SlideShow

0

Bir dünya ihtimali


Son lux alternate world sarkisi sagolsun, yine beyaz sayfalarin düs denizine dönüstügü yerde buldum kendimi. Beyaz sayfaya bakmak ne uyandirabilir ki insanin icinde; kan sicrama analisti Dexter'i mi , Jacques Reverdi'nin Channel No 5 kokan mektuplarini mi, her dolunayda yaslanmis ayin suratina vuran isikta aciga cikan o cukurlarini mi , ya da bir cinsiyetlinin erkeklik zarini mi...
Alternatif bir dünyadan bahsediyorum o yüzden kavramlarim sizi germesin; acikcasi cokta memem de degil. Mammals olmayan memeli bir tür olmak ölüngenligimi etkiliyor. Günesin dolunay vakitlerinde ölüngenlik katsayim arttigi icin ruhsal tecavüz ihtimalim artiyor. Dedim ya ayak amciklamasi gecirebilirsiniz diye. Hem beyin fetisi olmak ne güzel sey; evet evet bu sefer beyin fetisi. Belki bosalirim kim bilir, belki bu da bi cogu gibi orgazmsizdir. Kisa bagliyorum, uzun gözlerini kesmekten baska carem yok; o mavi saclarina asili kalmisken. Ve sizi kötülüyorum..

" Siyahla beyazi karistirmak kadar günahkar degil masumiyet."



Resource of Picture:https://gilad.deviantart.com/art/Henry-s-world-30114549
0

Lost on you





"When you get older, plainer, saner"


Yaşlandıkça aklı başında olmak mı; sadece algı yanılsaması olsa gerek. Hayatta herkes üstüne düşeni oynuyor; bazılarına kalan Benjamin Button rolü...



"Smoke 'em if you got 'em"


Atahol'un da dediği gibi yaşadın mı mevzusu bu.. Yakaladın mı öyle bir çekeceksin ki içine, ciğerlerın patlarcasına. Rutine binmiş günleri her gün yavaş yavaş solumaktansa o özel anı sigara müptelasının son sigarası gibi içine çekmemek Tanrı'ya en ıslak küfürlere eş değer değil mi!



"All I ever wanted was you" 


Yine hayata dair boktan bir dilemma. Artık hiçbir şey istemediğim için mi herşeyi istiyorum ya da hiçbir şey istemediğim için mi hiçbir şey istemiyorum; işte bunlar mı seni istemeyi özel kılıyor yoksa sende aslında hiçbir şey misin bu dilemma da.


"Let's raise a glass or two 



To all the things I've lost on you " 



Zaten ne zaman bir de kaldı ki kadehlerin sayısı; matematiği sevmeyen çocuklar bile aşığı oldular sayıların sayarken kadehleri. Hem bunun adı refill time; kaybolanları ne daha iyi doldurabilir ki Tanrı katından gelen bir kadehe kıyasla.




"After everything I've lost on you" 


Sıfıra indikten sonra oradan yukarı tırmanmak kazanç mıdır; yoksa herşeyin aksine o elde ki sıfır bütün herşeyi zaten çoktan yutmuş mudur... Adı koyulmuş ölüm tarihinden bir hafta sonrasına piyango kazanmak neye yarar ki.. Bazen kaybetmek kaybetmenin ötesinde olabilir...
0

Karli Pazartesi


Bazen hersey yazmaya elverislidir; is basinda olmak bile durduramaz sizi. Zaten benim gibi masa basi bir iste calisiyorsaniz pekte frenleyici birsey degildir is basinda olmak. Tarih 11 Aralik 2017 yi gösterirken arkaplanda Bremen sokaklarina yagan kari izliyorum. Kulagimda kulaklik sacma sapan dünyalara dalmis durumdayim. Oha diyorum ; arka planda tesadüfen youth daughter sarkisi calmaya baslayinca otomatik olarak oha diyorum. Son zamanlarda beni benden alan nadir sarkilardan biri kendisi. Hatta cigerimi söken bir sarki diyebiliriz. E o zaman bütün korkaklara, cesurlara, yasayanlara, ölenlere, yaratilmis ve yaratilmakta olan bütün Tanrilara selam olsun.

Kac cam kirintisi sigar ki kalbe,
Unufak kar tanesi gibi,
Önüne sersem bütün yollari
Kirmizi dogal renkte,
Tanrilar sahte adette ...
Pandoranin gelinligi gibi,
Yilin ilk kari;
Önce beyaz sonra islak ve siyah,
Kim bilir kac zar atildi,
Tanri katinda..
Her gün yeniden doguyor,
Taptaze..
Ve günah,
Firinin önünde bekleyen ilk müsteri..
Düsünmeden önce,
Aslinda hersey bakire,
Öldür beyinleri
Tanri bile kahpe....

