SlideShow

0

2011 The Year of Naturel Disasters

Kısa Kısa 2011.

24 Ocak - Moskova Domedodovo Havaalanında bomba ; 34 ölü ve 180 yaralı. Yılın ilk terör saldırısı.

11 Mart- Japonya'da 9.1 lik deprem ve ardından tsunami . 15.840 ölü 3.926 kayıp.

1 Mayıs- Osama Bin Laden'in öldürüldüğü Obama tarafından açıklandı.

7 Temmuz- İlk yapay organ nakli gerçekleştirildi.

22 Temmuz- Norveç'te farklı bir terör. Sağcı bir Norveçlinin gerçekleştirdiği saldırıda 76 kişi öldü.

31 Temmuz- Thailand'da selden yaklaşık 13 milyon insan etkilendi. 650 kişi öldü.

5 Ağustos- Nasa MRO'nun Marsta su bulunabileceğine dair görsel kanıt getirdiğini açıkladı.

23 Ekim - Van'da 7.2 lik deprem . 604 ölü.2.200 bina hasarlı.

15 Aralık- Amerika Birleşik Devletleri , Irakla olan savaşın sona erdiğini resmi olarak açıkladı.

16 Aralık- Filipinler'de Fırtına  1.249 ölü , 1.079 kayıp.
3

Istanbul

Evet evet inanması zor ama 14 ay sonra tekrar istanbuldayım. Hislerimi anlatmam zor ; sanki eskiden izleyip çok beğendiğim bir filmin çekildiği sokaklardan geçiyorum. Oysa bu sahnelerin hepsi bana ait-ti. Aitlik zor şeymiş. Power türkte feridun çalıyor -hala aşkın olduğu yer varsa söyle , dokunulmazsam ölücem .. kendimi kendimden çıkarsam sıfır kalmaz..- bu şarkının hit olduğu zamanlar İstanbul'un arka sokaklarında aşk dokuyorduk, dostlukları derin muhabbetlerle kuruyorduk.
Neyse Istanbul'da 2. günümdeyim 5 gün daha var. Fazla kapılmadan yaz aşkı gibi kısa olmalı bu sefer ki İstanbul sevişmesi.
Fazla söze gerek yok , vakitte yok .
Bu arada hava ne böyle , Aralık ayında yaz yaşanır mı yaşanıyormuş...
1

Runaway Love


Be my Runaway Love...
Öyle kendimden pek bahsetmeyeli uzun oldu ; eyvallah..
Değişiyor muyum sorusu hormonlarımın etki ettikleri de dahil tüm hücrelerimde sert bir döngüye girdi.
Menopozun genç ,erkeksi ve seksi modeli mi yoksa.
Çok asabiydim ben ne oldu da bu kadar sakin ve umursamaz biri olmayı başarabildim derken dün bütün gün boyunca hiç sigara içmedim ve aslında hala çok asabi olduğumu anladım. Değişen ben değil de insanlarla aramızda ki çizgiydi ; artık pek bi kalınlaşmıştı.
Don't keep me waitin...
Yakın zaman diliminde hala cesur olup olmadığımı da öğreneceğiz. Bakalım kendimi duygusal belalara balıklama atabiliyor muyum ...
Atasım yok ; biraz değişmeliyim herhalde.. Kişilik olarak değilse de hayat tarzı olarak olabilir .
Melankolinin dozunu çok çok azaltmışlığım zaten blog yazılarımda da net bir şekilde gözlemleniyor.
Aşık olabiliriz demiyorum ; belki öpüşürüz belki sadece sebişiriz. Sevişmek diyesim gelmedi bugün ; sebep kökünden gelmeliydi sevmek kökünden değil . Sebişmek iyidir.
Gelişen almancamla özgüvenim doğru orantıya girdiler. İş böyle olunca , kendimden korkmaya başladım. Hırslı bir ben benim hayatıma ağır gelebilirim; en azından şimdilik .
Ulan şu yazarlık , şairlik hayalimize dair bir adım atsakta en azından gelecek kaygısını bir nebze hafifletsek diyorum.
Hani hem yaş uygun hem statü.
İlla böğründen sikilmişe dönmek lazımsa döşümüzü açarız..
Plütonik aşklarımız vardı ta ki gezegenlikten dışlanana kadar.. Evrensellik boş iş ; her kümeye giren elemanları gösteren bir boş küme sembolü de yok üstelik.
Nerde kalmıştık ..
Wanna run away love ?
Haftaya İstanbulda'yım. Al birde burdan yak. Sikilmiş kafalara sevişmiş duygular ekleriz.
14 ay geçti . Adaptasyon mu azaptasyon mu bilemedim. Hem belki türkçeyi unutmuşumdur , belkide türkçe beni unutmuştur.
Milyonlarca dilde seni seviyorum diyebilsek ne olur ki ana dilinde diyemedikten sonra .. Önemsiz bir detay  ; önce dil uyumu lazım ; ten uyumundan hallice.
Hem sıcak şarap lazım geldi şimdi ; çok yüklenmiş olabilirim bugün kendime. E bünye bol partili 5 günün ardından bütün günü evde yalnız geçirmeyi kaldırmıyor.
Gündüzü bilmeyen güneşe çıktıktan sonra karanlıktan korkmaya başlar mı hiç !?!
Sizi şarkıyla başbaşa bırakayım.
Klibi de izleyiverin. Kadında asaleti ve tarzı severim o ciyetten.
Eyvallah
6

Düşündüm de ...

Kışlık kıyafetlerini üzerine geçirmiş bir kadınla,
Üstü örtülü sevişmelerimizdi sonbahar ... 
Düşündüm de ; 
Dünyada ki bütün şeylerden arınmış vücudunla ,
Aşk yaşamayı seviyordum ben ,
İç çamaşırların dahil... 
Omuzlara tutunmuş bluzun askılı kadınında,
Karşılıklı intiharlarımızdı ilkbahar...
Düşündüm de ,
Tanrıda ki bütün şeylerden arınmış ruhuna rağmen,
Tek başıma ölmeyi seviyordum ben, 
Sen umutlarım dahil... 
0

Warrior

Biz ne dövüş filmleri gördük geçirdik diyesim var.. Oscarlı Rocky'ler , efsane Bruce Lee filmleri ve türlü türlü asyalı karakterler..
Tabi ki hiçbir dövüş filmi salt dövüş olamaz ve olmamalı ; hal böyle olunca piyasada çok olan bu tarz filmleri birbirinden ayıran şey senaryolarında ki detayları oluyor.

Bu noktada 2011 yapımı olan Warrior filmi devreye giriyor. Türkiye'de henüz vizyona girmemiş olan bu filmi internetten izlemeniz mümkün olacaktır.
Öncelikle filmin yönetmeni ve oyuncularını aktarayım.

Yönetmen koltuğunda Pride and Glory filminden tanıdığımız Gavin O'Connor oturuyor.
Başrollerde ise öncelikle Star Wars filminin Owen Lars'ı olan Joel Edgerton ,  Tom Hardy ve eski kurt Nick Nolte yer alıyor.

Hikaye iki kardeş ve baba arasında ana hatlara ayrılmış olsada ; bu üç karaktere dair detaylar hikayeyi mükemmelleştirmeyi başarıyor.
Birbirleriyle uzun süredir görüşmemiş olan bu üç karakterin kafes dövüşünde biraraya gelecek olması ise film hakkında daha fazla şey söylememize gerek bırakmıyor.

Çok beğendiğim ufak detayları filmi izlemeyenleri düşünerekten anlatmıyorum.

Imdb listesinde 8.3 puanıyla şimdiden ilk 250 ye girmiş bu harika filme benim puanım 8.6 .

5

Immortals

The Fall filminin yönetmeni Tarsem Singh'ten uzun süre sonra yeni bir film geldi. The Fall filmiyle uzaktan yakından alakası olmayan bu film izlenilir filmler arasına girmeyi başarır diye düşünüyorum.

Immortals filminin konusu ise şöyle :
Bütün insanlığa hükmetmek isteyen bir kralın durdurulması gerekiyor. Peki ya Tanrılar ? Zeus ve çocukları insanlığı yalnız mı bırakacak... İnsanlar ve Tanrılar arasında ki bağ savaş meydanlarında daha kuvvetleniyor.

Film , bazı güzel savaş sahneleriyle dikkat çekse de vasatı aşamıyor. Gerek senaryonun klişe oluşundan gerekse senaryonun işlenişinin yavanlığından filme puanım 10 üzerinden 6.2 .
Şimdi 6.2 verdim diye bu filmi izlerken eğlenmeyeceğiniz anlamına gelmez.
Sizde benim gibi fantastik savaş filmlerini seviyorsanız kaçırmayın izleyin derim. Çünkü bu tarz filmler maliyet yüzünden çok fazla çekilmiyor. Çekilse de ya çok iyi yada çok kötü oluyorlar. Bu film en azından çok kötü olmayıp orta kararda kalmayı başarabilmiş.

Ayrıca The Tudors severler için kaçmaz bir film çünkü başrolde The Tudors'un Charles Brandon'u Henry Cavill oynuyor.
-Theseus-
İyi seyirler.
3

One Day

"One Day ", Anne Hathaway ve Jim Sturgess'in başrollerini paylaştığı güzel bir romantik film. Bence yönetmenler için en zor iş senaryoda ki karaktere uygun yüzler bulmak. Ki eğer konu romantik bir film ise Anne Hathaway bunun için biçilmiş bir kaftan.

