunu ; tabi herkes içinden bu ne hal lan diye sormuştur kanımca. Bense hemen bir fikir ürettim ve onu Türkiye'ye Özgür Kız reklamı için transfer etmeyi düşündüm. Belki menajeri olarak iyi para koparabilirim turkcellden.
Neyse ben kaçar . Göte kapak bir ceza ödemesi var gidip şemsiyeyi açtırmam gerek. Haydin eyvallah.
He bu arada öptüm dilli falan. . .
0

Azdan Az ..

Azdan az çoktan çok gider diyerek sizi Kurtlar Vadisine sürüklemeyeceğim . Bu sözden dolayı yalnızlığı seviyorum belki de  ; mi acaba... Ev kuşu olmuşluğum var ; nitekim arkamda asılı çamaşırlar bilgisayarın yanında duran tabak , dağınık yatak , nutella , kül tablası ve müziğin ritminde titreyen 11 şişe içkinin betimlediği tek birşey var : ben...
Kıskanılacak bir durum yok ; kıskanılmayacak bir durum da ..
Saçlarım uzadı  ; klasik depresyondan çıkma yöntemi olarak makinayla kendim kessem mi diye düşünüyorum. Arada böyle riskler almayı sevsemde bu ara alasım yok. Çünkü uzun saçımı da kısa saçım kadar seviyorum. Sadece bu ara daha kemikli ve sert yüz ifademe kavuşasım var. Son 10 aydır suratımda değişmeyen tek şey bıyıklar ; bir uzun bir kısa olsalar da hep suratımdalar. Hem avantajları da var bıyıkların ; bulaştıkları viskiye yıllanmışlık tadı veriyorlar. Süt kokan bıyığı neyleyeyim ..
Aslında ben bir film ile ilgili yazacaktım ama kader bizi bu yazıya sürükledi. Yada fuck the destiny fuck the road make me a goat .. Tanrıyla uzun süredir konuşma fırsatım olmuyordu ; geçenlerde kısa ve öz öyle bir sohbet etmişliğimiz olsada yetmemişliği damağımda .
Hassiktir ...  Bu hafta beklediğim iki şey var ; biri bu akşam , diğeri pazar akşamı.. Bu akşam biz halı saha maçı yapacağız , pazar akşamı ise bir Kadıköy klasiği var . Belki o klasik hakkında başka bir post yazarım ; kim bilir ... Planlı yaşamayı sevmediğimi hep birlikte öğrendik ...
Düşünsene planlı programlı seviştiğimizi ; nerde kaldı ruh, nerde kaldı tutku. Saat 3 yönüne öpücük konduracağım şimdi ; kasıklarımı saniyede 2 kere hareket ettireceğim. Çok sistematik , çok rafine..
Daha pür , daha kutsal şeyler lazım bize. Bir kibrit çöpü gibi olmalıyız ; ne zaman ve kaç saniyede yanacağını bilmeden her seferinde daha fazla duman vermeliyiz..
Hop kayış koptu. Geri döndük . Dönmeler güzeldir ; hele taksimdekiler .. Her biri başka hikayelerle doludur .
Ufak geyiklerle mod değiştiriyoruz ; olur o kadar .. Tavuk göğsünde bile var o kadar kusur . Hem göğüs dedik ya , ben en çok altını sevdim . Altın diyince de gümüşü sevdiğim geldi aklıma . Ve ordan vampiri sevmek ve ordan kanı sevdiğim... Belki kana susadım şimdi belki de Tanrıya ...
Haydi eyvallah...
1

Scotch

Abuk subuk benzetmeler yapasım var  ; tabi sebebi bu hafta tükettiğim viskiden başka birşey değil . Johhny walk no more .. Kanımda biraz scotchluk ta var ne yalan söyleyeyim. Ne kadar aciz yaşıyormuşum eskiden ; votka iç sürün.. Viskiyle bu kadar birbirimize ısınacağımızı tahmin etmezdim. Hem raconu var içmesinin , hem de her içeceğe yar olmuyor bacak arası kale gibi...
-Neyse daldım gittim şuan... - Belki yazarım devam belki yazmam bakalım görelim...
6

Hop sabahı

İnsanlar sizin kırılıp kırılmayacağınızı düşünmeden abuk subuk konuşurlar ve sonra sözlerinize dikkat etmenizi beklerler ; evet çok adil.
Neyse siktir et hacı kırılan olmak kıran olmaktan iyidir derler.