0

Bir Bostancının Hikayesi


Bir Bostancı'nın hikayesi bu.
Kaçınız bilir Bostancı sahilinden Kasdav mekanına giden kaldırımların kokusunu. Hele bir de üstüne Mart gribini ekledin mi ; tadından yenmez. 
Yaş 17'ye 5 kalayı gösteriyor ; kalp , imkansız sevdaları. 
Kaç kişi kaybetmiştir restini elinde Flush Royalle ... 
Bir kadın , ağlıyor ; cebinde gençlik umutları. Kaç erkek boğulmuştur bir gözyaşında ? 
Bostancı'dan Levent'e sümüklü bir çocuk yürüyor. E-5 'in yamacına bırakıyor bütün zehirleri mesanesinde ki ... Kaç kişi atlıyor boğaz manzarası olan bir balkondan ; yada kaç kişi atlamıyor !? Bir kadınla ölmek ne kadar zor ; üstelik birlikte ölecek bir kadın ararken ... 
Kaç kadının üstünü örtüyor bu eller ;  ya da kaç hayalin ... 
Beyaz bir gece kaç kez kara sevdaya uyanıyor ; kim bilir...
Rakı şişeleri sofrada yatarken insan uzanmadan edemiyor baş ucunda ki sandalyeye ... 
Kaç kişi sek içiyor rakıyı ; kucağında sevdiği kadın , sağında boğaz görseliyle... 
Yaş 17 ; umutlar yeşeriyor sarının eşiğinde. 
Ela gözlere aldanma ; kimbilir belki yeşilinde baharı saklıyor , belki de sonbaharı kahverengisin de ... 

O zamanların iki şarkısı : TIK TIK

Dipnot: Bu yaziyi 12 Ekim 2011 de yazmisim ama taslak olarak kalmis. Hep taze kalan hikayelerden biri olacak.
0

Unutursun


Yilin sonlarina dogru yaklastikca insan kendi sonlarina dogru da yaklasiyor. Hep bir yenilenme istegi ve yeni hedefler belirleme istegiyle yanip tutusuyor. Cünkü bir önceki yilin hedeflerinin yakinindan bile gecilmiyor; en azindan ucuk hedefler koyan bir insansaniz durum öyle oluyor. Insan bazen depresyona  girmemek adina  yüzeysel takiliyor; genel olarak insanlar mi cok yüzeysel ya da birbirlerine sadece yüzeysel yanlarini mi gösteriyor emin degilim. Erkek olmak zor is; en azindan erkek kalibina sigiyorsaniz zor is. Gectigimiz günlerde insanlari analiz etmek icin epey bir firsatim oldu; espritüel acitasyon yapan erkek modasi varmis piyasa da ben kacirmisim her modayi kacirdigim gibi. Onun disinda basitlik almis basini gidiyor, kadin erkek farketmeksizin. Isin kötü yani sizde carkin icine girince o sizi özellestiren sivri uclarinizi köreltiyor cark; an be an daha sert daha acitarak. Kim bilir kac yil, kac ruh kac günah ve kac seytan gerek beni standart insan formuna sokmaya. Ucsuz bucaksiz bir hayat bu; her hafta kerhanede ayni kadina oynayan sadik müsteriden tutta kendini en uc noktalarda Nirvanaya dogru cekmeye calisan bir Budiste kadar uzaniyor. Ve sonunda ego bir yanilsamaysa cinsel arzulariyla kerhaneye giden adamla cocukluk askiyla evlenip ömrü boyunca tek bir kadinla birlikte olan adam ayni kefeye giriyor. Ayni boyda insanlara buzdan merdivenler sundugumuz bir dünyada yasiyoruz ve günes her gecen gün daha da alevleniyor. Ve unutmayin ne kadar cok merdiven cikarsaniz düsüsünüz o kadar sert olacak. Zaten oldum olasi sevmedim yüksekleri; halkin icine karismak gibisi yoktur su hayatta. Cünkü halk birey degildir ve birey olmayan ego olamaz.

 "Hayat, sizofrenin unutulmaya yüz tutmus cok eski bir hatirasi." 