Kemikli yüz hatları ve değişik mimikleriyle bu filmde de ben romantiğim demeyi başarmış.
Film iki yakın arkadaşın birbirleriyle yakınlaşmalarını ve birbirlerini desteklemelerini anlatıyor .. Tabi iki yakın arkadaş arasında derinlerde saklanan aşk kaçınılmaz olabiliyor.
Aşk ve kariyer kaygısını birbiriyle güzel harmanlamış olan bu film de Anne Hathaway kadar Jim Sturgess'ın performansı da göz dolduruyor.
Genelde dozunda dramatize etmiş olsalarda filmin sonu biraz klişe.
Yine de ben bu filme 10 üzerinden 7.7 veriyorum.
Bilmediğiniz sokaklarda iki sıradan yabancıyla  romantikleşmek istiyorsanız ; haydi ekran başına diyorum.
2

Güzel ve Seksi Kasım

Şimdi işe gitmeyecek olsam oturup kafa şişirirdim. Çünkü yazasım gelmiş gibi hissediyorum. Şu güzel ve seksi Kasım ayını bu kadar az yazıyla geçiştirmiş olmanın pişmanlığına bir sonra ki Kasım'a kadar yaşayacağım ; sanırım bu süre 1 seneye tekabül ediyor.
Sırf tekabül kelimesini kullanmak için öyle bok püsür bilgi verdim ..
Sakallarımı kestiydim ; onlar uzayana kadar ben özledim bile .. Şimdi sıra saçlarımda. Bakalım ; münasip bi berber bulabilsem sokucam kafamı ..
Aslında saçımı azıcık uzatasım var ama üşengeçliğim üstümde. Şuan en kontrolsüz döneminden geçiyor ; e Ankaralı da olmadığım için dalgalı saçlarım rüzgara kapılmıyor.
Napıyorum diye sorarsak ; bu ara erasmus partilerine gidiyorum sürekli. Yani almanya out europe in gibimsi bi durum var ortada. Tipik bir erasmus ortamı gibi gözüksede benim için pek problemli. Ağzına sıçtığımın ispanyol piçlerini bir türlü sevemedim. Henüz 2 kez kavganın eşiğinden dönmüş olsakta bi daha ki sefere eşiğinden dönüş pek kolay olmayacak.
İşin kötüsü ispanyol kızlara giden yollar o erkeklerin arasından geçiyor ; şaka lan şaka.. Yani yol ordan geçiyor da biz ordan geçmeyeceğiz. E dünyada ki herşeyin 2 girişi vardır ; yani iki yolu.
Savaşmadan sevişmenin de manası yok  ...
Şimdilik bu kadar ..
Ayrıntıları sonra paylaşır mıyım bilmiyorum.. Keep in touch babe ..
0

Alıştım-sı

Sıla ve şarkılarıyla yeni yeni kaynaşıyorum ..Ben bile yadırgadım kendimi .
Bu aralar melankolik yanım saklanıyor sanki ; bir o kucaktan bir bu kucağa bir hayat tarzına geçiş yaptım .En azından son 3 haftalık hayat tarzım onu gösteriyor.İşin garibi hiçbir şekilde tatmin olamamak. Tatmin derken cinsel açılara falan girmedim ; benim girdiğim tek açı duygusal olanıdır , yersen...
Ben, derler hikayesini hep sevenlerden oldum ; kusura bakmayın oturupta anlatamayacağım hikayeyi..
Onun dışında Almanya'ya ve Göttingen'e gayet alıştım gibi.. Arasıra duygusal sapmalar yaşasamda , alıştım.
Daha kaç senemi daha buralarda harcayacağımı bilmiyorum ama pek fazla hesapta yapmak istediğim söylenemez.
Yaşıyoruz işte ; yaşıyoruz. Aralık ayının 19'una Türkiye'ye uçak biletim var ; eğer askerlik işlemlerinde bir terslik olmazsa 1 haftalık heyecanlı İstanbul tatili beni bekliyor olacak. Sabırsızlanmıyorum , heyecanlanmıyorum ; ne oluyor bana diyesim var. ..
Neyse kaçayım ; yatak beni çağırıyor..
Hem sevişmeden uyumayalım diyesim de var ama neyse...
0

Hangi Hayata Aitiz Biz


Ey azizim ; hangi hayata aitiz biz ... Düşünmeden edemiyor insan.. Şimdi Sıla'nın "Oluruna Bırak" şarkısı kulaklarımdan kalbime giden yola tatcımsı tatlar bırakırken beynim 3 kere düşünüyor bu soruyu...
-Söz bitsin ; biz devam edelim..-
Türkçe kelimelerle aşk yaşamak bile bambaşka birşey...

Bir pazar günü olmalıydı mesela şimdi ; hava güneşli ve 25 dereceyi gösteriyor olmalıydı... Yatağımdan kalkıp odama ve salona kapısı olan balkona çıkmalıydım... Annemle güzel bir pazar kahvaltısı yapmalıydım ve tabi türkçe şarkılar eşliğinde..
Şuan daha idealist ve bağımsız bir hayat yaşıyorum ama yine de eksikleri doldurmaya yettiğini söylemek mümkün değil.

-Söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda-
İnsan, müdavimi olduğu o salaş balıkçıyı özlüyor.. Hani kelimelere sığmıyor ya bazen özlem, yüreklere bile sığmıyor ; ve unutuyor insan ...

Şimdi kalkıp Bakırköy-Taksim dolmuşuna binmeliydim ; "Bir kişi uzatır mısınız ? "  Sağ yanımda Marmara denizi manzarasıyla sol yanımda ki insan sıcaklığı sarmalamalıydı beni.

-Dön demeyi valla unuttum ben -
Seni seviyorum demek kadar zor ; seni seçiyorum hayat...

Aitlik zor iş azizim ; ben bana aitmiyim , bazen bu bile tereddüt içeriyor..

Liseli olmalıydım belki ; kalbim hep pırpır , ayak adımlarım aşka koşmalıydı. Ortaköy manzarası akciğerlerimi sarsmalıydı.

-Bir rüzgara kapıldım ; gidiyorum , sonu hayır mı şer mi bilemiyorum -
Bir rakı sofrası olmalıydı şimdi ; babam ve sülalenin erkekleri ... Enfes mezelerle donatılmış bir sofranın etrafında dönen enfes sohbetler..
Karlı bir tozkoparan manzarası olmalıydı benim için hayat.. Hatırladığım en çocuksu anılarda kapamalıydım hayata gözlerimi ; vesaire vesaire...

-Hiç cesareti yokmuş gibi mecbur susanlardan mısın ? Uçmak zor mu senin için , yürümeye bile korkanlardan mısın ? Aşk yok mu sence,  sevişmek herkesle aynı mı sence ? Kalp yok mu sence ; hayata üşenenlerden misin sende ... Anlaşmadan ölmeyelim ! -
Dönen başımı süsleyen İstiklal Caddesi manzarasını - Söyle buldun mu aradığın aşkı söylee- şarkısıyla seslendirmeliyim.. Ve anlamalı çevrede ki yabancılar söylediğim şarkının sözlerini..

-Uzun zamandır hasret kaldım yüzüne ; muhtacım inan senin birtek sözüne ..
Yalvarsam ağlasam kapansam dizine ; döner miyiz yine eski günlere..
SÖYLEEEEE BULDUN MUUU ; ARADIĞIIN AŞKKII SÖYLEE .. YOKSA YALNIZ MISIN SEN YİNE , BENİM GİBİ BOYNU BÜKÜK GÖZÜ YAŞLI TEK BAŞINAAA... SÖYLEE ..... -

Duygu patlamaları yaşıyor insan bazen ; hemde öylece sebepsiz...Dün gecenin sonunu hatırlamasamda hatırladığım kısımları gayet güzeldi oysa ; yani hüzünlenmem için hiçbir sebep yok.

Şimdi boğaz manzaralı bir bankta sevdiklerimi düşünüyor olmalıydım sigaramın yanan ucunda..

Hangi hayata aitiz biz ? 
0

Real Steel

Şu sıralar vizyona giren yönetmenliğini Shawn Levy yapmış "Real Steel" filminden kısa ve öz bahsedeceğim.
Robotlar üzerine kurgulanmış sayısız film bulunmasına rağmen bu filmde ki senaryo daha abartısız olmuş. Robotların direk hayatımıza bodozlama girişi değil de biraz büyümüş oyuncaklar gibi girişi kurgulanmış. Ve tabi biz insanlar herşeyi yaptığımız gibi bu robotlarıda kendi aralarında kıyaslayarak birbirleriyle dövüştürmeye başlamışız.
İşte konu tam olarak bu ; birbirleriyle dövüşen robotlar ve Robot Boks ligi...
Bütün bunları birbirinden ayrı bulunan baba ve oğulun birbirleriyle kaynaşma ekseninde ele alan " Real Steel" filmi son zamanların en eğlenceli filmlerinden biri.. Ve bu eğlencenin yanında tadında bir dram sunuyor.
Hugh Jackman ve Evangeline Lilly gibi iki iyi oyuncunun bu filmde oynaması büyük bir artı olsada asıl büyük artı genç yetenek Dakota Goyo'nun filmde ki müthiş performansı.
Filme puanım : 7.5

 Evangeline Lilly
Hugh Jackman
Dakota Goyo


İyi seyirler
2

Bugün benimm... 2

Bugün benim yazısının ilk bölümü için Tık 
Aslında ilk yazıda pek çok şeyi anlattım. O yüzden bişeyler yazmakta zorlanıyorum. Belki havanın güneşli olmasının da bu zorlanmada etkisi vardır.
Dünyaya yüz kere daha gelsem sanırım yine Kasım ayında gelirdim. Sarı rengi bir başka hayat dolu oluyor bu ayda. Yeni isim bile taktım kasım ayına  : L'ovember 
Her aşk kendinden başlar ya , belki de o yüzden bendeki kasım aşkı .
İnsan her adımda doğduğu yere dahada yaklaşırmıymış ; yaklaşıyormuş. Şu an doğduğum hastanenin önünde ki evde kalıyorum. Bundan 24 sene önce 50 metre ötemde duran beyaz binanın yüzlerce odasından birinde minik gözlerimi sararmış yaprakların ve kasım ayının süslediği dünyaya açmışım .
Hayatımda merak ettiğim şeylerden biri şu : İlk nefesimde ki düşüncem neydi acaba ?
Bebekler konuşamaz yemek yiyemez yürüyemez ama kesinlikle düşünebilirler.  Düşünme yeteneği sonradan kazanılan birşey değil sonuçta. Annemin kırmızı yanaklarını hatırlıyorum  ; nerden hatırladığımı da bilmiyorum üstelik. Sanırım babamı 1 ay sonra gördüm ; tam emin değilim . Ne güzel şey doğmak yada ne güzel şey ölmek mi demeli .. Her doğum öleceğine dair bir kontrat imzalamak değil mi ..
Düşündükçe büyüyor insan ..

