SlideShow

0

Nasılsın!?


Hayatta keşfetmenin sonu yok ve bu önerme aslında her şey sonsuzdur önermesini ortaya çıkarıyor; bunun doğruluğu sorgulanamaz çünkü her şeyi keşfetmiş bir varlık yok; ki zaten her şey sonsuz olduğu için böyle bir varlığın olma ihtimali de yok.

Hassiktir ya; ben felsefe yapmaya gelmemiştim aslında. Kendimi mimarlık yerine felsefeden hoşlanan schmosby gibi hissettim.
Olay keşfetmek; dolaylı yollardan keşfettiğim o mütüş ikiye on kala şarkısı olay.

Bazı şeyler telefonda eksik kalır

Ahizenin başında kuramadığım göz temaslarına inat kelimelerim ne kadar ruhsuzlar. Kim bilir kaç ilişki zedelendi bu şeytan icadından.

Ben o kadar çoktum ki anlaman imkansızdı tek duyuyla.

Nasılsın diye sorduğunda neler anlatasım var
Ama bunlar bilmek isteyeceğin şeyler değil

Oha! En son kim bana nasılsın diye sordu; yani gerçekten nasıl olduğumu öğrenmek amacıyla o doğru tonlamayla içimi hedef alarak sordu. Ya da hiç soruldu mu; kalbim düğümlendi şuan. Kafamda 'Nasılsın' sorusunu müthiş tonlama ve hafif eğilen bir kadın var ve sahne tabi ki siyah beyaz.

Belki tek bir kelime,
Yeterdi  bütün ruhumu sapsarı sana dökmeme.. 
Nasılsın!? 

İyi değilim; aslında hiç iyi olmadım ben. 

Otobüsler kaçar yoksa duraklar yalnız kalır...





0

Ruhkolik




Ruhum alkolik olabilir ama bedenim asla. Kulaga Garip bi yanilsama gibi gelse de ruhumuzun ihtiyaclari bedenimizin ihtiyaclarindan daha fazladir.

Yaklasik bir bucuk yildir yapmak istedigim seyi arkadaslarin tembelligi sagolsun bugün yapabildim hatta suan yapiyorum. Kimseyi suclamiyorum suc kesinlikle benim baskalarina bagimliligim; ne kadar alt seviyede de olsa sonucta mevcut. Kendine kizmakta bir marifet; neyse...

Sans veya kader bugüneymis ya; Kingswood adli muhtesem gruba denk geldim. Barda solo sekilde götümü yerlestirmisken ücüncü pale ale esliginde uzun süre sonra ruhumu besliyorum. Ne kadar uzun olmus ruhumu beslemeyeli; hedonizmin doruklarinda yasarken üvey evlat muamelesi görmüs sesini cikarmadan; zaten avaz avaz bagiracagi ses telleri de yok. Oysa cigliklariyla en cok canimi yakan oydu. Gelecegini görebilmek baska icinde yasayabilmek bambaska. Eger düzgün bir cocuk olursaniz 3 zaman dilimini de ayni anda yasayabilirsiniz. Saygilar


Ps:Bu yaziyi Bremen sehrinin Litfass adli barinda tek basima Kingswood konserini dinlerken kaleme aldim.


Ve buyrun size secme bir sarki..

Klibini izlemenizi öneririm.

How many times I count the minutes?
Endless digits push the limits
On everything that's lost between you and I
And after all is said and done, don't take a seat, it has begun
The little glimmer tells me something is astray
Tells me something hasn't changed

'Cause every night I go to bed
I think of you instead of closing my eyes and sleeping
And it's your lips I want to taste, they're such a shame to waste it
Why don't you embrace your creep?


How many lessons have I learnt?
How many secrets stay unturned?
Another feeling tells me something's gonna change
The after instance of sudden difference
Propels the systems of my resistance
While you insist on you and I


Every night I go to bed
I think of you instead of closing my eyes and sleeping
And it's your lips I want to taste, it's such a shame to waste it
Why don't you embrace your creep?
0

Side effects


Sanırım caption herşeyi açıklıyor. Eskiden kadere hiç inanmazken şuan itibari ile bir sorgulama içerisine girmedim desem yalan olur. Acaba hayatımızda hiç seçim yapıyor muyuz ?! Yoksa herşey ufak tesadüflerin manipülasyonu mu ...
Denize attığınız taşın sıçrattığı tuzlu su buhar olup teninize yapışıyor; nemlendirici almaya giderken yolda gördüğünüz iş ilanına başvuru yapıyorsunuz ve orada çalışan o güzel kadın/erkekle aynı ortamda sık vakit geçirdiğinizden dolayı uzun süreli bir ilişkiye başlıyorsunuz. En başa dönersek taş atmak bir seçim gibi gözükebilir; taşı atmamış olma ihtimalimiz tabi ki var ama çok önemi var mı onu bilmiyorum.  Kendimize alternatif hayatlar çizebiliriz ama hepsinin yazılmış olma ihtimali beni geriyor; sizi bilmiyorum.
Aslında ben buraya capste yazan sözün şarkısı için gelmiştim.

