SlideShow

0

20 Kasım 19 Gündem

O zaman biraz da gündem.
Gündeme dair pek yazmasamda arada yazasım tabi ki oluyor. Bugünkü yazı bir kaç başlıktan oluşacak; saygılar sevgiler.


1. Jeffrey Epstein

Tam adı Jeffrey Edward Epstein  olan Jeffrey'in hayat hikayesi bir 5 sene içerisinde film olursa pek şaşıracağımı sanmıyorum. İş hayatına öğretmenlikle başlayıp oradan bankacılık sektörüne atılan ve kısa sayılacak bir sürede multimilyonerliğe uğraşmış olan Jeffrey'i multimilyonerlik vasfı kesmemiş ola ki kendisine pedofili ve tacizci lakabını öngörmüş.
Acaba multimilyoner olduktan sonra mı böyle olmuş yoksa çok önceden beri böyle olduğu için mi ilk başlarda öğretmenliği seçmiş.  Tabi bunlar çok kişisel sorular; burada bir Mind Hunter dizisi çevirmediğimiz için ve ellerimizdeki kaynakların yetersizliğinden dolayı sağlıklı bir analiz yapamıyoruz.
Velhasıl gelelim  Jeffrey Epstein ile ilgili gündeme; kendisi en son olarak 9 Temmuz 2019'da 36 kız çocuğuna tacizden dolayı tutuklanmış. Akabininde hapishanede geçirdiği 1 ay sonunda 10 Ağustos 2019 tarihinde hayatına son vermiş. Bugünse başarıyla sonuçlanan intiharın aslında hapishane gardiyanlarının ihmali yada göz yumması ortaya çıktı. Daha önce intihara kalkışan Epstein'ı her yarım saatte bir kontrol etmesi gereken gardiyanlar görevlerini yerine getirmediklerinden dolayı FBI tarafından soruşturmaya alınmış.
Suçunu kabul etmeyen Epstein gerçekleri beraberinde götürmüştür.
Eğer multimilyoner olmasa ölümünden 3 ay sonra bu kadar derine inilir miydi; kesinlikle hayır. Günümüzde zengin bir tecavüzcü olmak fakir bir peygamber olmaktan daha yararlı olabilir.


2. Emilia Clarke ve çıplaklık

Namı diğer Khaleesi, Game of Thrones dizisinin ilk sezonlarında çıplak rol aldığı sahnelerden bahsetti. O zamanlar 23 yaşında olan Clarke 10 yıl sonra o sahnelerden önce ağladığını ve tabiri caizse mahalle baskısıyla o rolleri canlandırmak zorunda bırakıldı. E be yavrum 5. sezona kadar herkes için sıradan çıplak bir kadındın; sonradan Khaleesinin çıplak hali oldun. Yanlış anlama ama aklımızda kalan bir çıplaklık varsa o da Missandei'nin sahnesidir.
Emilia'cım seni sempatikliğinden dolayı seviyorduk ama bu tür gecikmiş reklam kokan açıklamalar senin yarattığın imajı eminim ki yıkar geçer. Ayrıca Emiliacığımız, Jason Mamoa'nın kendisine o sahneler konusunda çok yardımcı olduğunu söylemiş. Jason Mamoa'yı tanımam ama kendisinin şöyle bir açıklaması var: 'But as far as sci-fi and fantasy, I love that genre because there are so many things you can do, like rip someone’s tongue out of their throat and get away with it and rape beautiful women,'.
Biraz ağır bir açıklama olmuş sanki; sapioseksüellerin ve feministlerin Jason'dan hoşlanmayacağı kesin.


1

Paranoya

Hersey paranoyayla baslar aslinda ve paranoya tesadüflerle. Iyi olmakla kötü olmak arasinda ki ince ayrimlarin üstünde gezmek elektrik tellerine paralel giden trenin üstünde dans etmeye benzer. Bir bakima Schrödingerin evcil sevgilisinizdir. Hep öyleydik veya öyleyiz ama bunun farkina varip farkinda kaldiginiz süreler o kadar az ki.

Jeux D'enfance filminde ki su replige kafamin takilacagini hic sanmazdim aslinda(sanmamayi umardim)

" No, actuall i am wrong. It began a little earlier with a disgusting, meanless word like ...

- Metastasis...

Cuma günümden beri kafamda yankilanan anlamsiz siktiri boktan kelime.

Tabi ki pozitifim; bugün daha az google kullansaydim daha pozitif kalabilirdim.
Henüz kesin birsey yok; ben olmadigina inaniyorum. Bütün dertlerin kacistigi dönemdeyiz; saglik öyle bir sorun ki sorunlarin en korkuncu ormanlarin krali. Diger bütün sorunlar saklanacak yer ariyor kendine.
Hem böyle seyleri kimseyle acik acik konusamiyorsun; anlatamiyorsun korkularini yada düsüncelerini. Uzagindakiler cok uzak yakindakiler cok icinde oluyor. Öyle bir mesafe olmali ki aranizda duyguyla mantigin harmanlastigi göz temasinizda sizi anlayacak. Almost yok öyle bir mesafe.
Icimde ki his tabiki iyi yönde; onun disinda da bir gercek var ki ben hep savasciydim. Eger bir savas olacaksa da bu kesinlikle en sertlerinden ve benim kazanacagim biri olacak.
Tanrinin benim kalemimden bu kadar kolay kurtarabilecegini sanmiyorum.