Ben bu saatlerde uyanmam pek ; o yüzden keyfini çıkardım ve sabah sporunun ardından sıcak bir duş aldım. Az sonra ağzıma bir iki lokma bir şey atıp yola koyulacağım. Gerçi heyecanlı birşey yok ama ne yapalım , farklılık farklılıktır.

Sabah sabah gaz şarkımız gelsin.
.
1

Bilmiyorum

Uzun süredir gözlem yapmıyorum , yada yapıp kendi kendime seslendirmiyorum. Tanrı'ya seslerini duyurmak istercesine kahkaha atanlarla küçük mutluluklarını gözlerini kısarak yarattıkları gülümsemelerine saklayanları kıyaslamıyorum.
Bütün bunların sebebi kulaklığımı takıp tanıdık yabancı bir şarkı seçip son seste dinlememiş olmak olabilir. Hem ben hayatla o kadar kucak kucağa değilim. Yalnızlıktan kopmam da ona bağlanmam da eşdeğer tutkularda gerçekleşiyor.
Hem tutku demişken bedensel mi ruhsal mı bu tutku denen şey ; çözmeye çalışmadığım şeylerden biri diye kenara not ediyorum. Kim bilir belki iyice bayarsam onu da çözmeye çalışırım , ama şimdilik beni bu şekilde yeterince tatmin ediyor.
Bazen doğmak duş almak gibi ya da yatağın çarşaflarını değiştirmek gibi...
Müziği kulaklıktan dinlemeyi şu açıdan seviyorum ; hem yalnızlığımı paylaştırmıyor hem de müziğin ruhumdan başka yankılanıp gideceği sonsuz bir boşluk olmuyor.
Evet herzaman paylaşımcı olası gelmiyor insanın ; hele söz konusu özgürlük ve yalnızlık olunca. Kelepçemin tekini başka bir bilekle paylaşırmıydım yada kanadımın öteki tekini ..
Kuruyan dudaklar çok konuşanın aksine çok düşünenin sembolüdür ... Hem her dudak her ruha yakışmıyor ya neyse ...
Karanlığın o iddaalı hükümdarlığı mı cezbediyor beni yoksa ışığın tek başına o cesur baş kaldırışı mı  ? bunu da bilmiyorum.. Oysa bilmediğim ne çok şey varmış benim diyesim varken diyemem ; çünkü hem karanlıktan hem de ışıktan bir parça taşıyorum. Velhasıl gel gelelim ki benden ne hükümdar olur ne de hükümdara karşı çıkacak bir cesur. Çünkü ikisinide olabilmek için çarklarda yer almak gerekir .. Bu konuşma nereye gidiyor bende bilmiyorum.
Yazının başlığını henüz yazmadım ama böyle giderse bilmiyorum yazacağım. Hem belki sevişiriz şimdi hem belki ölürüz hem belki yaşarız.. Arası olmasın zamanın , yarası olmasın ruhun, yarısı olmasın kalbin ... Susması olmasın susmaların...
2

Midnight In Paris


"Biz eski zamanların adamıyız." lafını çok severim ; siz de sever misiniz ? Hani biraz eski zamanlarda yaşasak içimizde ki potansiyeli kullanabileceğimize inanırız ; daha mutlu bir hayat ve daha tutkulu aşklar yaşayacağımıza..
İşte Midnight In Paris filmi tam da bunu anlatıyor.
Bugün yaşadığınız duygularla geçmişte yaşama ihtimaliniz olan duyguları karşılaştırabilme fırsatınız olsaydı ; nasıl olurdu ...

Hemingway'i , Picasso'yu , Dali'yi ve daha birçok değerli sanatçıyı o kadar hoş bir üslupla karşımıza çıkarmışlar ki filmi izledikten sonra kültür manyağı olası geliyor insanın.

Film aynı zamanda birbirine uyumsuz bir çiftin toplumsal birlikteliğine de yer veriyor. Tabi filmin adını göz önüne alırsak ; Paris gerçekten çok güzel betimlenmiş ; eğer imkanım olsaydı bir şehir yapmak isterdim ... Bunun üstüne başka bi postta yazarım kısmetse.
Neyse gelelim filmin bilgilerine.

Yönetmen :Woody Allen
Başrollerde : Owen Wilson , Rachel McAdams ve Marion Cotillard

Unutmadan filme puanımı vereyim : 10 üzerinden 7.8

Ve gitmeden önce filmden alıntı bir iki replik paylaşmak istiyorum.

Man Ray: A man in love with a woman from a different era. I see a photograph!

Luis Buñuel: I see a film!
Gil: I see insurmountable problem!
Salvador Dalí: I see rhinoceros!



