SlideShow

0

Gitmek


Zıt kavramlar birbirlerini yaratır; hiç kimse kalmasaydı gidenler de olmazdı. Bütün kavramları ele alamayacağım maalesef; bugün gıtmek ve kalmak arasına hamak gereceğim. Beklentinizin aksine ilişkisel gitmekler değil konumuz.
Nevada'nın Mojave çölünde son hız giden o sarı otobüsün içinde en arka camdan dışarı baktığınızda göreceğiniz tek şey toz toprak; bu önermeyle ne kadar kal diyor gibi gözüksemde aslında diyemiyorum. Çünkü çölün ortasında zaman bizi kelimenin tam anlamıyla tüketir. Zaman aslında Güneş'in kız kardeşi susuzluğun amca oğlu ve benimse fuck buddy'imdir. Demem o ki asıl önemli olan eylem değil eylemin içinde ki detaylar. Nasıl gittiğinin önemi yok giden gitmiştir gibi beylik sözler edenler toplumsal ihtiyaç kredisi çekme eyleminde bulunanlardır. Gitmek kaçınılmaz bir eylem; o yüzden herşeyden çok asıl önemli olan nasıl gittiğinizdir. Arkasına bakmadan gitmek, üstüne basıp gitmek, gözü arkada gitmek, sözü arkada gitmek, siki elinde gitmek, kalbi elinde gitmek , midesi ağzında gitmek, topukları götünde gitmek, gözü yaşlı gitmek vs vs. 
Oysa zamana yaymalı gitmeyi; geçmişin zehirli dikenlerini hissede hissede  yavaş yavaş çıkartmalı tenimizden. 
Benim hayalimde ki gitmekse şöyle aslında: 
Siyah Mustang Eleanor'uma atlayıp 1. viteste bağıran hayallerimin sesini 5.vitese alarak anında kısıp kanımda ki zehirden yaptığım o alkol şişesini ağzıma dayayarak Death Valley'e son gaz basmak. 



Source of images: https://www.deviantart.com/ivanandreevich/art/Mojave-Desert-160397001
https://www.deviantart.com/nymphantom/art/mustang-WonB-326603045
0

Keko

Arada öyle egzantirik kelimeler kullansam da ben çok cafcaflı biri değilim. Buralarda edebi takıldığıma bakmayın; gerçek hayatta bazı anları saymazsak gayet tek düzeyı düze düze konuşurum; erkek ortamında ağzımdan argo eksik olmazken bir bayan olunca şıp olurum bi güzel. Herşeye rağmen dilime pelesenk olmuş o müthiş pezevenk kelime 'Keko'. Bizim ailenin vazgeçilmezlerinden biri desem yalan olmaz sanırım. Kelimenin anlamı hakkında pek bi bilgim olmasa da bizim için 'şaban, ufaktan aptal' ın yumuşatılmış versiyonudur . Çok severiz. Keko musun biradeer..

Ben de bunu kendime soruyordum az önce. Ulan ben Oğuzhan Koç , İdo tatlıses , Çağatay Akman falan dinliyorum. O değil Ediz bile dinledim laan. (Yanına yanına al beni yanına )
Kendime soruyorum keko muyum lan ben.

Reklam arası:
Bizim iş arkadaşlarından biri elinde ufak bi çamaşır leğeniyle geldi çocuklar gibi sevinerek eski kağıt çöp kutusu buldum dedi. Evet çok abzürt.

Neyse ben soracağımı sordum ve kaçıyorum. Aslında benim keko olduğumu en çok belli eden şarkı ise İsmail Yk dinlemiş olmamdır Nokta. Kimse bozulmasın; bu bir özeleştiri yazısıdır. Sizin dinliyor olmanız keko olmanıza neden olmaz bu denklem sadece benim için geçerli.
0

Sikip Tuesday


Skip the Tuesday gibi bir durum oldu yapacak birşey yok maalesef. Bugün siktiri boktan başlayan haftaya ve sabaha rağmen kendime geleceğim.Ve buna en çok yardım edecek kişi Jack Savoretti olacak. Hatta şuracığa ekleyeyim en sevdiğim şarkısını...
Whiskey Tango


Haftam şarkının dediği gibi şöyle başladı :

The poison of sadness
The breaking of the heart

Ama şu hale gelmek üzere :

Whiskey tango
From the top
I will blow your mind
I just can't stop

Ve aslında at the end :