Her bebek cennetten doğar dünyaya.... 
0

Alkol-kilometre


Alkolmetrenin yetmediği noktalar için tasarlanan alkol-kilometre 2 sene içinde tüm marketlerde yerini alacak..
Ayrıca ne biçim alet lan o ; ilk defa ağzıma aldım onun şaşkınlığı var hala üzerimde. Bildiğin üflemeli blowjob . Gittim ağzımı alkolle yıkadım.
Neyse anlatayım bari ; dün gece partiden çıktım ve atladım bisikletime. Gece 3 suları ışığı yanmayan bisikletimin üstünde kulağımda kulaklıkla yol alıyorum. Cücündürük bir yol için trafik lambası koymuşlar ; her zaman ki gibi kırmızıda geçtim o yoldan. Fosforlu cevriyeye dönmüş bir polis abimiz anında yolumu kesti. Hemen iniverdim bisikletten. Yaklaşık 5-6 yasağı birden çiğnediğim için boynumu büküp o muhteşem almancamla buyur abi dedim. Kırmızı ışıkta geçtin demez mi ; içimden keşke sadece o kadar olsa dediysemde dışımdan söylemişim gibi bana alkol aldın mı diye sordu. Hemen yapıştırdım cevabı 2 bira diye; yerse-n. O zaman dedi şu alkolmetreyi üflemek sorun olmaz herhalde ; tabi dedim ne sorunu . Verdi ağzıma üfleyiverdim. Bi baktık ki 1.50 promil çıktı; tabi benim sınırın kaç olduğundan haberim olmadığı için az bişey geçmişimdir göz yumarlar diye düşündüm. Sonradan öğrendim ki sınır 0.50 ymiş.. İçimden vay be amma sert biraymış desem de bu yalana bitek ben inanırdım .45 euro diyiverdi ve kimliğimi istedi. Bi kağıda ismimi falan yazdıktan sonra bana yol verdi . Ne kadar özür dilesem de olmadı galiba. Hala içimde belki ceza kesmemiştir umudu taşıyorum. Yolun geri kalanının belli bi bölümünü bisikleti iterek gittim  ; sonra akıllanmayıp tekrar bindim bisiklete . Neyse ki 2. kez polislerle karşılaşmadım.
Yani ilk resmi cezamı yemiş olmuş olabilirim.
Adamlar kibar kibar görevlerini yaptılar ; Türkiye de olsa bi postada dayak yerdim belki .
Bu da video ..
0

The Walking Dead


Öncelikle en kaliteli dizilerden biri olduğunu belirteyim.
The Walking Dead dizisiyle yolum geçen sene kasım ayında kesişti. 6 bölümlük ilk sezonu 1 haftada yalayıp yutmakta hiç zorlanma hissetmedim sizinde hissetmeyeceğinize eminim . Gel gelelim sonra ki bekleyişe ; 2. sezonun başlaması için geçen pazartesiye kadar yani yaklaşık 11 ay beklemek zorunda kaldım. 

Eğer benim gibi zombi severseniz kesinlikle tavsiye ediyorum. 
Dizinin türü post-apocalyptic sayılabilir ;  konusu ise virüs ile yayılan zombilerin istilasıdır. Başrolümüzde Şerif Rick Grimes iyi ötesi bir oyunculuk sergilemektedir.
Danny Boyle 'un 28 Weeks ve Months serisinden sonra en kaliteli yapımlardan biri olduğu su götürmez bir gerçek. 
Öyle ki dizinin çekimlerine müthiş bir para ve emek harcanmış ; bu nedenle dizinin tek eksisi sezonların az bölümden oluşması. 
Şimdi ben gidip 2. sezonun 2. bölümünü büyük bir zevkle izleyeceğim ; tabi önce odama girmiş şu karasineği öldürmem lazım .. 
Vakit kaybetmeden izleyip zevkin doruklarına ulaşın derim .. 


1

Harry Potter and Deathly Hallows

Son zamanların iyi serilerinden olan Harry Potter eserinin film uyarlamasının bir bölümünü izlememiş pek az insan vardır. Kah televizyonlarda defalarca yayınlanması kah uzun bir seri olması bunu pekiştiriyor ; filmi ilk başta bu cümlelerle anıyorum ama seriyi kötülediğimden değil.
Açıkçası kitabını okumadım ve bir sinemasever olarak yorumlayacağım .
Öncelikle Harry Potter serisinin başlarında enerjik bir hava vardı ; sanırım bunun sebebi o gizemli büyü dünyasını yeni yeni keşfetmemizdi. Lakin Harry Potter'ı bu denli hoş kılan şeyde buydu. Ancak dün gece izlediğim Deathly Hallows serisine aşırı yavanlık hakimdi. Ne bir heyecan ne bir gizem nede başka birşey. Filmi sinemalarda ve insanların gözünde ileriye taşıyan olumlu Harry Potter önyargısıydı.

Oyuncular yaşın ve sürekli aynı rolü oynamanın rutinliğiyle gittikçe vasatlaşmış ; senaryo herzaman ki gibi altın yumurtluyor bişeyler daha çıkartalım sürüncemesine girmiş ... Böyle olunca ortaya ekstra bir zevk vermeyen zaman geçirmelik, eğlencelik bir film çıkmış.
Hani film bu kadar uzun süreli bir seri olmasa kimse oturup izlemez , izlesede pişman olur.

Pişmiş aşa su katılmazmış diyip gidesim var ; ne alaka diyenlereyse selam olsun . . .
0

Bir Bostancının Hikayesi


Bir Bostancı'nın hikayesi bu.
Kaçınız bilir Bostancı sahilinden Kasdav mekanına giden kaldırımların kokusunu. Hele bir de üstüne Mart gribini ekledin mi ; tadından yenmez. 
Yaş 17'ye 5 kalayı gösteriyor ; kalp , imkansız sevdaları. 
Kaç kişi kaybetmiştir restini elinde Flush Royalle ... 
Bir kadın , ağlıyor ; cebinde gençlik umutları. Kaç erkek boğulmuştur bir gözyaşında ? 
Bostancı'dan Levent'e sümüklü bir çocuk yürüyor. E-5 'in yamacına bırakıyor bütün zehirleri mesanesinde ki ... Kaç kişi atlıyor boğaz manzarası olan bir balkondan ; yada kaç kişi atlamıyor !? Bir kadınla ölmek ne kadar zor ; üstelik birlikte ölecek bir kadın ararken ... 
Kaç kadının üstünü örtüyor bu eller ;  ya da kaç hayalin ... 
Beyaz bir gece kaç kez kara sevdaya uyanıyor ; kim bilir...
Rakı şişeleri sofrada yatarken insan uzanmadan edemiyor baş ucunda ki sandalyeye ... 
Kaç kişi sek içiyor rakıyı ; kucağında sevdiği kadın , sağında boğaz görseliyle... 
Yaş 17 ; umutlar yeşeriyor sarının eşiğinde. 
Ela gözlere aldanma ; kimbilir belki yeşilinde baharı saklıyor , belki de sonbaharı kahverengisin de ... 

O zamanların iki şarkısı : TIK TIK 
2

Usul usul Kış

Küresel ısınmayla Almanya'nın entersanlığı birleşince , yaz mevsimini ancak Eylül ayının sonlarına doğru yaşamaya başlayabilmiştik. 1-2 haftalık kısaltılmış mevsimden sonra kış usul usul hayatımıza girdi. Arkadaş hava dediğin yavaş yavaş soğur ; 3 gün önce 25 derece bugün 7 derece : |
İşte öyle yine ve yeniden kıç donduran melankolik dönemlere girdik.
Birazdan işe gideceğim. İş dedimde aklıma geldi ; yeni biri bizim orda işe başlamış. Aslında bir çok yeni başlayan var ama biri benim pek hoşuma gitti. En azından tarzını ve gülüşünü pek beğendim. Hatta enteresan bir elektrik aldım desem yalan olmaz. C. Ronaldonun hemşerisi.. İşte öyle birşeyler .
Neyse ben kaçar . Kalın sağlıcakla
12

Söylemeyin


Sene 2008 . Annemin almanyaya gitmesi nedeniyle babamda kalıyordum 1 haftalığına. Mevsimlerden kış ; sabahın 6 sında havanın karanlığıyla Halkalı'nın soğuğu ciğerine işliyor insanın. İştahsızlığın getirdiği kahvaltısızlığın üstüne soğuk bir sigara kalbime şok etkisi yapıyor. Bir ilişkinin , bir ömrün , bir hayatın daha sonuna gelinmiş. Üstelik üniversitede vize dönemi . Her boş kağıda seni döküyorum ; anlamıyorlar F'lerle kalıyorum.  Özlüyorum seni anlamıyorsun ; sol omuzuma yüklemişim gururu eziliyor altında kalbim.
Ve o soğuk kış günlerinde tek bir şarkı çalıyor kulaklığımda : TIK
Aklıma geliyor bana aşık olduğunu söylediğin gün ve benim o dürüst ama odun cevabım. Dudaklarını tadıyorum yoklar , ellerini yürüyorum yoklar...
Senden başka kadınlarda oldu sevdiğim ve belki daha çok .. Ama en çok merak ettiğim gelecek seninle olandı. Yeni gelecekler yaratıyorum ; yoklar .
Ne çok zehirledik birbirimizi ; karşılıklı küfürler ve daha nicesi.
Bir Dvd kutusuna iki yüzük koyuyorum . Filmin adı Jeux D'en Fants .. Ne senin cesaretin var kutuyu açmaya nede benim o süprizden başka adım atmaya.. Yitip gidiyoruz zamanın tozlu rafında.
2 buçuk sene geçiyor aradan ; hiç konuşmadan görüşmeden. Ayak üstü uzun bir sohbet ; yeni aşklarını dinliyorum senin ve 1 hafta sonra son sevdiğin çocukla tekrar barıştığını söylüyorsun. İntikam soğuk yeniyor ; buz gibi... 2 buçuk sene cüzdanımda duran yüzükler şimdi İstanbul'da dolabın üstünde bir kibrit kutusunun içinde duruyor.Belki de tek suçumuz kısa çöpü çekmekti. Bayrampaşa sıkıştırıyor beni ; A-şk tipi ceza evi.
Şimdilerde 3 buçuk seneyi geçti ; ve son konuşmamız üzerinden neredeyse 1 sene geçti. Tabi konuşmak denirse ; almanyanın küçük bir telefon kulübesinden sıcak bir sesti uzatmak istediğim. Seni çok sevdim cümlesini tam söyleyecekken kafanı karıştırmak istemediğim için söylememeliyim dedim ve telefonu kapattım.
Senin için dünyanın en yakışıklı erkeği olmak benim için herkesin gözünde dünyanın en yakışıklı erkeği olmaktan değerliydi.
-Doymadım sevdalara, doymadım yaşamaya , doymadım aşkıma ... Doymadım offf. Saçının teli kaldı , gözümün izi kaldı ; mutluluk sözü kaldı.. -
5

Kumar

Pek uzun oldu görüşmeyeli .. Bazen tazelenmek için ara vermek gerekir . Bu ara bloga yazmayıp sadece okuyuverdim .Neyse herşey hala tekdüze ; iş ve gece hayatı arası geçip gidiyor. Onun dışında bugün ilk defa kumarhaneye gittim . Kumar oynamışlığım ve kaybetmişliğim tabiki vardı ama kumarhaneye gitmişliğim ilk oldu . Lanet makinalarda 40 euro kaybetmenin iç acısını yaşadım ve yaklaşık 1 saat önce eve geldim. Belki de kazanmamış olmak ileride daha fazla para kaybetmenin önleyicisi olmuştur.
Fazla fazla yazmayacağım bugün ; bir üşengeçliktir gidiyor.
Şu websitesini paylaşım vınlarım ben ; açıkçası benim çok hoşuma gitti.
Buyrun bakalım: TIK
8