Adriana: I can never decide whether Paris is more beautiful by day or by night.
Gil: No, you can't, you couldn't pick one. I mean I can give you a checkmate argument for each side. You know, I sometimes think, how is anyone ever gonna come up with a book, or a painting, or a symphony, or a sculpture that can compete with a great city. You can't. Because you look around and every street, every boulevard, is its own special art form and when you think that in the cold, violent, meaningless universe that Paris exists, these lights, I mean come on, there's nothing happening on Jupiter or Neptune, but from way out in space you can see these lights, the cafés, people drinking and singing. For all we know, Paris is the hottest spot in the universe.


Ve gelelim en sevdiğim repliğe...


Gil: Hi Mr. Hemingway.
Ernest Hemingway: The assignment was to take the hill. There were four of us, five if you counted Vicente, but he had lost his hand when a grenade went off and couldn't fight as could when I first met him. And he was young and brave, and the hill was soggy from days of rain. And it sloped down toward a road and there were many German soldiers on the road. And the idea was to aim for the first group, and if our aim was true we could delay them.
Gil: Were you scared?
Ernest Hemingway: Of what?
Gil: Of getting killed.
Ernest Hemingway: You'll never write well if you fear dying. Do you?
Gil: Yeah, I do. I'd say probably, might be my greatest fear actually.
Ernest Hemingway: It's something all men before you have done, all men will do.
Gil: I know, I know.
Ernest Hemingway: Have you ever made love to a truly great woman?
Gil: Actually, my fiancé is pretty sexy.
Ernest Hemingway: And when you make love to her you feel true and beautiful passion. And you for at least that moment lose your fear of death.
Gil: No, that doesn't happen.
Ernest Hemingway: I believe that love that is true and real creates a respite from death. All cowardice comes from not loving, or not loving well, which is the same thing. And when the man who is brave and true looks death squarely in the face like some rhino hunters I know, or Belmonte, who's truly brave. It is because they love with sufficient passion to push death out of their minds, until the return that it does to all men. And then you must make really good love again. Think about it.
0

Yalan Dünya

Uzun oldu yazmayalı ; lâkin sebebi postumuzun başlığıdır...
Yalan dünya dönmeye devam ediyor. Ayrıca öyle  bir dizi çıkarmışlar piyasaya ; Gülse Birsel'in kalemini severiz , yaratıcı insanı severiz nihayetinde .
Karakterleri iyi oturtmuşlar , senaryolara çok özenilmemiş ama ne yapalım biz fast foodçu bir ülkeyiz... Karakter esprilerinin yanı sıra atıfta bulunarak yapılan espriler daha bi güldürüyor sanki .
Neyse lan yalan dünya işte hoş dizi izlettiriyor kendini ; hatta cuma olsa da izlesek diyoruz gurbet ellerde.
Zaten dergi yazarı değil de blog yazarı olmamız da ki amaç bu ; ..kerler üslubu falan .. Öyle oynak kelimeleri sevmiyoruz biz ..
Gülse Birsel'e teşekkürlerimizi sunuyor başarılarının devamını diliyoruz.
Ayrıca Yalan Dünya dizisinde karşımıza çıkan Bülent Ünal'a hoş şarkıları için teşekkür ediyor ve ondan bir şarkı paylaşıp kaçıyorum . Adios -- Adiii-ooos

1

Kısa Metraj

Hikayelerin nasil basladigindan cok nasil bittigi mi kaliyor akillarda ; merak konusu ... Yine oturup bu hikayelerden birinin sonuna geldik ; mümkün oldugunca tatli bitmesini bekliyordum tatli derken tatli aci demek istedim ama ; neyse diyip geciyorum.
Misinalarda bogulasi geliyor insanin ,
Havaya sarilmis bir balığa inat....
İçimde ki siniri son ses mp3 player yardımıyla kulaklarımdan ve onlara eşlik eden ses tellerimden çıkartıyorum ; yol kısalıyor , hayat kısalıyor bazen ..
Siz hiç komşunuzun çiçeklerine baktınız mı ; sonra o çiçeklere bağlandınız mı ...
Kısa metraj enfes bir filmdi bu ; tek eksiği biraz özveri ...
Kabuğumuzdan bu kadar çıktığımız yeter ; vurgun yemeden dönmeli artık...
Başka bir hayatta başka bir şekilde ...
2