04.11.2019



Beklemeye devam; hersey cok güzel olacak tabi ki...

0

Özele girer gibi

Bazen tribe girip ulan çok özelime girmiyim diyorum. Sonra dönüp son 8 yılda blogta paylaştıklarıma bakıyorum ve diyorum ki 'Özelimi kaldı ak' .
Bugünün adı Lola Marsh aslında ne güzel isim lan öyle o; okurken bile bir bahar geçiyor insanın içinden. Ve sonra You re mine şarkısını dinliyorsun hem bahar hem son aslında hepsi bir nevi bahar. Dün geceyi erken saatlerde evde bitirme planları yapsamda yine başaramadım. Neyse artık gece mesaileriyle gündüz mesailerini birleştirmeye alıştık. Almost 32 yıllık hayatımın içinde hayatımın kadını olabilecek tek insanla ayrılmamızın üstünden 5 ay geçti o  5 ay içerisinde en fazla 2 geceye sığan insanlarda geçti tabi haliyle. Son 2 aydır çok içime kapalıyken o nadir çiçekler gibi bir anda çok açıldım yeniden. Her gün bir sürü insanla tanışıp sonuna kadar sosyalleşiyorum; şu aralar hoşuma gidiyor ama bu sürekli süre gelen bir durum değil. Gün geliyor yabani oluyor gün geliyor güller saçıyorum. Biseksüel polar bir ayıya benzetiyorum kendimi. Evet ben saçma kelime oyunlarını seviyorum; bakıyorum da dikkatinden kaçmıyor hiçbir şey. Hiçbir niye birleşik yazılıyor lan bu kadar abukluk olur mu ve bu kadar ironiklik; ya birsindir ya hiç.. Hiçbir kelimesi sen ve ben gibi aslında; beraberken bir hiç ayrıyken sadece bir... İkinin bir olduğu yer aslında yine bir hiç...
Yine konulardan sapıyorum.
Dün gece arkadaşın çalıştığı barda bir kıza hızlı bir yanlama yapıp telefon numarasız bir kapanışa ulaştıktan sonra bizim Jonniyle oturduk,  Jonni çat pat türkçe bilen alman bir kız. Kafası kendinden bile güzeldi o yüzden abuk subuk felsefeye bağladı. Benim de bu ara hiç felsefe yapasım yok; en azından geceleri. Kendisi bana benim için neyin önemli olduğunu sordu; çok klasik bir cevap verdim:aile. Gelecekte kuracağım aile falan değil sadece annem ve babam. Onun dışında başka bir cevabım yoktu ki hala yok. Onun cevabı inanç; incil. Ne istediğimi bilmediğimi biliyordum ama benim için neredeyse hiçbir şeyin öneminin olmadığını bilmiyordum.
Benim için ne önemli olabilir ki; ya da senin için önemli olan ne var ? Aydınlat beni; bugün çok karanlıktayım en azından gündüzleri. Geceleri yine aydınlanacağım alkolle yanan mumların altında.

Şu an homeoffice modundayım sağımda teras manzaram. Ahanda bu da fotoğrafı.