Sahte

Seni seviyorum ; inan bana sevseydim söylemesi hiç bu kadar kolay olmazdı . . .
Sek rakı içen birinin iki bardağı gibiyiz birinde su birinde rakı ; kavuştuğumuz tek yer yolculuğumuzun sonu olacak.
Hep yarım kalışlarımız var  ,  bir türlü 4 e tamamlayamamışlıklarımız .
Birine yada birşeye çok inanmak onu sahteleştiriyor ya ; Tanrı'ya çok inanınca sahte olduğuna kanaat getiriyorum.
Oysa onun istediği de bu ; bütün dünyevi inançlarımın hepsinden vazgeçip ona yönlendirmem. .  Olacak mı ; olabilir.
İki kişi yaşıyoruz şu hayatı ; seslendirdiklerimiz Dünya'ya kalıyor . Peki ya seslendirmediklerimiz ? Ben öldüğümde seslendireceklerim ölecekse aslında ölen ben olmayacağım . Bu sadece benim Dünya boyutları için küçültülmüş bir projeksiyonum . Her dağın görünmeyen bir tarafı vardır ya ; o dağın olmayan tarafıyız . İçimde bastırdığım düşünceler insani olmaktan çok uzak ; çok ilkel , Tanrı-i .
Sonsuz döngüde bir metamorfoz ; ya bir kelebek gibi Tanrı bizi kozaları olarak kullanıyorsa ? İşte burada farkındalık devreye giriyor ; ki o kadar çok oyalayıcı unsur var ki .. Güzel bir manzara , güzel bir karşı cins ve türlü türlü toplumsal şeyler ; farkında olmak çok zor . İşin bir de şöyle enteresan yanı var ; ya Tanrı farkında değilse.. Ya Tanrı olduğunu bilmiyorsa ? Aslında sonsuz katsayıda herşeyin bir yaratıcısı olmalı ; yani Tanrı'nın da .
İçinizde büyüyen katile hiç ses verdiniz mi ! ?  Evet , hergün veriyorum.
Ve ilk resmi cinayetim sonuncusu olacak ; çünkü her ölüm bir intihardır aslında .
4

Sıkılmak Bedava

Ah anasını sattığımın hayatı ; herşey bedava... Hani vardı ya eskiden ; nefes almak bedava, yürümek bedava , sevmek bedava ... Artık sıkılmakta bedava..Hay sikeydim böyle hayatı diyesim var ; benim diyesim varlarım meşhurdur zaten. Sabah 6 da kalkacak olmama rağmen hala oyanacak birşeyler arıyorum .
Bu arada ee sizden n'aber ? Görüşemedik , elleşemedik. Bu ay maddi olarakta çok kolay geçmiyor ; varlık içinde yokluk çekenlerdenim. Alacaklarımı alamıyor vereceklerimi veriyorum.. Alma gülüm ver gülüm hesabı.
Durun lan biraz çektiğim bir iki fotoğrafla uğraşıp yayınlayayım.  O kadar makina aldık ; fotoğraf çekecek vakit yok anasını satayım. Sürekli aynı ortamlardayım.
Havalar soğuyor , geceler uzuyor ve yalnızlık katlana katlana artıyor ..
-Senle beraber olsam da ; sevgilim . Ayrılsakta ölsekte, bu yolda ; hep yalnızlık yavrum yalnızlık ömür boyu-
-Hiç görmesek birbirimizi  özlesek-
Belki yaşlanırım , belki yaşlanırız.. Ne çok fark var ikisi arasında . Oysa birinci tekil şahıs çekimi beni daha çok çekiyor sanki ..
Eh insan ortaköy sahilinde bir bankta yüzyıllar sonrasını koklamıyor değil .. Bir insan Dünya'ya sığamazken bir aşk kalbe nasıl sığsın ..
Öyle böyle işte ; melankolinin sonu yok , yıldızların da ve senle benim de .. Rüyamda ki kadını bile özledim ; sen düşün artık ne kadar hasret dolabiliyor insan.
Hem ben size anlatmadım ; bi kız vardı önceleri hatırlarsınız tahminimce : bir buçuk ay önce 2 ay konuşmamanın üstüne arayıp çeşitli sevgi cümleleriyle ve bazı ısrarlarla beni tekrar ikna etti.. İnsanın özellikle yalanlara inanası geliyor ya ; işte ben de öyle yaptım. Yine ve yeniden aşığım çok seviyorum masallarına başladı ve 3 hafta sürmedi ... Normal konuşurken ; 3 gün üst üste telefonuma çıkmadı ve bi nefes aldır diyip salladı. Sonuç : 1 buçuk aydır hiç konuşmadık .. İnsanlar mı orospu yoksa ben mi insanları orospulaştırıyorum bilemedim .Yok bu genel manada bir soru ; özel manaya sokayım  .
Oğlim Hiro , sen de nerde manyak var buluyosun demeyin bana . Benim kaderim bu . Bana bir deli bul sarıp sarmalayayım .
Hepsinin üstüne onun gitmesiyle bütün arkadaşlarımın türkiyeye geri dönmesi aynı zamana denk geldi. Ve yalnızlık fısıldadı kulağıma : - Şimdi yine düştün elime.
Ubz ubz..
Ekim geliyor ; sikime kadar.
Neyse yola devam. Ben büyük adam olucam , küçük dünyalarıma inat...

 Oh God ; give me a whore who take bath with blood.. 

0

Gün Doğarken

Gün doğuyor ; pencerem yeni güne merhaba derken beni de yanında sürüklüyor...Oysa ben hala dünü yaşıyorum , ve az sonra yatağa girip dünü geçmişte bırakacağım. Bu gece yakışıklı olduğumu bir kez daha anladım ; onun dışında almanya da bilgisayar mühendisliği okuyarak iyi bir iş yaptığımı da.. Herşeye rağmen ne özgüvenim yerine geldi ne de başka birşey.
Güzel bir gün olacağa benziyor ; ki ben yarısını yatakta yarısını işte geçireceğim .
Geçen de birşeyler oldu ; neyse başka zaman anlatırım. Kafam hafif güzel ve yatak beni çağırıyor. Günün son sigarasını içiyorum yine yeniden.
-Nerdesin ? -
2

Bulut


Bir bulutla aramızda ki fark ne bizim ? Kaç rüzgarda kendimizi başka yerlerde bulmadık ... Bembeyaz ve bomboştuk .. Gün geldi karardık , yağmur yüklendik ; ıslatmadık mı gözyaşlarımızla başkalarının gölgelerini. Yeri geldi güneş geçirmedik mi sevdiklerimiz ısınsın diye. Bir buluttan farkımız ne bizim ; ya düşünerek yaptıklarımızla düşünmeyerek yaptıklarımızın adresi aynıysa ?!
2

Dark Kiss

(Şu şarkıyı dinlemek istiyorum ; yazıyı şimdi bitirdim ve bir sigara sarıp şu sigarada tüttüreceğim. Uzun süredir dinlemedim .. Haydi buyrun... TIK )
Nerdeyiz... Kafam karışık.. Oturup birşeyler karalayayım dedim. Hayatın değişkenleriyle çok oyalanıyorum. Ufak bir genelleme yapayım önce..

Eğer güneş doğmasaydı ben hiç uyumazdım. Doğru bir sevgili güneşi olmalıymış ya insanın ; beni uyutuyor musun ? Yalnız olmak sürekli pantolonla dolaşmayı gerektiriyor gibi... Yada objeyle özne arasında ki en yakın bağlantı bu .. Değiştirdik..

Olasılıklar dünyası..Şimdi evrende ki bütün değişkenleri hesaplasam geleceği görebilirim varsayımı var ortada. Örneğin dünya yörüngesinde bilmem kaç km hızla dönüyor ; 32 saniye sonra çevrede ki diğer nesnelerin çekim kuvveti vesairesi yüzünden sürtünme kuvveti bilmem kaç oluyor ... Bunun atmosferde egzantirik etkisi oluyor falan dedik geçtik. Bilgiler kesinlikle sallama ; sizin için araştırma yapamıycam bu saatte. Neyse ot bok değişkenini öğrendim ve hesaplarıma göre ben pencereyi açarsam 20 km ötede ki çiçekten havalanmış polen odama girecek ve beni hapşurtacak. Bundan dolayı beynim otomatik olarak ve yalnızlığa bağlı olarak kendime çok yaşa dememi emredecek. Peki o çok yaşa kelimesi benim beynimde nasıl bir etki bırakacak ; neyi hatırlayacağım yada neyi arzulayacağım ..Alt psikolojide ki herşey aslında basit bir değişken mi ; öngörülebilir mi acaba ? Eğer ki öngörülebilirse sikiym böyle hayatı.. Sevişseydik daha iyiydi ... Bazen sırf kader diye birşeyin olmadığını kanıtlamak için en uç şeyi yapıp aniden atlayayım diyorum ; tabi kanıtlamam gereken birileri olsaydı falan filan. Tamam hayatın abuk bir gelecek ağı var .. Ama bu ağ gps değil ... 50 metre ileriden sağa dönün diye olmuyor herşey.. Mesela şuan elimde tick işareti şeklinde bir yara var ; üstelik nasıl olduğunu hatırlamıyorum bile . "Approved" damgası yemiş gibiyim. Benim çözebileceğim şeyler değil bunlar.
 Neyse lan ben başka bişey anlatacaktım. Bu ara rüya görüyorum ; hoşnutum bundan. Ama uyandığımda yorgun hissediyorum kendimi ; fazla kaptırıyorum sanırım kendimi . Dün gece (öğlen) gördüğüm rüyada bir kızla öpüştüğümü hatırlıyorum. ( Yok lan sapık değilim ) İkimizin de üzerinde deri ceket vardı ; kızla öpüşmemem gerekiyordu. Böyle sokak barı tarzında bir yerdeydik . Bir arkadaşımın arkadaşıydı. Flirt kısımlarını tam hatırlamasam da , birbirimizi üst frekans mesajlarla etkilemeye çalışıyorduk bunun farkındaydım. Ve sonrasında şakalaşırken ufak bir temasla onu bankımsı oturma yerine oturtup öptüm. Salak bir gülümseme aldı ikimizi ; kız hakkında hatırladığım şey deri ceketi gülümsemesi ve koyu renk saçları.. Belki komik gelecek ama bütün günümü o öpücüğün inanılmaz tadıyla geçirdim. Çünkü hayatımda tattığım en öte zevkti ; daha doğrusu tatmadığım herhalde. Hak verirsiniz ki ben hayatında hiç öpüşmemiş yada sevdiği kızla öpüşmemiş bir insan değilim. Ancak bu çok farklıydı ; anlatması imkansız . Ben de anlam veremiyorum zaten ;ama çok üzüldüm öyle birşeyi tadamayacağımı anladığımda ... O kız bu gece tekrar rüyama girip öper mi beni ... Hassiktir lan alttarafı bir öpücük diyeniniz vardır . Bu herifte amma abartııyor lan diyeniniz de vardır. Yine de tek diyeceğim şey şu ; sevdim ben o kızı... Bir milisaliselikte olsa aşık oldum ona ; ya yarın daha fazla vaktimiz olursa ?
There's no time , when you're not there...