I'm a liar
I'm a thief

Yeni projeden mi, Türkiye'den yeni dönmüş olmamdan mı yoksa hiç sebebsiz ben olmamdan mı bilemediğim saçma bir dönemdeyim. Depresyon diyemeyeceğim de açlık dönemindeyim sanırım. Hedonizmin musluklarına ağzımı dayayıp kana kana içesim olan bir döneme girdim yine; hani Maldivler'de altın sarısı saçlarını altın sarısı kumlardan ayırt edemeden güneşin bile giremediği en karanlık köşelere bütün tutkularımla ilerlesem . . . Ruhunun aynası olduğunu sandığım bedeninde kendimi kaybetsem ! Sen yine Tanrı yerine beni suçlayacaksın.. Çirkin ruhlara en güzel bedenleri veren Tanrı değil mi; ve bizi en orospu hayallerde tutsak eden ! 
Ah yine de seviyorum bu dengesizliği . Çokta sikimde değil desem yalan olur; bugün ilk insan gibi gördüğüm en güzel kadına taparken yarın spontane bir düşünceyle bütün haremimi terkedebilirim.
At üstünde kanlı gökyüzüne koşan, güneş tutulmalarından hayalleri karanlıkta kalan, açık arttırmayla ruhunu şeytana satan ve belki de kalbinin kirpiklerini ıslatanım ben.. Aslında hem hepsi hem de hiçbiriyim...

I've been falling for the day 
Like I'm falling for the night 
Running from the darkness 
Till I'm running from the light

                                                    Source of image:https://www.deviantart.com/antryg-a-silicon-sky/art/Laphroaig-18-141416724
0

Complicated monday mode


Bu hafta bir değişiklik yapıp her gün bir yazı yazmaya çalışacağım. Dünle bugün arasına mevsimsel farklılıklar sığdırdıysam da içim yinede daralıyor. Sanırım ironi en çok böyle zamanlarda çarpıyor insanı. Ruhumda güzel bir melankoli var, sonbahar yağmurundan hallice. Hafif heyecanlıyım; üstüme atılmış ölü toprağının dekorları sarı yapraklar titriyor heyecanımdan. Bir durup soluklanasım var; neye yarar, oksijen yaramıyor bana. Gökyüzünün çocuğuyum ben atmosfer sizin olsun. Hem en çok yere çakılmayı severim ben; Tanrısal çekimlerin aksine hayvansal çekimler sarar bedenimi. Hiç utanmam düşüncelerimden; bir katilin parkasını geçirdiğimde üstüme saklanırım senin gölgelerinden. Dudaklarımın arasına yakışan sigara kadar da ruhuma dumanı yakışır aslında. Görüpte hissedemediğin bir çok şeyin üstünden mario misali atlarken topladığın altınlar seni sonuca götürmez. Bir oyunun tadını almak istiyorsan içine girmelisin; ölmeden tadını alabileceğini sanmıyorum. Hayatta da bir kaç kere Game Over yazısını üstümüze geçirmeliyiz. Değişik bir pazartesinden saygılar ve sevgiler.


Source of Image:https://www.deviantart.com/adnrey/art/Chess-king-65661133
0

Alıntı - Kurt

Evet, ben arada kitapta okuyorum. Eskiye nazaran daha az okuyor olsam da hala fırsat buldukça okuyorum. Geçenlerde sohbetiyle bende güzel ve melankolik ruhların neslinin tükenmemiş olmasının umudunu yeşerten kişinin tavsiyesiyle Hermann Hesse'nin Bozkırkurdu adlı kitabına başladım. Kitabın orjinal adı : Steppenwolf. Kitabı henüz bitirmediğim için fazla detaya girmeyeceğim ama okuduğum sayfalar arasında güzel bir paragrafa rastladım ve sizinle paylaşmak istedim.


'' Gerçekte çekilen acılardan gurur duymak gerekir, her acı bize yüksek bir aşamada bulunduğumuzu anımsatır.' Ne ilginç, değil mi! Nietzsche'den seksen yıl önce söylenmiş! Ama benim size göstereceğim cümle bu değil, bekleyin bir dakika - işte buldum. Okuyorum: 'İnsanların büyük çoğunluğu yüzmeyi öğrenmeden yüzmek istemez.' Ne anlamlı bir söz, değil mi? Yüzmek istememeleri doğal, çünkü karada yaşamak için yaratılmışlar, suda değil. Ve düşünmek istememeleri de doğal, çünkü yaşamak için yaratılmışlar, düşünmek için değil! Evet, kim düşünürse, kim düşünmeyi kendisi için temel uğraş yaparsa, bunda ileri bir noktaya ulaşabilir; ne var ki, karayla suyu değiş tokuş etmiştir böyle biri ve bir gün gelir suda boğulur." '
Fazla söze gerek yok sanırım.
0