0

Ortaya saçmasapan


Ah üleyn. Ekim ayı adet geçirince benimde hormonlarım yerinde sayamıyor; hal böyle olunca iş yerinde  son saatimi hormonsuz abazalıklarla dolduruyorum. Evet bir şarkının ırzına geçebilme potansiyelim var şu an yada gökyüzüne çığlıklar atıp bulutları kırbaçlama potansiyeli de olabilir. He tabi biblo gibi bir karşı cinse de hayır demem neyse o kısmı siktir edelim şimdilik.
İş nedeniyle yaklaşık 9 aydır haftanın 3 gününü başka şehirde müşteri şirketin ofisinde geçiriyorum yani iş ofisiyle otel odası arasında geçiyor haftamın 3 günü. İlla otel olmak zorunda değil tabi; duruma göre Airbnb kafasına da girmiyor değilim. Otel odaları hormonlara iyi gelmediği gibi duygularında ağzına sıçmıyor değil. Hem sevişmeyeceksek niye otele gidiyoruz demi; evet bu bir alt kültürdür. Nasıl bir toplumdan geliyorsam artık oteli sevişmekten başka bir şeyle bağdaştıramıyorum. Bak bu yalan oldu birde John Cusack'lı 1408 filmi var; pek bi severim. İzlemediysen bu gece izleyebilirsin yada yarın gece. Hem kış geliyor yakında;  uzun geceler bizi bekler hemide apandissiz geceler. Ebet apandisimi aldılar; dilimden sonra en sevdiğim organı. :| Evet çok nays bir durum. Nays kelimesini severdim ben şimdilerde safe kelimesini seviyorum. Bana sevdiren aşifteye sevgiler saygılar; kendisi çadır komşum olur. Yalnız kelimeyi sevmiyorum aslında ama söyleyiş tarzını seviyorum şuraya sesli not düşebilsek ne güzel olurdu. Ağzımı yamultup yaydıktan sonra kalın tonla söylüyorum : Seaayyyff. Çok kasmayın kendinizi; inkilizce yetenek işi :|
Üleyn yazıya hala şarkı bulamadım; bu ara youtube keşiflerim en alt seviyede. Farkındayım konudan konuya atlıyorum zıp zıp. Kanadımı kıramadılar daha ondan dolayı zıp zıp; kanatlarla uçuluyor biliyorum beni düzeltmene gerek yok bence; insan çuvaldızı önce kendine sokmalı.
Şarkıyı bulamadığım sürece kafanın üstündeki pembe filleri terketmeyeceğim. Nede olsa bu bir takım oyunu. Takım dedim de benim takım uyumum çok azmış ya; hep öylemiydi hatırlamıyorum ama kendimi ait hissetmiş olduğum şeyler olmadığı için sololuğu takıma göre daha çok tercih ediyorum. He ille de kaşınıyosanız gelir lideriniz olurum. Yalnız çok sertimdir; benden iyi diktatör olur muydu bilmiyorum ama sizden iyi köle olacağı kesin. Sizle biz arasında çok fark yok aslında.
Youtupun algoritmasının üstünde taş sektireyim iyi mi! Yüz milyar video içerisinde neden sürekli aynı 20 müzik videosunun arasında sıkışıp kaldım. Hal böyle olunca götümü kaldırıpta şarkı keşfedemiyorum ve bu da beni bu yazıya hapsetti. Neyse bugün şarkısız gidiyorum; galiba. Gittim.
0

Karanlık çocuk Instagram


      Bu haber şimdilik sadece Ios yani Apple kullanıcılarını ilgilendiriyor. Android sistemlerde hala '113.0.0.39.122' versiyonu kullanılmakta olmasına rağmen 2 günce önce 7 Ekim 2019'da Ios sistemler için '114.0' versiyonu yayınlandı.
      Sen şimdi bana saydırıyorsundur; kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz ülen Android kullanan mı kaldı diye. Kahrolsun Android kullanıcıları diyenlere sesleniyorum; Android proleterlerin son kalesidir. Siz bunu ne yarısı yenmiş bir elma ile ne de muz cumhuriyetleriyle yıkabilirsiniz. Hadi şimdi devam:
      Bu versiyonun en önemli özelliği 'Dark Theme' modu. Nedir bu 'Dark Theme' modu dersek; şöyle açıklayabiliriz.
      'Dark Theme' adından anlaşıldığı üzere 'Karanlık Tema' anlamına geliyor; yani kullanıcı arayüzünün açık renkler(genellikle beyaz) yerine koyu renklerle(genellikle siyah renklerle) donatılmış haline 'Karanlık Tema' diyebiliriz.
       Neden Karanlık Tema konusuna gelirsek; son dönemde Google'ın kendi ürünleri(chrome, google app vs.) için yarattığı 'Dark Theme' adlı temalar çok tutunca tabi ki diğer sosyal platformların bu talebe cevap vermeleri gerekiyor. Sürekli beyaz arka plan kullanmaktan bıkmış kullanıcılar için siyah arka planlı uygulamalar çok cazip. Bende, karanlık arka planın uygulamaları daha zarif gösterdiğini düşünüyorum.
Bunun yanı sıra ortalarda  'Dark Theme' in şarj kullanımını azalttığı dedikodusu dolaşsa da; bunun kesinlikle gerçeği yansıtmadığını söylemeliyim.
Onun dışında bu versiyonun bir değişiklik yapıp yapmadığını söylemek  zor.
Versiyon '114.0' android için ne zaman yayınlanır sorusuna ise resmi bir cevap olmasa da çok uzun süreceğini sanmıyorum.

Instagram fenomenleri ve instagram hastalarına şimdiden iyi eğlenceler. Ps: hepinizin amk*.

*: Alnınıza möpücükler konduruyorum

0

Deal with god

There are many posts which written from lips that belongs to god. We are all gods; at least we try to humanise him/her/it/whatever. Also god tries to deificate us.
So Kate Bush'un yazdığı Placebo'nun da seslendirdiği gibi ;

And if I only could
I'd make a deal with God

Arınmanın iki yolu var aslında; iki yol dedim de her şeyin iki yolu var.

Yaşamanın iki yolu,
Ya son gaz sol şeritte,
Ya da diğerleriyle limitte. 
Sevmenin iki yolu, 
Tırnaklarınla kanatarak,
Ya da bir gül yaprağını koklayarak.
Ölmenin bile iki yolu var, 
Ya geri adımlarla kucağına emekleyerek,
Ya da bütün gücünle koşarak yer çekimine inat.   