Not Flirt Kiss
Not Love Kiss
Not Desire Kiss 
Not Sex Kiss 
More than everything.. 
Just Dark Kiss
0

.....

İnsan sevdikçe kazıklanırmış ya ; ben sevdikçe orospulaşıyor bütün sevgililer...
4

Bayram Melankolisi Vol 2

"Bayram melankolisi" postu için TIK.  Gurbet, buruk bir tat olsa da bayramlarda insanın ağzı daha bir ekşiyor.. Sevmenin sevilmekle seviştiği dakikalar sanki bayramları bekliyor. Bugün, telefonda sevdiğim insanlarla bayramlaşırken orda olmak istedim. Klasik ve rutin bir bayram benim için hep yeterliydi. Oysa ben bugün diğer bayramların(%85'inin) aksine  traş olmadım , kalkıp bayram yemeğine gitmedim... Ve bayram yemeğinden sonra sigara içmek için toplandığımız mutfakta dönemin bütün dertlerinin konuşulduğu o fevkalade zevkli sohbete katılamadım.
Öğlen 3 te uyandıktan sonra sabah kahvaltımı pizzayla yaptım ve sonra işe gittim. Üstelik hava buz  gibiydi ; en azından güneş açsaydı yada yağmur yağsaydı diyorum . Sıkılmışlığım var ve birazda şizofrenleşmişliğim.
Hastaydım geçen hafta ; bu hastalık süresince "Fringe" dizisini izlemeye başladım ; işte şizforenleşmişlik te böyle başladı. P.Bishop ve O.Dunham'ın kaosun ortasında yaptığı ince ve sabırlı flirtler aldı aklımı. Neyse lan , daha sonra bir post yazarım dizi için .
İşte böyle ; bayram dediğin nedir ki azizim ... Bir kutu çikolata ne kadar endorfin ve serotonin barındırsada içinde tekil kişilere etki etmiyor.
Şükürlük halimiz var ; çok daha kötü bayram geçirenlere iyi bayramlar ve mutlu gelecekler diliyorum.
He iyi geçirenleri de gözlerinden öpüyorum...
Hadi kaçayım ben. Çok bile yazdım ...
5

üL-Nü

Düşündüm de ; ben ünlü olmak istemezdim yada çok sevilen biri... İstemezdim diyorum ama ufak bi tereddütüm yok değil. Yok yok istemezdim ; çünkü çoğu sevgi kirlidir , nefretten daha kirli ... Hem sırf beni seviyor diye kaç kişiyi sevmek zorunda kalacaktım kim bilir .. Yok arkadaş bana göre değil ..
Bak ağustos ayında hasta olmuşum ; 3 duvar odaya sığdırmışım kendimi .. Yüz kişi geçmiş olsun dese sıkardı beni ... Hep Sabahattin Ali'nin şu sözüne mi çıkacağız  " Bir insan, bir insana herhalde yeterdi."  Artık bu söze çıkıyor muyuz iniyor muyuz bilmiyorum ama bütün originler burayı gösteriyor.
Hadi gitmeni anlıyorum ve bazen hiç gelmemiş olmanı da .. Ama diyorum ki ; hiç yoktan Sevişseydik ! ?
Bazen kalbinize güneş sızmaz  , ve sızabilecek tek şey sıcak bir nefestir. Kime ait olduğu önemli mi; c-an kurtarıyor ... Kan uyumu da şart değil üstelik ; hem olsa bile dert değil , tecrübemiz çok : Kaç uygunsuz kişiyle uygunlu ilişkiler kurduk ...
Bazen bir sokak kadınına gidip aşk satın alasım ; bir şekilde aynı çevreye hapsolup aşk üçgenine sıkıştırıldıklarımızı yatak odasına çıkartasım geliyor. Olması gereken tam da bu ...

9. Kattan düşsem , uçardım...
99.9 km hızla kaza yapsam ölmezdim.
9. kez aşık olsam, bitmezdi...

Keramet noktalarda mı yoksa 9 da mı !? Sende böyle aptaldın ; kerameti kendinde arayacak kadar.....

Baş karakter olmam gereken hayatlara giriyorum ; kazandığım tek şey 9. tekil karakterler...... 


3

Short Words Long Life

Bugün 19 Ağustos .. Ne olmuş lan diyebilirsiniz .. Evet ne olmuş ; aslında 6 milyar insanın 5.999.999 u için önemli bişey olmamış ; belki olmuştur ama benim bahsettiğim şey o değil.
Şu an kelimeleri döktüğüm beyaz e-sayfa benim hayatıma tam tamına 19 Ağustos 2010 da girdi; "Karanlıktaki Yabancı"  1 yaşında.
Bu 1 sene içinde "Karanlıktaki Yabancı" benim için şu anlamlara büründü :
 Ey Sevdiğim;
Kardeşim ; 
Dert ortağım ;
Ruh Tamlamam...

Umarım bu 1 sene içerisinde "Karanlıktaki Yabancı" sizin de hayatınıza iyi kötü birşeyler katabilmiş ve sizi biraz olsun mutlu edebilmiştir. 

Saygılar , Sevgiler.
Şu an ellerimle yazmak istiyorum bu şarkının sözlerini...

Ne vakit gelsen aklıma ,
Bir yıldız düşer içime,
Seni görürüm o anda,
Yağar yağmur avucuma ,
Gidersen doğmaz güneşim ,
Sarar gözlerimi acı bir telaş...

Gitme desem canım ,
Kalır mısın benimle,
Gitme desem canım ,
Sever misin benimle ...
Gitme, gitme, gitme ah gitme
Gitme , gitme gitme ah gitme

Geceler sabahsız ömrüm baharsız ,
Sensiz kalırsam ölürüm yalansız
Geceler sabahsız ömrüm baharsız,
Sensiz kalırsam ölürüm yalansız
Gitme , gitme , gitme ne olur !
Gitme , gitme , gitme ne olur !

Kıvrım kıvrım saçların
Islanır ben dokununca
Ne vakit gelsen aklıma
Durdururum zamanı
Gidersen doğmaz güneşim
Sarar gözlerimi acı bir telaş ...
Gitme desem canım
Kalır mısın benimle
Gitme desem canım
Sever misin benimle
Gitme gitme gitme ah gitme
Gitme gitme gitme ah gitme
Geceler sabahsız ömrüm baharsız
Sensiz kalırsam , ölürüm yalansız
Geceler sabahsız ömrüm baharsız
Sensiz kalırsam , ölürüm yalansız
Gitme ,gitme , gitme ne olur
Gitme gitme gitme ne olur !

________________________________

Evet lan üşenmedim yazdım ; saat sabahın 5 buçuğu kafam dünyayla aynı hızda dönsede yazdım...
Bu gece kafam hafif güzelken bir itirafta bulunmak istiyorum. -Unutmamalı o güzel günleri -
Hep şudur söylenen:  Hero güçlüdür hero olgundur.. Yok arkadaş ben güçsüzüm , olgunluğum da biryere kadar. Yalnızım lan ; hem de öyle kuru bir yalnızlık değil benim ki ... Annemden başka arayanım yok. Hani ölsem anca 1 hafta sonra haberi olur bir insanın ..
Alkolik olma yolunda ilerliyor gibi hissettim kendimi bir an ; neyse ki iradem yerinde diyebiliyorum. Oturup içmeme kararı alsam içmem ama tek keyfim bu .
İnsanların en büyük hatası bana güvenmemek , inanmamak olmuştur ; oysa bir inansalardı !
Yeter lan bu kadar itiraf : |
5

The Rise of Planet of the Apes

Sizi maymunca karşılamak isterdim bu postta ama öyle yeteneklerim yok . ( En azından kelime olarak yapamıyorum.)
Gelelim yılın beklenen filmlerinden biri olan " Maymunlar Cehennemi Başlangıç " filmini yorumlamaya.

Konusu ve kurgusu olarak her kitleye hitap etmeye çalışmış bu film zaten ilk etapta afişi ve adıyla herkesin ilgisini çekmeyi başarıyor.
Ancak film fazla aksiyon bekleyenleri hayal kırıklığına uğratıyor diyebiliriz. Çünkü genel olarak bilim adamının ailesi ile bir maymunun arasında ki duygusal bağ ön plana çıkartılmış.
Herşeye rağmen oyunculuklarıyla ve senaryosuyla iyi bir yapıt. Bu filme 10 üzerinden 6.4 veriyorum .
Sinemada izlemeyi düşünenlere tavsiyem ; kırın bacaklarınızı evde izleyiverin. .

Gelelim resmi bilgilere..


Yönetmen: Rupert Wyatt
Oyuncular: James Franco , Freida Pinto , John Lithgow

Ps: Son zamanların gözde aktörü James Franco yine izlenilesi.
Yönetmenimizin de fazla tecrübesi olmadığını ele alırsak çok iyi bir iş çıkardığını söyleyebiliriz. Bu senaryodan daha fazlası çıkmazdı zaten.
6

Be My Darkness

(Fotoğrafta ki kişi Hero'dur.)
Şarkı(son zamanlarda takıldığım bir parça)

Gel karanlığım ol diyebilmek isterdim ; 
Korkularının cesaretimle sevişmesini izleyebilmek ... 
Küçücük bir odaya kaç m2 yalnızlık sığabilir ; 
Ya kalbim kaç m3 pompalayabilir saniyede ... 
Kim bilir kaç azrail bekler her köşe karanlıkta ,
Ve kimbilir kaç sen bekler beni her azrailde ... 
Kaç yaşam seni bana getirirdi bilmek isterdim ;
Çoktan göze aldım ölmeleri...
55

Online olanları göresim geldi..

Evet online olan bloggerları yorum altından chate bekliyorum .. canlı anket yapıcam uleyn..  bu post bi iki saat içerisinde kendini imha edecektir
7

Lan

Lan arkadaş ... Benim alkolik problemlerim var , sonra benim ilişiksel problemlerim de var ... Hepsinin amına koyiym .Ama önce iki kadeh viski çakıp öyle koyayım ki performans artsın.. Dün gece yine pompa ; ulan fillerin bekaretini bozan şey benim beynim.. Filler demişken filler ve çimen şarkısını açayım da kafam açılsın biraz.. Ben size anlatmıyorum ama geçen cumartesi bisikletimi kaybettim. Ayıktım hatırlamıyorum ... Evet bizim böyle ironi içeceklerimiz var .Hemde şişesiz ; mazallahh içinizde gay olma eğilimi varsa üstüne oturmayın diye.. Herşeyden önce güvenlik geliyor ..