FB-Benfica


Dananın kuyruğuna geldik artık; tarih 14 Ağustos 2018'i yani Fenerbahçe-Benfica maçını ayağımıza getirdi. Az buz değil tam tamına 10 yıl oldu Fenerbahçe şampiyonlar ligine gitmeyeli...  Sanırım bu hem Fenerbahçe hem de ülke için büyük bir utanç. Futbolun önde gelen bir vitrin olduğunu düşünürsek biz vitrin dışında ki ciğerci kedi kıvamındayız.
Futbolcularımızın bu maçı kazanacaklarına dair inançları az görünsede taraftar yıllar sonra kenetlenmiş durumda. Bu kenetlenmişlik oyuncuların hırsında ve isteğinde gözlemleniyor. İnanmak başarmanın yarısıymış derler ama bugün istemek başarmanın yarısıdır. Eğer bugün elimizde ki imkansızlıklara rağmen kadroda ki ruhsuzları(Giulaino,Dirar vs.) banka oturtabilirsek bir şansımız var. Uzun yıllar sonra ilk defa tomurcuk düştü bu taraftarın gönlüne ve umarım çabuk solmaz.
Türkiye saatiyle 21.00 da başlayacak olan maç maalesef D Smart kanalından yayınlanacak. Onun dışında internette düşük kalite illegal yayın bulmak mümkün.
Benim için ideal Fenerbahçe ilk 11'i şu şekilde:

Volkan
Isla Yiğithan Skertel Hasan Ali Kaldırım(HAK)
Souza Eljif
Barış Mehmet Ekici Valbuena
Ayew

Yiğithan yerine maalesef Neustadter oynayacak ama ne yapalım hayallerle gerçekler bir türlü tutmuyor. Herşeye rağmen bu akşam gönlümüz sarı lacivert.

0

Runaway Bride Dollar


Şimdi benim Almanya'da yaşadığımı okuyanlar zaten biliyor ama okumayanlar için bi daha söylemiş olduk. Daha eski okuyanlarsa Almanya'ya ilk geldiğim zamanları bilir. Yani ben Almanya'da doğup büyümüş jenerasyondan değilim. Bilakis İstanbul'un arka mahallelerinde usülüyle raconları öğrenip üniversite için yurtdışına kapak atmış biriyim. Ne kadar politikayla haşır neşir olmasam da son dönemde buralarda ki konsoloslukları tavaf etmişlim doğrudur. Sonuca etkisi oldu mu pek sanmıyorum. Velhasıl ben arasıra böyle memleket ve aile aşkıyla tutuşur dururum ve kafamda acaba dönsem mi planı yaparım. Memleket bu ya; sen misin lan kodumun düşüneni der gibi bam diye yapar bişey. Bu sefer yaptığı zaten malum. TL' nin değeri burada götünüzü sileceğiniz zımpara kıvamında ki tuvalet kağıdıyla eş değer oldu.. Biraz kapitalist ve bencil biri olsam üzülsem mi sevinsem mi durumuna çok uygunum ama şu an sadece üzülüyorum. Burada kazanıp orada bozdurup harcayacağım eurolara sokayım efenim. Hal böyle olunca memlekete  daha sık gelip sıcak para sokasım geliyor ki benim sokacağım sıcak paradan bi poh olmaz. Onların doları eurosu varsa bizim Tanrımız var, rakımız var ,aga nigi naga nigimiz var; tecavüzcümüz var abazamız var.. Bize has o kadar çok şeyimiz var ki; anlatamam. Zaten anlatmaya da gerek yok. Bugünlerde bilmem kaçıncı dünya ülkesi olmayı iyice iliklerimizde hissederken gerek iç politikayı gerek dış politikayı kesinlikle suçlayabiliriz. Ama dış güçleri bu denli suçlayan kesime soruyorum; biz değil miyiz Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti. Kim bizi dış mecralara bu kadar bağımlı hale getirdi ! Bizi bağımsızlığımızdan eden iç ve dış bütün etkenlere yazıklar olsun.
Utandık; döviz kuru utanç katsayımızla doğru orantılı.