Yine de düşmeden önce yapmamız gereken şey : Running up that hill. 

You don't want to hurt me
But see how deep the bullet lies

Bazen koşullar öyle hale gelir ki onu kurtarmanın tek yolu canını acıtmaktır; ne kadar istemesende. Derine inen bir kurşunu çıkarmanın iki yolu vardır,
Ya toprak olmak,
Ya da acıya dayanmak ...

Unaware I'm tearing you asunder
Ooh, there is thunder in our hearts, baby 

Farkındalık zor zanaat; hem gözlerde boğulurken nasıl hatırlar ki insan nefes almayı. En şehvetli gecelerde karanlığı yırtarken nasıl durdurabilir ki bir vampir boynunda ki dişlerini. 
Güneş ne kadar açarsa açsın aynı anda giremez kalplerimize; aynı anda düşebilen yıldırımlar gibi.

It's you and me won't be unhappy.
"C'mon, baby, c'mon darling
Let me steal this moment from you now.


0

Bitmişlik

Belki de yazmanın tam zamanı; aslına bakarsanız artık buraya yazmakla evde boş bir kağıda yazmak arasında pek bir fark yok. Sonuç olarak burdada pek okunacağını sanmıyorum. Tabi bunun sebebi benim bloğu boşlamış olmam.
Neyse zaten okunma okunmama tasası taşımayan hareketler bunlar; sonuçta ben senin beni sevebilme ihtimalini sevdim.
Ben bütün ihtimalleri düşündüğümü düşünürken en olasılıksız gecelerin altında kaldım.
Ayrıldıktan sonra geçirdiğim 3 ayda öyle bir tempoyla koşturdum ki herşeyi yaşamak için; sanırım bilinç altımda hep dönme isteği vardı ve bu nedenle koşturdum. Gün geldi adapte oldum gün geldi benliğimden çıktım. Son İspanya turu beni her şeyi sorgulamaya itti; who the fuck i am !?
Aynı zamanda her şey olabilmek varken tek bir şey olabilmenin manası var mı ?! Bu kulağa cazip gelsede çok zor bir süreç olabiliyormuş. Bunu İspanya'da dünyanın bütün farklı yerlerinden insanlarla vakit geçirirken anladım.  Gerek yetişme tarzımız, gerek alt kültürümüz ve gerek karakterlerimizden dolayı zorlandığım noktalar oldu; tabi bunun sebeplerinden biri de hala ayrılık modunda olup enerjimi ve özgüvenimi yükseltemem. Her şey gibi bununda bir sonu olacak tabi ki. Velhasıl uzun uzadıya 3 ay içerisinde bir çok kere kararımı düşünüp bir çok yeni şeyi denedikten sonra dönüş yolculuğuna başlamak üzereydim.(Sanıyorum) Kendisine mektup yazıp duygularımı açıp son bir manevra yapmak vardı kafamda. Ve tabi ben Mr. Sixth Sense bir şeyleri hissetmeden edemem. O yüzden mektubu kendisine göndermeden önce öğrenmem gereken bir şey vardı; kafasını karıştırmak istemiyordum ve kendisine bu siktiri boktan soruyu sordum !
+Hayatında biri var mı ?
- Dört haftadır biriyle görüşüyorum.
Bir çok boktan şey yaşamış olsamda şu tek cümle bile worst ten i me girmeyi başardı.
+Seviyor musun ?
-Bilmiyorum.
Evet daha güzel cevaplar almışlığım var hayatta. Burada beklediğim tek cevap hayır! Neyse hayatta en güvendiğim insandan böyle bir şey görmek beni müthiş yıprattı ve insanlara karşı güvenimi tamamı ile yıktı geçti. Bundan sonra kolay kolay sevebilir miyim bilmiyorum. Tek bir gerçek var, o da bundan sonra ikimizin tekrar birlikte olma ihtimali olmadığı. Ben 3 ay boyunca bittiğine hiç inanmamışken 2 gündür bitmiş olmasının şokunu yaşıyorum. 7 yıllık serüven benim de siktiri boktanlığım sayesinde finish çizgisini kucaklamış bulunuyor.
Şu an hayatım müthiş bir boşlukta ve ne yapacağıma dair hiç bir fikrim yok. Almanya'da mı kalmalıyım başka ülkelere mi geçmeliyim ya da bütün sevdiğim insanların olduğu İstanbul'a geri mi dönmeliyim. Görelim bakalım neler olacak. Şimdilik siki tutmuş bir kıvamda akışına bırakacağım en azından deneyeceğim. Öpüldünüz.
0