Ulan tutupta bir soran yok ; Hiro öldün mü yaşıyor musun ... Arkadaş seveni de sevdirenide ; benim ilişiksel problemlerimin başkahramanlarını da siksinler ; siksinler derken öyle kişi babında değil , hironun beyninde ki seçmece sinapslardan bahsediyorum . Bu fikiş fokuş eylemine bitek onlar muktedir olabilirler.

Bisikletimi kaybetmiştim evet neyse ki yedek bisikletim var-dı. Daha evden dışarıya çıkmadığım için var-dı diyorum. Çünkü dün gece eve dönüşü tam olarak hatıırlamadığımdan bisikleti kaybetmemiş olmayı umuyorum. Evet ben böyle zırt pırt bişeylerimi kaybediyorum ; en çokta kendimi . Lan yavşağım ben içmeyeyim de kim içsin ; öyle yavşak yavşak ağzını yaya yaya samimiyet havası vererek içme be bu kadar demesi kolay tabi . .

Eski sevgilim evlenmiş ; hemde en yeni eskisi... Birde bizim yalnızlık orkestramıza bak.. Yeni sevgililerimi saymıyorum bile... Yada sayayım : Bira -Votka -Rom -Viski araya da bi kız ... Evet bir kız diyorum ; artık o kadar nesnelleşmiş ki benim için ..
Yoksa herşey seks için mi acaba ; hani bu duygusallık durumları efkar durumları falan... Evet sanırım herşey sex için. -Ben böyleyim bi seks bi de sex derim arada ki ince farkı siz bulun - Çünkü efkar ve aşkta ruhun bedensel hormonlarla bol ön sevişmeli fikişmesi değil mi ... 3 nokta var lan bu bir soru yada teorem falan değil.. Çürümez yani..
Haydi siktirin ; hepinizi hor göresim var.. Ulan çok ta sikim yaşıyorsunuz he ; götünüz yer mi biraz fazla düşünmeye ...
Hop Hiğro kaçar..
Hepinize saygılar sevgiler öpüldünüz ..

Ps: küfürlü kısımlar için kusura bakmayın.. Yada bakın çok ta ..... de
5

İki Kader


Ne kahpe şeymiş sıcak su  , 
Sen kalkıp diyeceksin ki ;
Şimdi de bütün suçları suya mı yüklüyorsun... 
Günah bende değil,
Dudaklarımdan uzuvlarıma uzanan iki kader var ..
Sen kalkıp kızacaksın şimdi , 
Ne gerek var ,
Bak ;saf suyla aynı kaderi paylaştırıyorum, 
Sevişilesi o eski dudaklarına... 
 
31

Aramak

Kadınlar arıyorum ,
İçlerine duygular sığdırabileceğim ...
Gözlerine geçmişler çekebileceğim..
Kadınlar arıyorum ,
Güzelliklerinde Tanrıyı göreceğim ,
Tenlerinde çöle düşeceğim...
Kadınlar arıyorum ,
Yanlış anladın,
Seni aramıyorum...
1

İnsidious

Film köşemizi uzun süredir ihmal etmekteydik ; umarım özlemişsinizdir. Daha önceleri tür olarak korku filmi paylaştığımı sanmıyorum ; aslında ben sıkı bir korku filmi izleyicisiyimdir. Neden paylaşmamışsam !

Bugün size tavsiye edeceğim film "Insidious"

Klasik bir perili ev senaryosunda başlayan bu film "aslında öyle değil ; haa böyle" dedirten cinsten bir film.
Ruhsal olaylardan hoşlanan biriyseniz kesinlikle izleyin ; çünkü bu sefer öyle höbelek böbelek bir bağlantı kurmamışlar. Gayet sıkça duyduğunuz bir yöntemle bağlantı kurulmuş. Kim bilir film de geçen şeyi siz bile evde kendi kendinize denemişsinizdir.


Filmin konusu: Yeni bir eve taşınan 3 çocuklu ailenin en büyük çocuğu bir sabah uyanmaz ve komada olduğu anlaşılır.Doktorlar hiçbir bulguya rastlayamaz ve bu dramatik durumda annesinin şahit olduğu şeyler gittikçe korkunçlaşmaya başlar... Çocuk komadan çıkacak mıdır ?


Yönetmen : James Wan
Oyuncular: Patrick Wilson , Rose Byrne

Evet benim bu filme korku türü içerisinde ki puanım 8.7 oluyor. Sonuçta korku türlerini diğer film türlerinden ayrı tutarak puanlamak gerekir.
Haydin iyi seyirler.
Korkacak bayan arkadaşlara ışıklarını yakmalarını tavsiye etmiyoruz...
7

Yeni bir ev

Yeni bir ev yeni bir iş yeni bir aşk diye devam etmek ister miydim ki ; yok yok sadece yeni bir ev yeterli. Evet dün öğlen saatlerinde yeni bir eve taşınmış bulunmaktayım.
Eski odama göre birazcık daha küçük olsada sinerjisi daha seksi ; belki batıya baktığındandır. Tek farkı bu değil üstelik ..
Eski ev müstakildi ; uzun süre sonra apartman hayatına geçiş yaptım. 11 katlı öğrenci apartmanı ... Biz aynı evde 4 kişi kalıyoruz ; 3 bayan ve bir de ben.. Şimdilik sadece ağustos sonuna kadar sözleşme imzalamış olsakta  bir pürüz çıkmazsa 10 ağustosta uzun süreli bir sözleşme imzalamayı düşünüyoruz. Umarım sorun çıkmaz  ; çünkü taşınmak harbiden meşakatli iş .
Onun dışında herhangi bir değişiklik yok ; yalnızlık yalnızlık ve parti parti parti ... Tabi bu sadece sizin duyduğunuz kısmı ; bir de duymadığınız kısmında iş ve ders var . Neyse ki ders kısmı tatile girdi ama iş kısmı devam ediyor.
Yeni odamdan size yatak pozları yolluyorum ....
4

Hatırlayamamak


İlk defa blogla aramıza bu kadar mesafe girdi. 15 gündür herhangi bir yazı yazamadım ; yazasım da gelmedi .. Gerçi bunda en yakın arkadaşlarımdan birinin yanımda olmasının etkisi var . Evet istanbuldan arkadaşım geldi 1 haftalığına.. Benim için mükemmel bir haftaydı ; ama malesef bugün geri dönüyor. Her güzel şeyin bir sonu vardır.. Onun dışında erasmusla gelmiş bir türk arkadaş var ; o da haftaya gidiyor. Sizin anlayacağınız haftaya epey bir yalnız kalacağım; eski günler gibi..
Alkol tüketim hızı düşmüş değil ; dün geceyi yine hatırlamıyorum. Yazmadığım 15 gün içerisinde hatırlamadığım 3-4 gün mevcut.
Ne yapalım , hayat diyip geçesim var ..
Neyse haftaya yalnızlıkla beraber kendime çeki düzen vermeyi düşünüyorum. Malum sınavlar falan da başlayacak.
Kısa bir dörtlükle gideyim artık ; çok bile yazdım ...

Hatırlayamadığım gecelerde vardın sen,
Düşünmek ,
Her zaman akıl işi değil,
Bazen kalp işiymiş ,
Hatırlayamadığım gecelerde öğrendim ,
Seni düşünürken...
4

Geceye Saklanmak

Geleceğe dönmek midir aslında hayat ; ya da geçmişe gitmek mi...Kim diyebilir ki bütün yaşamımızın bir sirkülasyondan ibaret olmadığını .. Başlarda herşey bir öğrenişken sonralarında hep bir unutuş değil mi sanki... 
Bütün aşklarım sanayken , evrimleşen bütün nefretlerim de sana değil mi...
İlk nefesini ananın dizleri dibinde alırken, son nefesini vermek istediğin yer yine aynı değil mi..
Olasılıkların olmadığı bir hayatta sana çarpma ihtimalimi sevdim...  1 salise sonra ölme ihtimalimle eşdeğerdi ne de olsa.. 
İlk adımını attıktan sonra bütün koşuşların çocukluğuna değil miydi..  Psikologlar bile bugününü öğrenmek için gitmediler mi geçmişine... İki şeyin zıt olabilmesi aslında aynı olabilmesi değil midir ? 
Paralel dünyalardan daha yakın paralel kişiliklerimiz yok mu bizim... Her seçim de şekillenen ve kirlenen.. 

Bir kadehte ölmezken, bir aşkta nasıl ölsün insan... 
Dua etmeyi bilseydim hepsi tanrıya mı olurdu ; belki ...
Ama sevişmeyi bilseydim eğer hepsi sana olurdu... 
Aynı havayı mı soluyoruz , aynı bedenleri mi giydik ; sanmıyorum.. 

En çok küfürleri seviyorum artık , çünkü en güzel sevgi sözcüklerinden bile daha dürüstler çoğu zaman... 
Acıtıldığında sevebilmeli insan , kandırıldığında değil.. 
Ne kadar istesemde kalmayı sevmedim ; her aşk bir gidişti ... Ama her gidiş bir aşk olmadı nedense... 
Bazen solgun ve heyecansız gidişler tattım... 
Yinede seni seviyorum öpücüğü yerine sitemkar bir veda öpücüğünü yeğlerim.. 
Kalsam bile gidiyor olacağım ; elimde değil...

