SlideShow

1

Harry Potter and Deathly Hallows

Son zamanların iyi serilerinden olan Harry Potter eserinin film uyarlamasının bir bölümünü izlememiş pek az insan vardır. Kah televizyonlarda defalarca yayınlanması kah uzun bir seri olması bunu pekiştiriyor ; filmi ilk başta bu cümlelerle anıyorum ama seriyi kötülediğimden değil.
Açıkçası kitabını okumadım ve bir sinemasever olarak yorumlayacağım .
Öncelikle Harry Potter serisinin başlarında enerjik bir hava vardı ; sanırım bunun sebebi o gizemli büyü dünyasını yeni yeni keşfetmemizdi. Lakin Harry Potter'ı bu denli hoş kılan şeyde buydu. Ancak dün gece izlediğim Deathly Hallows serisine aşırı yavanlık hakimdi. Ne bir heyecan ne bir gizem nede başka birşey. Filmi sinemalarda ve insanların gözünde ileriye taşıyan olumlu Harry Potter önyargısıydı.

Oyuncular yaşın ve sürekli aynı rolü oynamanın rutinliğiyle gittikçe vasatlaşmış ; senaryo herzaman ki gibi altın yumurtluyor bişeyler daha çıkartalım sürüncemesine girmiş ... Böyle olunca ortaya ekstra bir zevk vermeyen zaman geçirmelik, eğlencelik bir film çıkmış.
Hani film bu kadar uzun süreli bir seri olmasa kimse oturup izlemez , izlesede pişman olur.

Pişmiş aşa su katılmazmış diyip gidesim var ; ne alaka diyenlereyse selam olsun . . .
0

Bir Bostancının Hikayesi


Bir Bostancı'nın hikayesi bu.
Kaçınız bilir Bostancı sahilinden Kasdav mekanına giden kaldırımların kokusunu. Hele bir de üstüne Mart gribini ekledin mi ; tadından yenmez. 
Yaş 17'ye 5 kalayı gösteriyor ; kalp , imkansız sevdaları. 
Kaç kişi kaybetmiştir restini elinde Flush Royalle ... 
Bir kadın , ağlıyor ; cebinde gençlik umutları. Kaç erkek boğulmuştur bir gözyaşında ? 
Bostancı'dan Levent'e sümüklü bir çocuk yürüyor. E-5 'in yamacına bırakıyor bütün zehirleri mesanesinde ki ... Kaç kişi atlıyor boğaz manzarası olan bir balkondan ; yada kaç kişi atlamıyor !? Bir kadınla ölmek ne kadar zor ; üstelik birlikte ölecek bir kadın ararken ... 
Kaç kadının üstünü örtüyor bu eller ;  ya da kaç hayalin ... 
Beyaz bir gece kaç kez kara sevdaya uyanıyor ; kim bilir...
Rakı şişeleri sofrada yatarken insan uzanmadan edemiyor baş ucunda ki sandalyeye ... 
Kaç kişi sek içiyor rakıyı ; kucağında sevdiği kadın , sağında boğaz görseliyle... 
Yaş 17 ; umutlar yeşeriyor sarının eşiğinde. 
Ela gözlere aldanma ; kimbilir belki yeşilinde baharı saklıyor , belki de sonbaharı kahverengisin de ... 

O zamanların iki şarkısı : TIK TIK 
2

Usul usul Kış

Küresel ısınmayla Almanya'nın entersanlığı birleşince , yaz mevsimini ancak Eylül ayının sonlarına doğru yaşamaya başlayabilmiştik. 1-2 haftalık kısaltılmış mevsimden sonra kış usul usul hayatımıza girdi. Arkadaş hava dediğin yavaş yavaş soğur ; 3 gün önce 25 derece bugün 7 derece : |
İşte öyle yine ve yeniden kıç donduran melankolik dönemlere girdik.
Birazdan işe gideceğim. İş dedimde aklıma geldi ; yeni biri bizim orda işe başlamış. Aslında bir çok yeni başlayan var ama biri benim pek hoşuma gitti. En azından tarzını ve gülüşünü pek beğendim. Hatta enteresan bir elektrik aldım desem yalan olmaz. C. Ronaldonun hemşerisi.. İşte öyle birşeyler .
Neyse ben kaçar . Kalın sağlıcakla
12