Şeytan Döngüsü


Havanın 37 derece olmasına yada iş yerinde herkesin izleyebildiği orta masalarda oturmaya aldırış etmezsiniz. İçinizden yazmak geldiyse sizi durdurabilecek tek şey kendinizdir aslında. Çünkü elinize kağıt kalem almasanız bile o kelimeler bir şekilde kalbiniz ile aklınızın romantik gecelerde buluştuğu o uçurumdan kendilerini sonsuzluğa atacaklardır ve onları sonsuzluktan kurtaracak tek şey sizin kararınız ve beyaz bir kağıttır.
Yanımda duran vantilatörün mü yoksa eski eşimin, hayatımın etkisi mi bilmiyorum ama hayatımız da bir şeyleri kaybetmemiz gerekiyor. Özlemek olmasa kavuşmak olmaz örneğinin herşeye uygulanacağı gibi (Papacon a selam olsun) buraya da uygulanabiliyor. Eğer kaybetmezseniz değerini anlayamazsınız. Tıpkı şu an sonbahar esintilerini kaybetmiş halde onları vantilatörde aramam gibi ya da eski eşimin(resmi olarak kız arkadaş ama birinin eş olması için illa evlilik cüzdanı mı gerekiyor !?) bende yarattığı iç huzuru her şeyde aramam gibi.
Sizin anlayacağınız aslında biz aramak ve bulamamak için yaratılmış insanlarız. Her şeyi bulduğunuz an aslında kısa süreli bir mola gibidir; deniz kenarında size özel molalık bir bank. İşte orada kısa bir süre durup bulduklarınızın tadını çıkarabilirsiniz, çünkü çok yakında her şeyi bulmanın aslında her şeyi kaybetmek anlamına geldiğini anlayacaksınız. Ve arayış tekrar başlayacak. Aslında hiç bir şey aynı olmuyor; çünkü her geçen gün her şey gibi kişi de değişiyor ve akabininde arayış şekli. Sonsuz bir döngü diyeceğim ama almanlar gibi teufelskreis(Şeytan Döngüsü) diyesim var. Burdan tüme varırsak acaba bizleri şeytan mı yarattı diye sorabilirsiniz ve burdan yola çıkarak Tanrı'nın aslında aynı zamanda şeytan maskesi takan bir düzenbaz olduğundan gayet şüphelenebilirsiniz. Eğer iyi biri olsaydım Tanrı olabilirdim ama iyi kalamazdım ve eğer Tanrı olsaydım zaten sonunda iyi olmazdım. Ve öyleyse Tanrı'nın iyi olabileceğini bana düşündürebilecek herhangi bir şey yok. Tabi ki bu varsayım sadece insani bir Tanrı için yaratılmış durumda.
Bana göre Tanrı eşittir ilk enerji. Var olup daha da büyümek için yapması gerekeni yapmış bir enerji. Her geçen gün daha da yayılarak yeni enerjiler yaratarak ve yok ederek yoluna devam etmiş ve sonunda günümüzde herkesin içinde olan bütün Dünyayı belki de evreni kaplayan bir enerji. Tabi o enerjinin de bir başı olmalı değil mi; ya da bir Tanrı varsa onun da Tanrısı olmalı !? Diyorum ya aslında her şey bir Şeytan Döngüsü.
Ve ister inanın ister inanmayın ama bu döngüden çıkmanın hiç bir yolu yok.

Ps: Enteresan bir şekilde yazıyı bitirir bitmez başlayan şarkıyı ve gerçekten adıyla yazıya uyan bu şarkıyı yazının şarkısı ilan ediyorum. Placebo - Begin to End
0

Tek gecelik


Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım
Uzun bir gecenin ardından kalan
Paylaşılmışlıklardan çok
Sessizlikte hapsolan.. 
Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım
En kısa umutların sonunda
Ne olursa olsun 
Maviye boyanmış sokağa çıkan 
Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım 
Kibritin bir ucundan
Öteki ucuna istemeden kayan... 
Tek gecelik ilişkiler gibi hayatım 
En kısa meydan muharabelerinde
Tanrıyı titreten naraların 
İçinde saklanan...
Tek 
Gece
     Hayat...  


0

Kisir döngü


Uzak diyarlar,
Pandoranin bohcasina büyük gelen... 
Kac deniz yeter;
Bogmaya Zeus'u.
Diyarin adinin önemi var mi,
Alice bipolardan muzdarip . . . 
Av heyecani mi 
Sen heyecani mi
Bilinmez;
Kos,
Karanliginda kasvet ormaninin.
Bir megalodon olup,
Sana geciremedigim dislerim 
Boynuna atildigimda,
5 litre doldurmazdi 
Düslerimin kovugunu ..  .
Bir iki üc dört 
Reenkarnasyon bile kisir, 
Dönemiyor katil kurbana . . . 