'Our existence has serious side effects'

Katılmadan edemeyeceğim;
Hem seni zehirlemeden, 
Nükleer atıklarımla sevmeden, 
Gidemeyeceğim... 


And my therapist said
"We've evolved through a series of accidents."

Oysa o kadar yalnızdım ki,
Beni bir terapistle yakınlaştıracak,
Şizofreniye bile razıydım.


That's what my therapist said
We're alone in this wilderness

Ve yine susuyoruz. 

0

Mansik

Seni severdim ve sana rağmen. . .
Bugün 31 yıl sonra kendime manik depresif tanısını koydum. İnsan profesyonel olarak psikolog olmayınca kendi psikoloğu olabiliyormuş. Hep derim bu dünya amatörlerindir diye. Profesyoneller paranın yeşilinde boğulmuş ruhsuzlar ordusundan başka bir şey değildir.
Geçen hafta doğum günümdü benim; evet çok dikkatlisin 31 oldum. Adetten midir manik depresiflikten mi bilemiyorum ama her yıl doğum günümden sonra kendi kendime şartlar koyuyorum. Mesela bu senenin yeni şartı daha çok dışarı çıkmak ve daha çok gezmek. Bazen bu şartlara uymak için kendime çok sert davrandığım olsa da kimi zamanda yavşaklığımdan geçilmez.
Yine de bu sene iyi başladım diyebilirim. Daha 1 hafta geçmeden ufak bir Berlin trip gerçekleştirdim; gerçi bu gezmekten çok bizim götten bi arkadaşı ziyaret amacıylaydı. Rötar mötar derken 10 saatlik süper kahraman tadında yolculuktan sonra Berlin'de çok dolu 36 saat geçirdim. Şuan Aralık'ta ki solo Riga yolculuğumu beklerken gelecek hafta sonuna Amsterdam planı eklesem mi diye kafa patlatıyorum. Tabi ki Amsterdam'da solo.
It-solo, solo, everybody
Woop, woop, woop, woop, woop, woop, woop

Dedim ya manikim diye bu aralar ve bir o kadarda depresif. 


Zaman kaymasına uğramıştı,
Şakaklarını yumuşatan o iki,
Kalbinden aşağı yuvarlanan... 
Paralel dudakların arasında sıkışmıştı,
Yere bakan kısmı,
Murphy'nin aklında yatan...
Ve ben yine ters köşeye yatmıştım,
Ters ilişkiye ters bir bakış açısından.. 
0

Yalnız iyi utandık


Utanmaya alışkınız da aynı boku bin kere yemek nedir kardeşim. İyi ki Dünya'da çeşitlilik var; bütün Dünya'nın bizim Ülkemizin insanlarından ibaret olduğunu düşünsek intihara yatkınlık katsayımız artar. Boşuna dememişler sükunet altındır diye; e normal tabi götten çıkan gümüşü kim netsin.
Euro 2024 geyikleri gerdi beni bu kadar. Almanya'da yaşadığım doğrudur ama alaman falan değilim. Yine de vizyonları analarının iç çeperlerinden ötesini geçmeyen insanların sağda solda sosyal mecralarda yaptığı paylaşımlara gerildim. Her yerde fink atan 'Yes to racism' belden aşağı vurmaktan başka nedir bilemedim. Lan Mesut kim; yediği kaba tüküren kaprisleri yüzünden pezevengini değiştiren bir kevaşeden başkası değil. Bir demecin bir diğeriyle örtüşse eyvallah der geçeriz. Son zamanlarda yaptığın işte ki başarısızlıkla gündemde olduğun için gündem değiştirme, dikkat çekme oyunları bunlar. Sen zaten Atatürk'ün 'Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim.' noktasına bile uyamıyorsun. Zeki ve ahlaklıyı zaten çok gördüm de, çevik bile değilsin.
Neyse siktir edelim şimdi bireyleri ve soralım kendimize kim daha ırkçı diye. Wtf birader; gerçekten ırkçılık dediğin şey bizim ülkede çok daha üst seviyede. Zaten içinde binlerce bölünme yaşamış bir ülke olarak aksini iddaa etmek zor.
Neden Türkiye Euro 2024'e seçilmesine cevap :
- Taciz olayları almış başını gidiyor.(Özellikle turiste)
- Turistik fiyatlandırma zaten malum.
- Can güvenliği ayaklar altında.
- Terör olaylarına karşı istihbarat epey zayıf.
- OHAL'den taze çıkmışsın.
- Diplomatik olarak dostumun dostu, dostumun düşmanı  ne olursan sikimde değil düşmanımdır modu.
- Basın özgürlüğünün üstüne basılmış olması.
- Bilimum seviyeye ulaşmış yasaklar : Paypal, Booking vb.
- Alkol kullanımının birçok şekilde sınırlandırılmaya çalışması.
- İnsanların diğer insanlara saygısının olmaması.

