SlideShow

0

Bir gün ölmek

Bir gün ölecegini bilmek kadar rahatlatici bir sey var mi acaba dünyada. Bütün acilarindan, mutluluklarindan, seni sen yapan bütün o duygulardan; daha dogrusu seni sen olmaya zorlayan bütün herseyden arindigin gün olacak. Ömrün boyunca o pesinden kostugun özgürlük duygusu, kafandan atamadigin ucma düsüncesi, icinde hissettigin ama anlamlandiramadigin evrenle bir olma hissi; hepsi bir anda dolacak icine ve tabi icin artik olmayacak icinde. Belki de herseyi tersine cevirmektir ihtiyacimiz olan, disini icine ve icini disina. Daha cok ölüp daha az yasamaliyizdir belki. Hem ne demisler cok düsen cok acir, cok aciyan cok güler, cok gülen cok sever ve cok seven daha cok vardir heryerde. 

Bir gün ölmek üzere sevdim seni, 

Milyonlarca yillik tarihe inat,

Hic yasanmamis gibi,

Bir gün ölmek üzere sevdim seni, 

Bütün günahlara inat, 

Ruhundan öper gibi. . 


0

Bahce

Kalbe yalnizlik cöktügü zaman; korkudan suursuzca kanat cirpmaya baslayan kuslara döner insan. Özgürlüge cikan o pencereyi bulana kadar bir cama bir duvara carpar; zaten ömrünün ücte birini o korkuya birakmisken üstüne kanadi kirilmislik gelir. Camdan cikar eninde sonunda ama o halde ne kadar uzaga ucabilir ki artik.
Bazen özgürlük diye yanip tutusurken ciktigimiz dört duvarin önünde ki bahcede ömrümüzü geciririz.  
Demem o ki dur ve dön bak cevrene ve kendine; ne kadar uzaga ucabilirsin ve ne kadar uzaga ucmak istiyorsun aslinda ? ! 
0

Düz post

 2020`nin de eli kulaginda sonuna gelirken buralara son bir bindirme yapmadan olmuyor; adettendir. 

Hepinize ve hepimize zor bir sene olmustur tabi ki ama sayfa benim o yüzden bu gece burada sadece ben dert yanabilirim; yorum kismi hepinize acik agzinizdan öperim. Yok lan cok aglayasim yok sanirim; mucizevi bir sekilde bir ay hic sektirmeden güzel modda kaldim; evet saskiniz. 

Pek bir ot yil oldugunu söylememe gerek yok; bu ot yilin son 2 ayinda biraz olsun yasadigim sehirden uzaklasma imkani buldum. Kasim ayinin neredeyse tamamini Istanbul'da gecirdikten sonra Aralik ayinin da son haftasini Berlin'de gecirme sansina kavustum. Ne kadar büyük sehir isimleri saysamda yasam tarzimiz gayet kücük; bir odacik. Yeni yila burada girecegim; yeni yillari sevmeyen bir insan olarak, cok beklenti icine girmemeyi ögreneli cok olsada bu sene beklentiye girmeden edemeyecegim. Bomba gibi bir 2021 bizim olsun hala blog okur severler. Bugün siir ya da romantizm yok; ufagindan komiklik bile yok. Dümdüz bir yazi; affola. Hem afilli kelimeler bugüne kadar pek bir sey kazandirmadi o yüzden kalin saglicakla. 


0

Bosluklar


Sen ve ben,

Iki farkli evren, 

Birbirlerini yörüngeleyen.. 

Ikimiz ve iki biz,

Bir harf bile,

Dünyalari yikabilir bazen.

Bosluklari zaten saymiyorum

Onlar hep hayata dair . . .  



0

Bir Istanbul dönüsü

Istanbul'a son gidisimin üstünden 2 sene gecmis olmasina ragmen bu gidisimde anladim ki, hic özlememisim Istanbul'u. Birbirini kafasinda bitirmis iki insan gibiyiz artik; tatli anilarimizi kötü anilara kaptirmamak icin arasira görüsüp hayatimiza tatli tatli devam edecegiz. Sicak saclarini 29 ceken subatlarda sürecegim yüregime sadece. 

Biz büyüdükte kirlendi dünya kivaminda miyiz yoksa kirli dünyalar jenerasyonuna mi denk geldik bilmiyorum... 

Hani dünya bize dönüyordu; biz kaybediyorduk !?  Koronanin tavana vurdugu zamanlarda insanlarin birlik beraberlik icine girecegini düsünürken bile insanoglunun egosunun siniri olmadigini en yakinimdakilerden bazilari ögretti bana. 2019dan bu yana hayatimdan tamamen cikan insan sayisi 4 e yükseldi. Öyle siradan insanlar da degil hani; 3 ü son 33 yilimi paylastigim ve digeri ise son 7 yilimin neredeyse 24 saatini paylastigim bir insan. 

Ne alev almis bir kibrit kavusur barutunun heyecanina ne de kalan gidenlerin yanina.  Eskisi gibi olmayacak benin yanina eskisi gibi olmayacak sizleri koyuyorum. Gelin biz yeni olalim belki biraz yalniz belki biraz dargin belki biraz yorgun ama dikdip yepyeni . 