0

My Valentine's Day Hypocrisy


Toplumun ortak görüp paylaştığı şeylere kayıtsız kalmak her bireyin yapabileceği şey değildir. Bunu eleştiri olarak algılamazsanız sevinirim; çünkü her şey gibi bu da bir seçimdir. Ocak sönüp yerini erekte olmamış Şubat'a bırakınca gündem 'sevgililer günü' (Valentine's Day) oluyor. Bir çok insan için güzel bir olay; hayatlarında ki monoton problemleri bir kaç günlüğüne de olsa unutup tek bir şeye kanalize oluyorlar ve hayatlarında 'ulan ne hediye alacağım', 'nereye gideceğiz' gibi problemler çıban başı gibi ortaya çıkıyor. Tatlı problemler bunlar. Bu yazıyı yazarken çok aşırı klişe olmak istemiyorum; o nedenle zorlandığımı itiraf etmeliyim.
Güdülmeyi sevmeyen insanlar, böyle emrivaki durumlara ayak uyduramıyorlar. Hani sevgilerini göstereleresi varsa bile ana bacı sövüyorlar; etki tepki meselesi. Eskiden sevgililer gününe denk getiremediğim kısa soluklu ilişkilerime söverken sonraları ilişkime denk gelen sevgililer gününe sövmeye başladım. Neyse ki otoriter ve manüpilatif bir insan olduğum için bu günü çükümüze takmamak herhangi bir sorun teşkil etmedi. Romantizm yaşayacaksam neden hep birlikte otlamaya giden koyunlar gibi yapayım ki. Ben sevgililer gününün en çok bekar kısmını seviyorum; hele bir de avrupa maçı varsa tadından yenmez. Bugünün plan programı zaten belli; iş çıkışı ufak bir alışverişle bira stoğu yapıp akşam saat 20:55'te oynanacak Galatasaray-Benfica maçını seyretmek. Benimle aynı şehirde olanınız varsa başımın üstünde yeri var. Ben size iyi sevgililer günü diliyorum ya da Happy Valentine's Day.

Zipleme programı gibiyiz bir ömre bile sığmayan şeyi bir güne sığdırmaya çalışıyoruz; bol şans.

Bu çok uydurma günde size sevdiğim en gerçekçi aşk filminin trailer'ı gelsin.


0

Turkish Super League


Aslına bakarsanız gönlüm istemezdi bu postu yazmayı. Siyaset, gündem ve futbol hakkında pek nadiren yazarım; ve o nadir yazılardan birine hoşgeldiniz.
Okuyucularım bilsede yolumuzun ilk defa kesiştiği kişiler için tekrar belirteyim; ben bir Fenerbahçe taraftarıyım; Avrupa'nın göbeğinde Türk futbolundan soğuduğu için fazla fanatikliği kalmayan bir Fenerbahçe taraftarı.
               Ali Koç gibi vizyonlu bir başkanın gelmesiyle, geleceğe umutlu bakmaya başlamış bir taraftar olarak bu umutların üstüne basan ilk kişi Damien Comolli ve diğer ikincisi ise her zaman ki gibi bizim ahlakımız oldu; bir bok olmaz bizden önermesini yine çarptılar suratımıza.
Sezonun ikinci yarısı tamamıyla fiyasko olarak başladı. Başakşehir liderliğini sürdürürken ilk beşte üç büyüklerden bir tek Galatasaray vardı. Fenerbahçe zaten çürük elmalar sepetine çoktan atılmıştı; Ali Koç gibi efendi birini bulmuşlar iki yanak almadan bırakmazlar zaten. Kurtlar sofrasına baldır bacak oturamazsınız.
               25 Ocak 2019'da oynanan Beşiktaş-Erzurum BB maçı sonrası anlaşıldı ki Beşiktaş ilk üçü zorlayacak bir takım kıvamına gelemeyecek. E haliyle Antalya maçında sahneye Ruud Boffin çıktı ve Beşiktaş'ın kesin puan kaybedeceği maçta aleni bir şekilde kasıt aranacak derecede kötü bir performans sergileyip Beşiktaş'ın galibiyetinde başrol aldı. Üzerine bir kelime bile yazılmadı. Ertesi hafta Bursaspor'u ağırladılar kendi sahalarında. Ve o da ne bambaşka bir Bursaspor. Fenerbahçe'ye kök söktüren ve ligin en az gol yiyen ikinci takımı olan Bursaspor'un ayarlarını bozmuşlar; defans oyuncuları akşamdan kalma gibi top oynuyor, hakem Burak Yılmaz'ın ikinci golünde sarı lacivert forması görse ya golden önce faul kararına hükmederdi ya da VAR sistemine giderdi ki bu da yapılmadı. Gazı alan Beşiktaş üçüncülüğe yerleşti. Peki rakiplerine ne oldu ?
              Galatasaray önce saha dışında etik olmayan bir biçimde Kasımpaşa'nın bütün aklını aldı. Önce Mahmoud Hassan Trezegeut ile flörtleşip daha sonrasında Mbaye Diagne'yi üstü kapalı şike denilebilecek bir sözleşmeyle kadrosuna kattı. Evet, üstü kapalı şike. Mbaye Diagne 10 milyon euro ve şampiyonluk durumunda 3 milyon euro ekstra bonservis bedeliyle kadroya katıldı. Neyse ki Kasımpaşa-Galatasaray maçı son hafta yerine 22. haftada oynanacak. İddaa severler bu maçta gözleri kapalı Galatasaray'a basabilirler. Aman handikap basmayın çünkü tek farkla 2-3 gibi bir skorla bitmesi gayet muhtemel. Bu iş hem Galatasaray'a hem Beşiktaş'a hem de yayın gelirlerine yaradı.
             Bu haftanın fiyaskosu zaten cuma gününden başladı; zaten kaportayı çoktan dağıtmış Fenerbahçe, Kayseri deplasmanında Alper Ulusoy adlı hakemtırağın çifte standart yönetimiyle mağlubiyete kucak açtı. Bernard Mensah, ardı ardına 6 faul yaparken, pozisyonlardan birinde kasti olarak elle oynamasına rağmen maçı kartsız bitirdi. Soldado kendi kendine söylenirken direk kırmızı kartla oyun dışında kaldı.İki gün sonra ise Yuto Nagatomo, Galatasaray-Trabzonspor maçında direk olarak hakemin yüzüne iki kere Fuck Off demesine rağmen herhangi bir uyarı yada kart görmedi. 10+3 milyon euroluk Mbaye Diagne net ikinci sarıdan atılmayıp beleşten bir penaltı golüyle de hanesine bir gol daha ekledi. Üstüne Trabzonspor'un net penaltısı VAR(Video Assistant Referee) rağmen verilmeyince Ümit Öztürk canlı yayında bütün sülalesine selam gönderdi. 2 Kasım 2018'de oynanan Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra ağlayan ve bütün ülkeyi ayağa kaldıran Galatasaray yönetimi ve teknik ekibinin ahlaksızlık örneği olan teknik direktörü ise şu açıklamayı yaptı : 'Hakemler de insandır, hata yapabilirler.'
Galatasaray, Kasımpaşa ve Trabzonspor'u yarış dışına itip hem kendine hemde Beşiktaş'a kıyak geçmiştir. Şimdilik memleketi de ahlakı da tabulaştırıp bir tarafınıza sıkıştırabilirsiniz.  
0