Haydi kaybolalım;
Haydi geceye saklanalım... 
4

3 leme Hayat

3'leme hayat formülünde yaşar oldum bu aralar..
Okul , iş ve parti 3 lemesinden bahsediyorum tabi ki... Okuldan vakit bulduğumda çalışıyor , işten vakit bulduğum da ise partilere katılıyorum.
-Yazasım yok lan benim .-
Ne bileyim anı olsun diye yazıyorum heralde  ..
Erasmus grubundan bir kaç türkle tanışmıştım 1 ay kadar önce ; aralarından biriyle epey sıkı fıkı dost olduk. Hal böyle olunca partiler daha neşeli ve katılınası hale geldi.. Onun dışında onun ve başka kişilerin doğum günü derken haftada 3 gün partiye atar oldum kendimi .
Tabi benim mantığımda partiler kafayı sağlam bi çekmeden çekilmez. Ee her gün kafayı çekip okula gidip üstüne birde çalışınca vücut kendini salıyor.. Geri kalan vakitlerim zaten yatakta geçiyor.
Onun dışında anladık ki : hiçbir yabancı kadın bize göre değil. Biz duygusalız arkadaş ; sevgilisi olan bayana yaklaşmayız mesela ... Siz yaklaşmassanız biz yaklaşırız mesajını gözümüzün içine içine soktular geçen partide .  Neyse çizgimizden şaşmadık henüz. Umarım şaşarız mı diyesim var yoksa umarım şaşmayız mı ; ben de bilmiyorum..
İyiye ekmek yok arkadaş ; ekmek aslanın ağzında ve siz aslana pisi pisi diye giderseniz aslanın ağzında ki kelleniz olur. O yüzden vakit iyilik vakti değil hile ve kötülük vaktidir. Öyle midir ; öyledir ..
Ben ki istanbul çocuğuyum ; her bokun alasını görmüş adam , nasıl olur da el bebek gül bebek büyümüş piçlere sahneyi bırakırım anlamıyorum.. Yaradılış diyip geçesim var ..
Eski zamanlarda yaşamak bize göreydi ama adaptasyon da bize göre olmalı.. O yüzden eski zamanlarda ki bizi vurup yeni zamanlarda ki bizi doğurma vakti geldi.. Ya da yavaş yavaş geliyor.
Skertirler...
10

Kendine gelmek...

O kadar içsemde kendi başına içmenin tadı bir başka oluyormuş. Evet ; beni yine kendime getiren kendi başıma içmek oldu . Şuan kendi kendime içiyorum. Ve heyecanlarımı yitirişlerimi tartıyorum. İnsan heyecanını yitirdiğinde neler olabilir ki ; henüz bilmiyorum ama cevaba çok uzak sayılmam.
Bundan 2 sene önce almanyadan türkiyeye döndüğümde ilk durağım "la vien rose " un evi olmuştu . O kadar heyecanlıydım ki , anlatması imkansız. Bizim turuncu da onun evindeydi , ona süpriz yapacaktık . La vien rose 'u görmek mi turuncuyu görmek mi , hangisi daha heyecanlıydı emin değilim .. Ama o gece içtiğimiz rakı ve ettiğimiz sohbetler her salisesiyle güzel anılarımın aralarında yerlerini aldılar.
Bunu anlatıyorum , çünkü 2 sene önce hep döneceğim günün hesaplarını yapıyordum. Oysa bugün döneceğim günü düşünmüyorum bile . Herşeyden o kadar çok uzaklaştım ki ; benim bana olan sevgim bile heyecanladırmıyor beni .. Yuvarlanıp giden bir topun üstünden düşen ilk yolcu gibiyim..
-Wc molası ; malum alkol -
Nice sevdalar biterken , biz bitmişiz çok mu diyesim var ... Hayattan nasibimizi yavaş yavaş alıyoruz hepimiz. Ama oturup kendimizi kandırmayı bıraktığımızda kaldıramayacağımız acı gerçekler karşılıyor bizi.. İşte bu yüzden mahkumuz hepimiz özgürlüksüz yaşamaya...
Hadi hep birlikte siktirelim ruhlarımızı zincirlere...
4

Bu bir itiraftır...

Hiç kimse tarafından sevilmesem ne olur lan ... Çokta sikimdeydi..  Eskiden umursardım ama artık umursamıyorum....
10

Arkaya kaçamak bir bakış


Blogda ufak turlar atarken arkada bıraktığımız kış geldi aklıma .. Hep birlikte çeşitli depresyonlara girip çeşitli maskerlere aşk adı taktık.
Şimdi güneşle bezenmiş bir yazı kucaklarken , kendimizi dünyevi zevklere kaptırdık . Ne hoş diyesim var ; hoş olmasına hoş ama her güzel rüyadan uyanışta daha bir yorgun olmaz mı insan , daha bir yıpranmış..
Bu ara ruhsallığımı yitiriyorum , bedenim ruhumdan daha baskın ..
Geceleri yalnız kalmadığımı  farkettim  bu aralar.. Hep dışarıya çıkıp kalabalığa karıştığımı ..Yalnızlıkla sevişmeyi hayat tarzı haline getirmiş biri için enteresan bir durum . Acaba yalnızlıktan korkmaya mı başlıyorum ; çiçek bulamamış bir arı gibi yok olmaya mahkum muyuz ? Yada güneşin altında yağmura muhtaç olan gökkuşağımıyız .. Yalnızlık yavaş yavaş yok ediyor mu bizi ...
Çarşamba gecesi takıldığım kızla karşılaştım dün ; hatırlamadım , konuşasım da yoktu ... Çarşamba dans ettik takıldık falan dedi ; kısa ve net hatırlamıyorum dedim. Henüz çok kirletmediysem de kendimi pek uzak sayılmaz.
Hayal kırıklıklarını başka bedenlere saklayan biri mi olacağım ; pek sanmasamda, korkutucu bir gerçek olarak üzerime gelen bir soru bu .
Kendimle pek az konuşuyorum bu aralar , haliyle tanrıyla da ...
Beni terketme diyebilmek isterdim ... Oysa terkedilmişliklerin en büyüğü benden banaydı..
Kaç kez terkettim bir beni bir başka bene ... Kaç kez alıştım hiç tanımadığım gecelere...
Bugünler de şunu anlamaya başladım : tanımadık bedenlerle sevişen insanların yalnızlığını..
Gece çökünce , bilmediğiniz bedenlere istediğiniz ruhları sığdırabilirsiniz , istediğiniz sıcaklıkları tenlerine hapsedebilirsiniz...
Düşünsene ;
Kaç kadında seni buldum farkında olmadan , 
Kaç öpüşte seni tattım ..
Kaç orgazmda sana geldim... 
Kaç kadınlıktı aşk .. 
Kaç kez karıştı göz yaşım terime.. 
Sen bilmezsin ,
Kaç sevişmenin kaç ölmek olduğunu... 
2

Ayrı gayrı

Bir kaç gündür ayrı kaldık seninle sevgili pilok .. Ben iyiyim , iyiden hallice pek iyiyim ..Bazı stresler var ama onlarda geçecek umudu var içimde. . Ayrı kaldığımız günlerde neler yaptın dersen ; orda burda arkadaşlarla eğlendik derim ; kafa dağıttık falan.  Bu gece de şeytan dürtüyor tek başına çık takıl diye .. Bakalım uyacak mıyım şeytana ; gerçi uymadığım görülmemiş ama neyse ..
Geçende bir partide epey bir sosyalleştim. Öyle yabancılarla çok konuşan biri olmama rağmen (yurtdışında) yardırdım ; almanca ve ingilizcenin bütün sınırlarını zorladım. Yunan kızın tarzı, polak kızınsa kendi hoşuma gitti.. Belki kahve içmeye davet ederim , kim bilir belki de etmem..
Onun üstüne bugün ilk defa scuba diving yaptık ; gerçi havuzda 2 metreye daldıysakta hoş bir deneyimdi. Önümüzde ki günlerde dalış antremanlarına biraz daha hız vereceğiz ; bakalım .

Bu gece şeytanın kanıma girmesinin sebebi şu : Normalde hiç çıkasım yoktu ama bu gece Michael Jackson gecesi var ,e hal böyle olunca insanın kendini mekana atası geliyor.. Yanlışsam biri düzeltsin.

Michael Jackson'ın ölüm yıldönümü olan bu günde kendisine sonsuz saygılarımıza da iletiyoruz. Rest in Peace King . . .

Benim çocukluğum iki kişiyle geçti aslında,  biri Bruce Lee diğeri Michael Jackson. Sebep sonuç ilişkisinden dolayı ortak nokta da değiliz sizinle . Ben küçüklüğümde almanyaya tatile gelirdim bazen. Küçük bir çocukken bile yalnızlığım iki kat artardı almanyanın karanlık odalarında .. Bütün günüm televizyon karşısında yada parkta geçerdi. Televizyon karşısında olduğumda dayımın çektiği kasetleri izlerdim. Bruce Lee ve Michael Jackson kasetleri. VHS kasetler ne güzeldi o zaman ; siyah ve kara kutular.. İnsanlara benzetiyordum , hepimiz kadar kara ve gizemliydiler. Teknoloji gibi ilerliyor insanlık  ; eskiden siyah ve kara kutulardık şimdiyse cd ler gibi dönek ve yuvarlak..
 Neyse yine nerelerden nerelere geldik. Bu kadar derinlemesine yol katetmek mantıklı bir iş değil ; hele işin içinde insanlar varsa hiç mantıklı değil .

Bugün şarkı olarak şunu dinletmek istiyorum ; gerçi bilmeyeniniz yoktur ama bugüne bu gidiyor.
Hala aşık olamadığımdandır belki ...


1

Yokuş yukarı sevda

Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi ,
Saçlarına tutunamayan boncuklar,
Hep hızlıydı kalp atışlarımızdan... 
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi, 
Miyavlamayı öğrememiş kedilerin bakışları, 
Hep masumdu iç tanışlarımızdan.. 
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi, 
Kaldırımla sevişen rüzgar ,
Hep şehvetliydi tutkularımızdan ...
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi,
Toprağa koşan bir ihtiyarın ki,
Hep daha kaderdi birbirimize yuvarlanışımızdan...
Yokuş yukarı bir sevdaydı bizimkisi ,
Hiç düşemediğimiz bir sevda....
7

İstemek vakti


Vakti geldi  ; evet lan geldi.. Şimdi insan böyle yalnızlıktan bıkar usanır ara ara . İşte benim usandığım zamanlardan biridir bugün. Yok arkadaş bu iş bağlanmakla cinsellikle falan alakalı değil. Boş beleş bir hayat yaşıyor gibi hissediyorum ; paylaşım yok paylaşım. İşe git partiye git okula git ; hayatta hep gitmeler var ve birde o gitmelerin dönüşleri..
Ama her dönüş evedir yada birinedir.. Hangi ev ve kim soruları geliyor aklıma.. Hangi ev sorusunun cevabı muamma ; kim sorusunun cevabı ise yok ..

Hani şöyle güzel bir kadın çıksa karşıma konuşabileceğim , en azından beni anlayabilecek.. Duygusal bir yakınlaşma olsa.. Sadece konuşsak , sevişmesekte olur ... Günümün nasıl geçtiğini anlatsam , hobilerimizi birlikte yapsak  , sinemaya gitsek falan. Önüme çıkan her kadına ayrı dünyaların insanıyız diyebiliyorum ancak yada ayrı dillerin insanı..
Arada basıyorlar işte insana , bana da bastılar ..

Dün gece birşeyi farkettim : eğer gerçekten birşeyi istersem hep elde edebildiğimi .. Ve hatta yeterince yavşak surat ifademe kavuşabilirsem tanımadığım kadınları bile ..