Size bu zorlu 2020 nin sonunda yepyeni bir siz yepyeni bir 2021 diliyorum. Öperdim gözlerinizden ama social distance matters; o yüzden öpüyorum dirseklerinizden. Adios muchacos. 


Gitmeden yazinin sarkisini unutmayalim bence: 

Eskilerden kalma racon devam etsin : Tik Tik 

0

Belki/Galiba

Türkçe dersimize hoşgeldiniz. Yok lan ben kim köpek ola ki size türkçe öğretmeye kalkayım.
Dilimin güzelliklerinden derinliklerinden sadece birinden bahsetmek için burdayım bu sabah. Sabah yazıyorum; en azından yazmaya başlıyorum ama ne zaman yayınlarım bir fikrim yok.
Yazının ilhamı Dolu kadehi ters tut grubunun yalan şarkısı.. Son dönemde kulağımdan eksik olmayan bu şarkı bana belki kelimesiyle galiba kelimesinin arasında ki o uçurumu hatırlattı; belleğinde olmayan bir şeyi nasıl hatırlarsan öyle hatırlatmak bu.

'Kırgınım sana her an kızgınım kimi zaman bana senden geri kalan hep yalan' 

Belki ve galiba yüzyıllardır birlikte sevişen kendilerini ruh ikizi zanneden ama aralarında uçurum olan iki tanrıça. Biri tamamen rasyonellik doluyken diğeri umudunu yitirmiş bir gelecek içeren.

'Sorun değil, gelir geçer. Ölüm değil, gelir geçer (Hep yalan, dolan)' 
Yarın bir belkidir ama yarına ait bir umut galibadır hep. Belkilerle galibalar arasında hapsolmuş bir nesiliz biz; ne umudumuz tam ne öngörümüz... Schrödingerin aşklarını yaşıyoruz hep; bedenler belkinin arkasında birlikte ruhlar galibanın gölgesinde ayrı...

'Sıcak bir ten, evet ama o sen değilsen
Yarım kalırım seni hissedemezsem
Sen yokken yalnızım hep ben
Olsa da birileri dolamıyor senin yerin'

Şu an ne kadar belki geri gelirsin demek istesem de doğrusu şöyle: galiba gelmezsin. Belki ve galiba gibiydik aslında; ahenk içerisinde tutarsız. 

'Yaralarımı sarmayı denemeli mi?
Yoksa dağlayıp ilerlemeli mi?
Olmadı, yapamadım
Her gördüğüm kadında seni aradım'

Siz bakmayın benim bıdı bıdılarıma; hep yalan dolan.


0

Dokuz

'Bu yol nereye gider bilmem ama yürüyorum işte ... '

Bazen; bazen değil aslında daha çok çoğu zaman nereye gittiğimize hiç önem vermeden bir şekilde yaşarız ki bunun için güzelim türkçede çok güzel bir tabir var:
' N'olsun be yuvarlanıp gidiyoruz işte...'
Bizim ki de öyle işte yuvarlanıp gidiyoruz bir çığ misali içimizdeki boşluklarla.

'Biraz yaram var ama geçecek bu gidişle...'

Geçmeyen yara yok zaten yada kabuk bağlamayan. Eğer bol yaralı bir çocukluğunuz olmuşsa bilirsiniz ki o kaşınan kabukları kanatarak yolmanın tadı bir başkadır. O yüzdendir ki uzun sürer bizim yaralarımız. Son bir kez kanatmayalım mı!

Dokuz ay yeter sanmıştım; bilmem kuzenlerle oynadığımız dokuz aylık oyununun etkisi var mı bu düşüncemde. Yedi yıllık bir ilişkinin ayrılığını atlatmaya dokuz ay yetmiyormuş; en azından ben cephesinde yetmiyormuş.
Bugün gerçekten çok açık olacağım; iş yerinde olduğum için kendi üslubuma çok bürünemiyorum ama idare et. Hayatımda bu durumları gerçekten konuşabileceğim kimse yok; aslında var ama yok. Çünkü yaş 30 u geçince çevrende ki herkes daha somutsal problemlerin içinde oluyor ve duygusal problemlerine çok mantıksal yaklaşıyorlar; hal böyle olunca melankoli bile yapılmıyor. Sarmadı beni bu durum; şöyle bir rakı sofrasında dökülmek isterdim.

Çok kere aşık olmuşluğum vardır ama ait olmuşluğum tektir. Evet, farklı kavramlar ama aynı ilişkide buluşabiliyorlar. Velhasıl bu kadar uzun süre aidiyet ve paylaşım olunca bir anda resetleyemiyorsunuz bünyeyi.
Dokuz aydır kendisini görmek için çaba göstermiş olmama rağmen bu çabalar maalesef sonuçsuzdu. Ve son denememin sonucu gerçekten içler acısı; kendisi yeni sevgilisi kırılmasın diye benimle görüşmeyi reddetti. Empati yeteneğim gayet yerinde olmasına rağmen bu olaya bir anlam veremedim çünkü biz otuzlu yaşlarında aynı evi uzun yıllar paylaşıp iki dost olarak ayrılmış insanlarız. Böyle bir insanı silmek kendi hayatınızın bir parçasını silmekten farksızdır; kendi hayatımı silmek istemiyorum. O yüzden epey bir kırgın ve biraz da kızgınım. İnsanlara kolay kolay güvenir miyim; sanmıyorum.
Dökülemedim.