Bir Netflix güzelligi 'You'


Dizi bloglarının yerinde kesinlikle gözüm yok; yine de 'You' dizisini yazmadan edemeyeceğim. Son dönemde tüketimin had safhaya ulaşması nedeniyle her gün binbir yeni diziyle karşı karşıya kalıyoruz; bazen çok güzel yapımlarla keyfimize keyif katarken bazen de bu kadar kalitesiz yapımın arasında kaliteliyi bulmak için bir sürü zahmete giriyoruz. Ve güzelin yanında orijinal olanı bulmak çok çok zahmetli olabiliyor. Neyse ki ben bu zahmetlerin hiçbirine girmedim; Londra gezisi öncesi yolda sıkılmamak için tabletime bir şeyler indirmem gerekiyordu. 'You' dizisinin amerikan kolej entrikaları kıvamında ki fragmanını izledikten sonra beğenmemiş olsam da diziye bir şans vermeye karar verdim ve böylelikle yolculuk sırasında final bölümü hariç bütün bölümlerini izlemiş olacağım diziye başladım.

'Beck' you could be remarkable!

Beck, tam aşık olunası kadın; benim gibi hafif sosyopat olabilme ihtimaliniz varsa Beck'e kesinlikle aşık olabilirsiniz. O tatlı mimikler, gülümseme ve karaktere müthiş oturan o tavırlar.  Ve Joe'nun iç sesiyle yaptığı analizler; aşk ve nefret arasında gidip gelmeden edemiyor insan.

Konu hakkında söylenecek çok şey yok aslında; bir kitapçıda tanışan ikilinin, insanda 17'sinde ki gibi aşık olma hisleri uyandıran flört sahnesiyle başlıyor herşey. Sonrası ise erkeğin kadına saplantısıyla dallanıp budaklanıyor; her şey detaylarda bitiyor.
Diziyle birlikte bir an aşkla yastığımıza sarılırken bir diğer an televizyona tekme tokat dalabildiğimiz oluyor.  Beck'in doğallığı Joe'nun sempatikliği öyle sarmalıyor ki seyirciyi, arta kalan kelebekler seyircinin midesine doluşuyor.

Diziyi bu kadar orijinal yapan ise ahlaki dilemmalar. Joe Goldberg, iyi ya da kötü diye ayıramayacağınz bir karakter. Bir insanı nasıl iyi ve kötü diye ayırabiliriz ki; bir katil iyi bir insan olabilir mi mesela?
Bu dilemmanın içinden çıkınca Beck'in dilemmasında buluyoruz kendimizi. Tabi bu sefer toplumun biçtiği kadın sıfatı altında ki ahlak sınırları içerisinde; 'bad girl or good girl' kıvamında.
Beck, hayatınızı adamak isteyeceğiniz o romantik kadın mı yoksa bir gecelik hikaye olarak kalsa yeterli olacak biri mi. Vega'nın iz bırakanlar şarkısını armağan ediyorum hepimize.