Söylemeyin


Sene 2008 . Annemin almanyaya gitmesi nedeniyle babamda kalıyordum 1 haftalığına. Mevsimlerden kış ; sabahın 6 sında havanın karanlığıyla Halkalı'nın soğuğu ciğerine işliyor insanın. İştahsızlığın getirdiği kahvaltısızlığın üstüne soğuk bir sigara kalbime şok etkisi yapıyor. Bir ilişkinin , bir ömrün , bir hayatın daha sonuna gelinmiş. Üstelik üniversitede vize dönemi . Her boş kağıda seni döküyorum ; anlamıyorlar F'lerle kalıyorum.  Özlüyorum seni anlamıyorsun ; sol omuzuma yüklemişim gururu eziliyor altında kalbim.
Ve o soğuk kış günlerinde tek bir şarkı çalıyor kulaklığımda : TIK
Aklıma geliyor bana aşık olduğunu söylediğin gün ve benim o dürüst ama odun cevabım. Dudaklarını tadıyorum yoklar , ellerini yürüyorum yoklar...
Senden başka kadınlarda oldu sevdiğim ve belki daha çok .. Ama en çok merak ettiğim gelecek seninle olandı. Yeni gelecekler yaratıyorum ; yoklar .
Ne çok zehirledik birbirimizi ; karşılıklı küfürler ve daha nicesi.
Bir Dvd kutusuna iki yüzük koyuyorum . Filmin adı Jeux D'en Fants .. Ne senin cesaretin var kutuyu açmaya nede benim o süprizden başka adım atmaya.. Yitip gidiyoruz zamanın tozlu rafında.
2 buçuk sene geçiyor aradan ; hiç konuşmadan görüşmeden. Ayak üstü uzun bir sohbet ; yeni aşklarını dinliyorum senin ve 1 hafta sonra son sevdiğin çocukla tekrar barıştığını söylüyorsun. İntikam soğuk yeniyor ; buz gibi... 2 buçuk sene cüzdanımda duran yüzükler şimdi İstanbul'da dolabın üstünde bir kibrit kutusunun içinde duruyor.Belki de tek suçumuz kısa çöpü çekmekti. Bayrampaşa sıkıştırıyor beni ; A-şk tipi ceza evi.
Şimdilerde 3 buçuk seneyi geçti ; ve son konuşmamız üzerinden neredeyse 1 sene geçti. Tabi konuşmak denirse ; almanyanın küçük bir telefon kulübesinden sıcak bir sesti uzatmak istediğim. Seni çok sevdim cümlesini tam söyleyecekken kafanı karıştırmak istemediğim için söylememeliyim dedim ve telefonu kapattım.
Senin için dünyanın en yakışıklı erkeği olmak benim için herkesin gözünde dünyanın en yakışıklı erkeği olmaktan değerliydi.
-Doymadım sevdalara, doymadım yaşamaya , doymadım aşkıma ... Doymadım offf. Saçının teli kaldı , gözümün izi kaldı ; mutluluk sözü kaldı.. -
5

Kumar

Pek uzun oldu görüşmeyeli .. Bazen tazelenmek için ara vermek gerekir . Bu ara bloga yazmayıp sadece okuyuverdim .Neyse herşey hala tekdüze ; iş ve gece hayatı arası geçip gidiyor. Onun dışında bugün ilk defa kumarhaneye gittim . Kumar oynamışlığım ve kaybetmişliğim tabiki vardı ama kumarhaneye gitmişliğim ilk oldu . Lanet makinalarda 40 euro kaybetmenin iç acısını yaşadım ve yaklaşık 1 saat önce eve geldim. Belki de kazanmamış olmak ileride daha fazla para kaybetmenin önleyicisi olmuştur.
Fazla fazla yazmayacağım bugün ; bir üşengeçliktir gidiyor.
Şu websitesini paylaşım vınlarım ben ; açıkçası benim çok hoşuma gitti.
Buyrun bakalım: TIK
8