Bu liste böyle uzayıp gider de uzatasım yok.
Keşke artık şu çuvaldızı kendimize batırsak hatta götümüze soksak. Yanlış anlamayın lan en çok biz çekiyoruz bu çileyi; yeri geldiğinde en milliyetçi de biziz. Gururla giymek istiyoruz Vatanımızı ruhumuzun üstüne ve göğsümüzü gere gere sokaklarda dolaşmayı. Ama sonuç hep hüsran; boynumuz bükülüyor sizin gibi amipler yüzünden ve utanıyoruz biz içten içe de değil artık.
0

Tahoe esintisi



İnsana eser bazen; nerden veya neden estiği belli olmayan bir esinti; belki Tanrı'nın nefesi belki de bağırsaklarında biriken hevesi. Böyle düşününce insan kendini micro service gibi hissediyor. Her arzumuz için bir insan olsaydı; oh be. Mesela Tanrı cinsel dürtüleri için Johhny Sins'i görevlendirmiş gibi. İyice cıvıttım yine. Oysa ben gayet duygusal nedenlerle gelmiştim buraya.
Geçen Pazar gecesi havanın yağmurlu olmasından mıdır yoksa benim hormonlarımın ıslaklığından mıdır bilinmez içimde ki dürtü beni 'City of Angels' filmini izlemeye itti. Ki ben öyle böyle sevmezdim bu filmi ve filmin soundtrack'ini . Bana göre film ve soundtrack uyumu olarak değerlendirirsek still the best diyebilirim.
Nicholas Cage ve Meg Ryan gerçekten sevdiğim iki oyuncu bu filmde o kadar doğal bir şekilde uyumlular ki anlatmak imkansız. Film 20 yıl önce 1998 yılında piyasaya çıktığında 11 yaşında bir velet olarak sinemasına gitmiş olma ihtimalim yok. Tahminimce ben filmi 15-16  yaşında izlemiş olmalıyım. Tabi ki o zamanlarda yaptığı etkiyi yapamadı üstümde. Nedenini sormayın, çünkü ben de bilmiyorum.
Filmde özlediğim şeyler ise şöyle ; gözlerin ne kadar etkili olduğu, Ernest Hemingway'in müthiş betimlemeleri, bazı hislerin ne kadar küçümsendiği ve tabiki çılgın zamanlarda yaşamanın bize düşmemiş olması . Ve tabi Tahoe gölünün güzelliği.
Ve tabi ki Iris.


When everything feels like the movies
Yeah, you bleed just to know, you're alive
0

I am f*ckin awesome

I am f*ckin awesome but still mind matters   ...
Önermelerimin yanlış olduğuna siz dahil pek az insan şahit olmuştur ve bu önerme de bunlardan sadece biri. Çok boşvermişliğim olsa da abuk subuk şeylere adanmışlığım çok üst seviyelerde.
Türkiye de üniversite okuduğum dönemlerde metalci kankanın da desteğiyle baya bir black ve death metal dinler olmuştum. Bir çoğunu öyle ağzımı şapırdatarak dinlesem de aralarında böğüre böğüre dinlediklerim de vardı. Aradan on sene geçince  hatırlaması pek kolay olmadı tabi. Bizim büronun kimyasal kokan klozetine oturunca aklıma gelen dark kelimesiyle kafamda tranla ilgili bişeyler dönmeye başladı. Hadi google amca höpürt diye buldu grubu da şarkının adı hakkında en ufak bir ipucu yok. Tabi ben beni bildiğimden patlamadılar ensemi ve görsel hafızama güvenerek Dark Tranquility'nin bütün albüm ve şarkı listelerini açtım. 2010 yılından önce çıkmış bütün albümlerin şarkı isimlerine göz gezdirdim; tam hiçbiri değil lan bunların derken onunla göz göze geldim. Hani hiç görmediğin bi yabancıyı tanıdığın hissi vardır ya içinde. Ufacık bir an göz göze gelirsiniz ve hassiktir dersiniz; işte bizim ki de aynen öyle oldu.
Yani sizin anlayacağınız işin özeti :
Mind matters ...