Beni bu kadar içine çeken diziyi şiddetle tavsiye ediyor ve 8.1/10 verip geçiyorum.

Elizabeth Lail' i Dead of Summer' dizisinden ve Penn Badgley'i Gossip Girl dizisinden tanıyanlar varsa belki izlemelerine ön ayak olur.

İyi seyirler...

Dipnot: We love Paco.
0

Peçete üzeri yazılar 4

Bu dünyada,
Senden daha sıcak
Tek şey olan
Sırtında çayı taşıyan
Bütün medeniyetlerin merkezi olan
Zaman makinası sobanın,
Altında yanardı
En yaş düşüncelerim.
Ve yağmurlu bir
İstanbul pazarı gibi,
Sadece sadık müşterilere
Satılıktı,
Üzerine hırka ördüğüm
Çıplak düşlerim...
0

Peçete üstü yazılar 3

Çöp kokan bir sokakta,
Kapıcı katında oturan
O yaşlı teyze
Kadar derindi
Denize dökülen
Martı gagası kolyesi
Düşlerim.
O karanlık odanın,
Duvarları öpen
Rutubeti kadar
Islaktı;
Sokak sanatçısı efkarı
Aşklarım..
0

Peçete üstü yazılar 2 / Remarkable

It is hard to decide between two things. Funny fact: it is easier to decide between lots of things. When there are lots of things, then we become more superficial; so whatever principle we have, it would not change the fact that quantity ruins the quality. Even if they had equal quality, nobody will remark that.
So you are one of seven billion and it doesn't matter that you are remarkable!
0

Peçete Üstü Yazılar 1

Neden bilmiyorum ama peçetenin üzerine yazmak kadar güzel bir his var mı; bilmiyorum. Öyle spontane, yazın ortasında düşen bir kar tanesi gibi bembeyaz, yumuşacık. Bütün küfürlerime göğüs geren bir sevgi hava yastığı.
0

Sokak lambaları


Açmaz bir sokağın,
En gebe gecelerinde
Karanfil soluyan
Ateş böcekleri gibiyim.
Aydınlatırken
En mahrem yerlerini,
Yatağın altına kaçıyor
Bütün günahlarım;
Karanlıktan korkan
Bir masal katili kıvamında.
Kim demiş ışık sesten hızlı diye,
Hele o kokun varken,
Benim için,
Hepsi körüklü tren,
Eminönü Samatya
Arası giden.
Hem yıllar,
Neden öğrenmedi
Emeklemeyi,
Bakir küçüklüğümden...
E tabi,
Ne gerek vardı,
Başka birinin sevdiğini,
Ranza tadında azat etmenin
Heyecanıyla koşmayı öğrenmek varken...
Sana koşmak,
Bana düşmekti aslında.
En kaldırım yaralar,
En büyük karalardı kalbimde.
Sen sokak lambalarıydın,
Bense karanlık..
Kusura bakma be,
İyi aldandık... 


Image Source:https://www.deviantart.com/diesel-420/art/Lamplight-Symphony-144070611
0

Al

Al cenneti,
Avuçların iki
Sırılsıklam asılı
Kalmış arasında
Kızıl denizi...
Al kalbi,
Sürahilerin bir
Susuz yazılı
Sen arasında
Bozuk yemini...
Al sessizliği,
Uçların beş
Sonsuz sığılı
Boz koynunda
Yolsuz seferi... 


Balmerhoa Remembrance de şiirin şarkısı olsun gelsin.
0

İyi kötü ve sen

Çok taşınasım var buralardan; bloggerdan wordpress e geçmeyi düşünüyorum. Yakın bir zamanda vakit bulabilirsem sizi yeni sayfaya davet edeceğim.
Gri bir hafta yaşıyorum ve sizle paylaşmadan üstesinden gelebileceğime pek emin değilim. Haftayı ne kadar yarılamış olsakta hala kendime gelemedim. Benim manik ataklarımın sonrasında ki depresyonlar hiç bu kadar uzun sürmezdi. Sanırım son zamanlarda ki yükselişlerim rekor seviyede ve haliyle çakılmalarımda o kadar sert oluyor.  Otuz bir yaşın tadını son gaz çıkartırken hayatıma hergün yeni mottolar ekliyorum. Bunlardan biri kötü olmak mesela. Kötüyüm ben kötü ishal yaptırır kustururum babında kötü değil. Pür kötü olmak; o kadar gerdi ki insanların beni iyi olarak tanımlaması. Ateşle oynamak varken balonla oynamak ne ak.

Seni kurtarmak istememin tek sebebi öldürmekse
kim tanımlayabilir ki iyiyle kötüyü;
hayat sadece zamanlamadan ibaretse  
kim bağlayabilir urganın düğümünü;
en kanlı sahneler geçmişse;
Şah damarın uzanır ellerimin geleceğinde...