Sahte

Seni seviyorum ; inan bana sevseydim söylemesi hiç bu kadar kolay olmazdı . . .
Sek rakı içen birinin iki bardağı gibiyiz birinde su birinde rakı ; kavuştuğumuz tek yer yolculuğumuzun sonu olacak.
Hep yarım kalışlarımız var  ,  bir türlü 4 e tamamlayamamışlıklarımız .
Birine yada birşeye çok inanmak onu sahteleştiriyor ya ; Tanrı'ya çok inanınca sahte olduğuna kanaat getiriyorum.
Oysa onun istediği de bu ; bütün dünyevi inançlarımın hepsinden vazgeçip ona yönlendirmem. .  Olacak mı ; olabilir.
İki kişi yaşıyoruz şu hayatı ; seslendirdiklerimiz Dünya'ya kalıyor . Peki ya seslendirmediklerimiz ? Ben öldüğümde seslendireceklerim ölecekse aslında ölen ben olmayacağım . Bu sadece benim Dünya boyutları için küçültülmüş bir projeksiyonum . Her dağın görünmeyen bir tarafı vardır ya ; o dağın olmayan tarafıyız . İçimde bastırdığım düşünceler insani olmaktan çok uzak ; çok ilkel , Tanrı-i .
Sonsuz döngüde bir metamorfoz ; ya bir kelebek gibi Tanrı bizi kozaları olarak kullanıyorsa ? İşte burada farkındalık devreye giriyor ; ki o kadar çok oyalayıcı unsur var ki .. Güzel bir manzara , güzel bir karşı cins ve türlü türlü toplumsal şeyler ; farkında olmak çok zor . İşin bir de şöyle enteresan yanı var ; ya Tanrı farkında değilse.. Ya Tanrı olduğunu bilmiyorsa ? Aslında sonsuz katsayıda herşeyin bir yaratıcısı olmalı ; yani Tanrı'nın da .
İçinizde büyüyen katile hiç ses verdiniz mi ! ?  Evet , hergün veriyorum.
Ve ilk resmi cinayetim sonuncusu olacak ; çünkü her ölüm bir intihardır aslında .
4

Sıkılmak Bedava

Ah anasını sattığımın hayatı ; herşey bedava... Hani vardı ya eskiden ; nefes almak bedava, yürümek bedava , sevmek bedava ... Artık sıkılmakta bedava..Hay sikeydim böyle hayatı diyesim var ; benim diyesim varlarım meşhurdur zaten. Sabah 6 da kalkacak olmama rağmen hala oyanacak birşeyler arıyorum .
Bu arada ee sizden n'aber ? Görüşemedik , elleşemedik. Bu ay maddi olarakta çok kolay geçmiyor ; varlık içinde yokluk çekenlerdenim. Alacaklarımı alamıyor vereceklerimi veriyorum.. Alma gülüm ver gülüm hesabı.
Durun lan biraz çektiğim bir iki fotoğrafla uğraşıp yayınlayayım.  O kadar makina aldık ; fotoğraf çekecek vakit yok anasını satayım. Sürekli aynı ortamlardayım.
Havalar soğuyor , geceler uzuyor ve yalnızlık katlana katlana artıyor ..
-Senle beraber olsam da ; sevgilim . Ayrılsakta ölsekte, bu yolda ; hep yalnızlık yavrum yalnızlık ömür boyu-
-Hiç görmesek birbirimizi  özlesek-
Belki yaşlanırım , belki yaşlanırız.. Ne çok fark var ikisi arasında . Oysa birinci tekil şahıs çekimi beni daha çok çekiyor sanki ..
Eh insan ortaköy sahilinde bir bankta yüzyıllar sonrasını koklamıyor değil .. Bir insan Dünya'ya sığamazken bir aşk kalbe nasıl sığsın ..
Öyle böyle işte ; melankolinin sonu yok , yıldızların da ve senle benim de .. Rüyamda ki kadını bile özledim ; sen düşün artık ne kadar hasret dolabiliyor insan.
Hem ben size anlatmadım ; bi kız vardı önceleri hatırlarsınız tahminimce : bir buçuk ay önce 2 ay konuşmamanın üstüne arayıp çeşitli sevgi cümleleriyle ve bazı ısrarlarla beni tekrar ikna etti.. İnsanın özellikle yalanlara inanası geliyor ya ; işte ben de öyle yaptım. Yine ve yeniden aşığım çok seviyorum masallarına başladı ve 3 hafta sürmedi ... Normal konuşurken ; 3 gün üst üste telefonuma çıkmadı ve bi nefes aldır diyip salladı. Sonuç : 1 buçuk aydır hiç konuşmadık .. İnsanlar mı orospu yoksa ben mi insanları orospulaştırıyorum bilemedim .Yok bu genel manada bir soru ; özel manaya sokayım  .
Oğlim Hiro , sen de nerde manyak var buluyosun demeyin bana . Benim kaderim bu . Bana bir deli bul sarıp sarmalayayım .
Hepsinin üstüne onun gitmesiyle bütün arkadaşlarımın türkiyeye geri dönmesi aynı zamana denk geldi. Ve yalnızlık fısıldadı kulağıma : - Şimdi yine düştün elime.
Ubz ubz..
Ekim geliyor ; sikime kadar.
Neyse yola devam. Ben büyük adam olucam , küçük dünyalarıma inat...

 Oh God ; give me a whore who take bath with blood..