Neyse aradığım şey bir kadın ; ruhu benim ruhumla dans edebilecek bir kadın...  Gökyüzünün renginden saatlerce konuşabileceğimiz , manzaralara abuk açılardan bakıp güzel bir fotoğraf olup olmayacağı konusunda tartışabileceğimiz , geceleri hayat korkusundan uykusuz kalıp birbirimizle kafamızı dağıtabileceğimiz türden bir kadın...

Evet çok şey istiyorum ,
İyisi mi siktir et ; sevişelim mi ?                              diyebilen türden bir erkek olmayı isterdim ; sanırım...
11

Baba ve Gün

Öncelikle belirteyim bu yazı pek bir kişisel olacak...
Bugün babalar günü ve babamla aramızda uzun mesafeler var ; sorun değil.  Benim öyle çok çok fırsatım olmadı babamla vakit geçirmek için.. Üzülmedim değil ; üzüldüm .. Hani böyle kanınızın en deli aktığı dönemlerde babanızın sırtınızı sıvazlamasını istersiniz ya benim ki de öyle bir istekti .. İlk defa buraya itiraf edeceğim ; onun için çok kez ikinci planda kaldığımı hissetmişliğim var.  Ben de mükemmel bir evlat değildim zaten..  Herşeye rağmen bizim aramızda ki bağ çok sıkıdır ve son bir kaç senedir bana duyduğu güven  geçmişi biraz silikleştiriyor.  Aslında içimi döksem ortaya çok şey çıkar ama gerek yok. Ben hiçbir zaman dertlerini anlatan bir tip olmadım ; benimle birlikte ölecek o kadar çok sırrım var ki , bazen hepsiyle beraber nasıl yaşadığıma ben bile şaşırıyorum...

Şimdi gelelim babamla aramızda ki  1 fıkra ve 1 sözün bağına...

Aile yadigarı sözdür : " Bu da geçer yahu"

Ve gelelim babadan kalma  fıkraya.. Bu fıkra güldüren tarzdan bir fıkra değil .. Yinede küçük yaşta dinlememe rağmen bu fıkrayı her fırsatta benimsedim ve insanlara anlattım.. Kim bilir belki baş karakteri benimdir..

" Köyün birinde bir deli var .. Köylerde herkes birbirini tanıdığından , biri öldüğünde cenaze için bütün ahali toplanır.. Bütün ahali cenazeyi geçirirken bizim deli arkadan bağırmaya başlar :  Yuh olsun yuh olsun yuh olsun.
Tabi ahali bu durumu hoş karşılamaz ; yine de karşılarında ki deli olduğundan birşey diyemezler..
Bir cenaze ,iki cenaze  , üç cenaze derken bu böyle sürüp gidivermiş.. Gün gelip çatmış ve cenaze sırası bizim deliye gelmiş... Bütün ahali cenazenin arkasından toplanıp bağırmaya başlamış :  Yuh Olsun Yuh Olsun Yuh Olsun ..
Bizim deli tabuttan kafasını çıkartmış ve demiş ki :   Bende sizin gibi gidiyor isem , bana da Yuh Olsun..."

Evet hayatımın hikayesi yada fıkrası budur. Beni diğer insanlara göre bir adım daha fazla tanıyorsunuz artık...

Bütün babaların babalar günü kutlu olsun..

Ps: Boynumda babamın askerlik künyesi takılı..
2

Heide-Park Trip


Göttingene 1-2 saatlik mesafede olan bu eğlence merkezine dün evde ki arkadaşlarla ufak bir gezi düzenledik. 
Epey büyük bir park olmasına rağmen adrenalin seviyesini yükseltecek bir kaç alet vardı. Ve ben yükseklik korkum nedeniyle bir çoğuna binmeyi düşünmezken hepsine bindim. Normalde dötüm yemezdi ama ben de anlamadım..

Hadi biraz bindiğimiz aletleri tanıtalım ... 

Colossos

Bu arkadaşın yüksekliği 60 metre ve 61 derecelik bir iniş açısıyla 120 km hıza ulaşıp kalp atışınıza yeni limitler kazandırıyor. Yaklaşık 2 buçuk dakika boyunca beni en çok zorlayan alet buydu sanırım ...

Dessert Race


19 metre yükseklikte 49 saniye süren bu alet kıvraklığıyla yer çekiminin kıvraklığını hatırlatıyor..

Limit

80 km hızla baş aşağı bir şekilde yolculuk edilseydi eğer buna benzerdi. Ama bu alette herşeyden çok korkutan şey boşta sallanan ayaklarınızın kolonlara çarpma ihtimali .. Ha çarptı ha çarpıcak derken bütün bacaklarınız kasılıyor.. 


Scream

Bu alet resimde görünen kule oluyor.. Kemerimizi bağladıktan sonra inmek istediğim tek alet.. Biraz geç kalmıştım... 103 metrede bir koltuktan ayakları sallayıp aşağıya bakmak pek hoş değilmiş , üstüne bir de yükseklik korkusu eklenince... 71 metreye yavaşça indikten sonra manzarayı 10 saniye kadar izlemenize müsade ediyor ; peki ya 71 metre? 71 metreyi 2 saniyede indiriyor , allah razı olsun ; zaten 60 saniye falan sürse kalbim dayanmazdı. 

Krake


41 Metre yükseklik , 108 km hız ve 87 derecelik dikey bir açı... Yüz üstü düşmenin en kötü yanı yeri görmektir... Bi buna 2 kere binebildik... 
1

Özge Borak ve Eyvah Eyvah 2

Film hakkında söylenebilecek pek fazla şey yok ; epey bir vasattı. Serinin ilkini izlemediğim için ikisi arasında kıyaslama yapamıyorum. Yine de filmde beni etkileyen bir oyunculuk vardı : Özge Borak'ın o enfes performansı. Özge Borak' ı ekranlarda hep somurturken gördüğümüzden gülerken görmek daha bir etkiledi sanırım.

Kendisi zaten pek beğendiğim bir bayandı , böyle güzel gülüşü olduğunu görünce daha bi beğenir oldum. Memleketimin prodüktörlerine ve yönetmenlerine sesleniyorum : Bu kadar çok romantik-komedi filmi çekiyorsunuz da başrolde Özge Borak niye yok ?

Ela gözleri ve güzel gülüşüyle filme bahar etkisi katmış...

Videonun sonunda Özge Borak'ın "Yaee" diye verdiği tepki ise aşık olunası...

4

Birkaç Değişik Ölüm

Bir çiftçi, Nil Nehri'ne düşen tavuğunu kurtarmak için suya atlar. Ancak girdaba yakalanır. Kıyıya dönemeyince,
bağırarak yardım ister. Bu kez oğlu atlar suya. O da girdaba kapılır. Beraberce yardım isterler. Derken adamın
kızı, karısı da aynı kaderi paylaşır. Sonunda tavuk kurtulur ama ardında 6 ölü bırakır.



Karabük Demir Çelik Fabrikaları'nda bir işçi 2450 santigratlık fırında sigarasını yakmak isterken 600 tonluk
pres makinesinin arasından emekleyerek geçmeye çalıştı ve pres makinesinin altında ezilerek öldü.



Iraklı terörist Khay Rahnajet, içinde bomba olan paketi postayla suikast adresine göndermeye kalkar. Ancak 
yeterli sayıda pul yapıştıramadığı için, paket ev adresine geri gönderilir. İçinde bomba olduğunu unutan acemi 
terörist paketi açar ve sonrası malum.


1983'de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir kadın polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana 
kadar nefesini tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.


Sibirya'nın köylerinden birinde cenaze mezarlığa götürülüyormuş. Mısır tarlasının ortasında, tabut köylülerin 
ellerinden düşüvermiş. Tabutun içindeki ceset düşüp dereye yuvarlanmış. Akıntı, cesedi dinamitle avlanan 
balıkçıların yanına sürüklemiş. Balıkçılar "Acaba adamı dinamitle biz mi öldürdük?" diye endişeye kapılarak, 
cesedi askeri kışlanın tellerine bırakmışlar. Nöbetçi er, bölgeye birinin yaklaştığını düşünerek cesedi yaylım 
ateşine tutmuş. Hemen ambulans çağrılmış. Delik deşik olan ceset, hastaneye kaldırılmış. Operasyon 6 saat 
sürmüş. Ameliyattan çıkan doktor, alnından akan terleri silmiş ve "Çok zor oldu ama galiba yaşayacak" demiş

(alıntıdır)
13

Ya Sen Yoksan


Kalbime giden bütün damarlar gibi , kaderimin bütün yolları sanaydı... 
Ya sen yoksan ? 
Kim bilir ; 
Belki de bitiş çizgisi olmayan,
Engelli bir koşuydu benimkisi ... 
Üstelik sisli havalarda yapılan bir koşu,
Görüş mesafesi 1 ışık saliyesini geçmezdi... 
Bedenimi tamamlayan ruhum gibi, hayatımın bütün inançları sanaydı...
Ya sen yoksan ? 
5

Pertlik

Pertlik , bitmişlik anlamına gelen bir halk sözcüğüdür.  Evet bittim lan ben ; tükendim.. Alkolü yasaklasınlar artık. Her gece kendime : bu gece fazla içmiycem demekten bıktım ..  Nitekim bu cümlenin neticeye hiçbir etkisi olmuyor. Haftasonu malum heidelbergte bol sarhoşlukla geçti . Pazartesi dinlendikten sonra nerde kalmıştıklı salı gecesi başladı. Evde doğum günü partisi vardı. 4 saat çalıştıktan sonra partiye biraz geç katıldım. Bol bol votkaların üstüne en son hatırladığım şey 7-8 shot jagermeister dı. Tabi sonrası her zaman ki gibi pantolon gömlek yatakta uyanmaca. Çarşamba günü akşam 6 da anca kendime gelebilmeme rağmen limit yoktu.  Evet kokteyl akşamıydı. Açık büfe görmüş açlar gibi saldırmadıysamda mojitonun o eşsiz ve serin lezzetine karşı koyamadım.10'a kadar sayabildiğimden hiç saymadım . Sonra bara gidiverdik.Birtane onun bunun çocuğuyla tartıştığımızı hatırlıyorum ama sebebini hatırlamıyorum.
Eve sabah 8 de gelmişiz. O kadar saat ne yaptık lan : | 20 euro harcamışım , baş parmağım yarılmış ; kanıtlardan anlayabildiğim tek şey bunlar.
Hergün ayakkabıyla yatmaktan temiz çarşaf kalmadı . Şu hayatta iki kişinin bol çarşafa ihtiyacı olur : Bir çok alkol tüketenin , iki çok kadın tüketenin ...
Ben birinci kişi türünde stabilize olmuş durumdayım.
Uyku uyku birazcık daha uyku ...
Hiçbişey yapasım yok ...
Yazma yeteneğimde gitti ; kaçayım ben..