Herkes unutur kendini.
1

Golden Gate Suicides



Ne kadar dönem dönem intihara hafif meyilli bi insan olsam da bu yazinin benimle hicbir alakasi yok. Son dönemde huy edindigim seylerden biri facebookta paylasilan seylerin dogrulugunu googledan detayli bir sekilde arastirmaktir. Nitekim gecenlerde begendigim iki sayfa ayni bilgiyi cok ufak degisikliklerle paylasinca yine arastirmadan edemedim. Paylasilan bilgi söyledi; 85 yasinda ki adam 2km yol yürüdükten sonra hic tereddüt etmeden Golden Gate köprüsünden atlamisti. Arkasinda biraktigi not ise söyleydi: köprüye yürüdügüm yol boyunca bir kisi bile bana gülümsemis olsaydi intihar etmezdim.
Bir diger sayfa ise adamin yasini 75 olarak yazmisti. Arastirdim ama böyle bir hikaye bulamadim. Tam tamina böyle bir hikaye olmasa da bu masali hikayelestiren bazi bilgiler mevcut. Kevin Hines Golden Gate köprüsünden atlayan ancak hayatta kalan istisnalardan biri. Ve kendisi sunlari söylüyor; eger birileri nasil oldugumu sorsaydi veya ufak bir ilgi gösterseydi intihardan vazgecebilirdim. Bana göre yeterince vurucu olmasina ragmen insanlar diger hikayeyi uydurma ihtiyaci duymuslar.
Ne kadar hos bir durum olmasa da sizinle arastirma yaparken denk geldigim bir kac intihar notunu paylasmak isterim. En üzenini sona saklayacagim.
San Francisco Golden Gate köprüsünün ilk intihari yada bilinen ilk intihari 7 Agustos 1937 yilinda Harold Wobber tarafindan gerceklestiriliyor. Bun intihar ayni zamanda tahmini 1600 intiharin da öncüsü oluyor. Harold Wobber o gün yaninda bulunan Profesör ile yolda güzel bir diyalog icerisindeyken köprüye vardiklarina benim ayrilacagim noktaya geldik diyor ve kendini köprüden atiyor. Profesör ne kadar kendisini kemerinden yakalasada bunun kimseye pek yarari olmuyor.
23 Temmuz 1945 te is August DeMont 5 yasinda ki kizi ile gidiyor köprüye ve kizina köprüden atlamasini söylüyor. Kendisi köprünün en genc kurbani. Babasi da arkasindan atliyor tabi. Olayin resmi olarak cinayet olup olmadigina karar verilmis degil.
21 Kasim 1954
49 Yasindak ki John Thomas Doyle un notu söyle: "Aslinda hic bir nedenim yok, sadece dis agrim var."
1 Ekim 1977
Köprünün ilk cift intihari. Amca yegen birbirlerini öptükten sonra kendilerini sonsuzluga birakiyorlar.
1 Subat 1988
18 yasinda ki Sarah Birnbaum u mucizeler bile kurtaramadi. Ilk atlayisinda kurtulan Sarah ikinci atlayasinda ayni mucizeye tanik olmadi.
Ve benim icin en can alici intihar veya intihar notu su oldu :

27 Eylül 1954
Basarili bir is adami olan Charles Gallagher Sr. kendini Golden Gate köprüsünden birakti . 4 gün sonra tarih 1 Ekim 1954 ü gösterirken intihar eden adamin oglu Charles Gallagher Jr. 24 yasinda babasinin atladigi ayni noktadan kendini atti. Arkasinda kisacik bir not birakti :
"I am sorry… I want to keep Dad company."
0

Musical Blonde



Öncelikle ben Charlize Theron ablanin koyu saçlı halini daha çok beğeniyorum; koyu saçlar o güzel yüzünü vurguluyor. Neyse Charlize Theron'un tartışılmaz güzelliğine fazla dalmaya gerek yok. Gelelim Atomic Blonde filmine... Fragmanlarıyla zaten uzun süredir beklediğimiz bu filmi sinema da izleme fırsatı bulamadım; zaten öyle olmazsa olmaz bir sinema filmi değil. Atomic blonde soğuk savaş döneminde Berlin'de geçen tipik bir ajan filmi. Bol aksiyonlu ve  başlıca Charlize Theron , James Mcavoy , John Goodman ve Bill Skarsgård gibi oyunculardan oluşan zengin kadrolu bir film. 
Filmi diğer filmlere göre bir tık üste taşıyan şey aksiyon sahnelerinin sadeliği. Öyle karşımızda süper kahraman tadında ajanlar yok bu sefer. Zaten bu sadeliği John Wick filminden de tanıyoruz. Evet yönetmen koltuğunda John Wick'in yönetmeni olan David Leitch oturuyor. Kendisi üstüne bi ara birşeyler yazmak istiyorum, çünkü David Leitch'in dublörlükten yönetmenliğe giden değişik bir azim hikayesi var. 
Charlize seçimi bu filme cuk oturmuş; sırf onun için bile izlenebilir. Onun dışında filmi diğer filmlerden ayıran şey ; Müzik. Zaten başlıktanda anlamışsınızdır.
Tam tamına 41 soundtrack ile sahneden sahneye savruluyorsunuz. Ben müziğin en önemli duygusal tetikleyici olduğunu düşünen insanlardan biriyim ve bunu ustaca kullanabilmek bazen sizi çok ileriye taşıyabilir.  
O 41 sountrackin listesi burda: Tık Tık

Filme genel puanım 6.7. Çıtır filmler arasında ki puanım ise 8.2. Gece dışarı çıkmadan önce izlenip motive olunası bir film. 
İyi seyirler. PS: Charlize in kıyafetleri müthiş. Ve bu bonus fransız abla da öyle.