Yasak



Yasak insanlardan başlayıp yasak duygular ve yasak ilişkilerle devam edip bir sürü yasak söyleyebilirim size. Bu yasaklar bizi daha iyi insanlar mı yapıyor yoksa daha mı kötü ; bilemeyiz.Aslında etkisi çok az diyebiliriz çünkü yasakların bizi durdurabilme şansı yüzde yüz değil . 
Neyse bizde oturduk yasak birşeye bulaştık ; heyecanından falan değil . . Bir de bu işin şu yanı var ; bu yasak toplumsal dinsel veyahut kanunsal olarak yasak olduğundan değil yasak demem , bensel bir yasak olduğu için yasak. 
Neyse heyecandan değil diyordum ; evet heyecandan değil .. Hayatınızda kontrol edemediğiniz dişliler arasında yuvarlanan değerli insanlar vardır ; ne zaman kimi niye o dişlilerin arasından çekeceğinizi bilemezsiniz. 
Bir Istanbul dönüşü sekteye uğramış duygularımı başkasının dolduracağını düşünmezdim . Aşk yada sevgiden bahsetmiyorum burda. Öyle bir duygu yok ortada. 
Değer vermek , aslında değer vermekte sevmektir. Yani biz bütün dostlarımızı seviyoruz. O da bir dost ; belki birazcık ötesi. 
Hacı ortada bişey yok  sadece arkadaşız diyesim geldi. 
Güzel şeyler yaşadık.. 1 ay sonra bitmesi gerekecekti , teknik aksaklıklar yüzünden şimdi bitti. Belli başlı hatalara tahammülüm yok ; üstelik bunlar hata değilde suistimalse . Hatta beni uzaklaştırmak için kasıt bile olabilir. 

Kimse bilmeyecek , kimse duymayacak ; buğulu bir film sahnesi gibi kalacak aklımızda ve evrenin karanlık boşluğunda kaybolacak.. Hoppa

2

Kaç Işık yılı !?

Bir Ocak ayının ikinci çeyreğini avucumun kenarına yapışan simit susamlarını kuşlara atarak geçiriyorum ; bazen paylaşmak kadar paylaştığınız şeyin küçüklüğü takılır kafanıza..
Bir kadın çıkıp gelse kapınıza saçları önünde gözleri kirişte ; kapı mıdır sizi kararsız bırakan ?! Başka yer ve zamanlar yaratırken kalbinizin kara deliklerinde ; kaç kez küflendi , kurtlandı duygularınız.. Biz hep sığ ve kompleksli düşündük : nerden emin olabildik ki martıların attığımız balıkları , ekmekleri aradığından... Ya sadece buldukları için arıyorlarsa...
Bacasından çıkan dumanların üstünde seyahat ederken altlarından kayan gökyüzünü seyrediyordu ; geminin kokusu genzini yaksada kuşların yürüyüşü suratında ki tebessümün orda kalmasını sağlıyordu.
Anagramatik düzende hayata yaklaştığında insan çok hoş bulduğu şeyleri boş bulmaya başlıyor yada çirkin... Ya mesafeler ; ya mesafeler !? diye sorası gelmiyor mu insanın .. Hani hiç sevmediğimiz şu mesafeler ..
Kaç adımız birbirimize ..
Kaç km umutlar...
Kaç kadem hayat...
Kaç deniz mili rüyalar...
Kaç ayak ihanetler...
Kaç yard ana rahmi...
Kaç parmak bir bebeğin yüreği...
Kaç arşın Tanrı...
Kaç punto sevgi kelimeleri..
Kaç kulaç nefretler...
Ve kaç ışık yılı ölüm...

Siz kaçın , kaçtıkça sevilir Tanrı kaçtıkça sevilir herşey...
3

Evin Kuzey kısmı

Burnumun tıkanıklığıyla gökyüzünün tıkanıklığı aynı güne denk geldi. Neyse sövmeyeceğim.
Poposunu klozete yerleştirmiş kabız bir insan moduyla kendimi eve yerleştirdim. Çıkasım yok ; varımsı yok .  Kuzey Güney'in 17 . bölümü internete düşmüş ; bizim el izlemez mi! Uzun süredir, Handan hanım karakteri gibi gerici bir karakterle karşılaşmamıştım ; insanın yolda görse dövesi geliyor . Ve tabi kuzey karakteri ; uzun süredir böyle benimseyip sevmedik bir karakteri. Kuzeydir , candır. Eyvallah.

Kıvanç Tatlıtuğ'u sevmememe rağmen bu durum böyle.
Neyse ne.
İstanbuldan döneli 1 buçuk hafta oldu. Depresif damarlarım aktifleşti falan.

 Ne kadar güçlü olursan ol bir çizik yeter öldürmeye.